MEVCUT DÜZEN, İNSANLIK DÜZENİ DEĞİLDİR!? (IV)

Peki ya çare?…

Aslında çare, açık ve net?.. Kaf dağını aşmaya da gerek yok.. Yeter ki, samimi ve ihlaslı bir yönetimsel anlayış, toplumsal bir bütünlük içerisinde; özümüze dönmemizdir.. Ne yazık ki, işte o iradeyi ortaya koyamıyoruz.. Sanki çare “kör düğümmüş gibi, muamma bir bakış ve anlayış” var..

***

Devleti ve işleyen mekanizmayı kendi nam-ı hesaplarına göre kodlayan vesayetçi rejim, yüz yıldan beridir, devletle milleti tabiri caizse, birbirine kırdırmıştır.. Zıt kutuplarda, yol yürünmüştür.. Tekçi, vesayetçi, jakoben bir anlayışla, ayırımcılık yapılmıştır.. Milli ve yerli olmayan uygulama ve dayatmalarla, bir bütünlük içerisinde memleketi bu raddeye getirdiler..

***

Sadra şifa verici bir arpa boyu kadar ilerleme kaydetmeyen ülkenin hal-i pür melali, hep böyle gelmiş, böyle gidecek noktasında mı, seyredecek?.. Tarih boyunca bu sistemin, bu vesayetin altında, toplum inim inim inlemeye devam mı edecek?.. Hiç mi, ülkeyi ve devleti yönetenler, gelip-giden siyasi partiler ve liderler gözlerini açıp, hakikatlere odaklanmayacak?.. Kimse çare bulmaya yeltenmeyecek mi?!..

***

Ne diyoruz; bugün çağdaş, demokratik bir dünyada yaşamaktayız.. Her bir millet kendi örf, âdet, gelenek ve görenekleri, inancı neyi emrediyorsa, medeniyeti ve kültürü, ecdadın bıraktığı miras neyi ifade ediyorsa, onunla yaşıyor ve yaşaması gerekir.. İşte Hıristiyanlık dünyası.. İşte Yahudilik dünyası.. Hiçbiri, dün olduğu gibi bugün de, zerre-i miskal kendi kültürlerinden, yaşam biçimlerinden uzaklaşmamış, yol ayırımına gelmemiştir…

***

İncil ne diyorsa, Papa onu uyguluyor.

Tevrat ne diyorsa, İsrail hahamları onu uyguluyor.

Peki, kasıt ve hıyanet yoksa Kur’an ne diyorsa bizimkiler niye onu uygulamıyor?

Niye bizimkiler Kur’an’ın gerçeklerini millete götürmüyorlar?..

Neden, Yasama, Yürütme ve Yargı mekanizmasını, Kur’an-ı Kerim'in hükümleriyle, donatmıyorlar?…

***

Demek ki işin içinde bir oyun var, bir tezgâh var. Demek ki, batı dünyasının ve Siyonist dünyanın adına çalışan, devletin gizli derinliğine nüfus eden, hıyanet erbapları var?..

İşte bunu sormak toplumun hakkıdır. Çünkü ne milli, ne de yerli bir uygulama yok. Hep ithal malı uygulamalar söz konusudur. Ya İsrail adına ya da Hıristiyanlık batı dünyanın adına memleketimizin insanlarına, 1.5 asırdır sürekli ket vuruluyor…

***

Vaziyet bıçak kemiğe dayandı misali?! Onun için de, ahali soruyor, sorguluyor, ki bizler de onların nam-ı hesabına buradan haykırıyoruz… Ne bu hal? Bu halin içerisinde niye yuvarlanıp gidiyoruz? Ne yatırımlar var, ne gelişmeler var, ne kültürel zenginlikler var, ne de milli bir ruhu taşıyabilecek bir gençlik var?.. Yoksunluklar hane içerisinde, debelenip duruyoruz!?.. Bedbaht bir haldeyiz..

***

 

Peki sonumuz ne olacak?!.. Soruyoruz, hem de avazımızın çıktığı kadar gür sesle soruyoruz.. Kimden mi soruyoruz.. Elbette ki,  Yüz yıldan beri yönetimi elinde tutan sistemden, sistemin uygulayıcılarından soruyoruz bunu!. Öyle seçimler yaklaştığı zaman “Ben her şeyi yaparım, ruh-i canımla çalışırım, milletin dediklerini harfiyen yerine getireceğim” deyip, iktidara geldikten sonra da hiçbir şey yapmamak olmaz… “Eski tas, eski hamam” misali devam edilmemeli?..

***

İşte halk bu anlayıştan, siyasetin kısır halinden şikâyetçi. “Gelen gideni aratıyor. Seçimlerde bizi aldatarak oylarını alıyorlar.? Sonra da, milli ruhumuzu, milli kültürümüzü, milli ahlakımızı bize yaşatmıyorlar, hayata geçirme adına adım atmıyorlar..” Ne yazık ki, yüz yıldan beri çark hep böyle dönmüştür..

***

Çünkü gelen siyasi iktidarlar, her ne kadar şeklen birbirlerinden ayrı görüntüler veriyorlarsa da aslında kökenleri aynıdır.? Aynı ağacın yapraklarıdır, dallarıdır. Hem de dikenli dallarıdır. Niye dikenli derseniz?..  Lakin, memlekete sağlıklı bir politika, bir ekonomi, bir teknoloji getirebilmiş değiller.. Hep kendi çıkarları doğrultusunda yol almışlar..

***

Hiç birinde, İslam kültürüne dayalı bir uygulama yok.. Okullar hala da laikçilik anlayışıyla tedrisat yapıyor.  Aynı zamanda Kemalizm anlayışıyla, Atatürkçülük anlayışıyla gençliğimize tedrisat adı altında bu ideolojiler enjekte edilmektedir… Oysa ki gençlerin ve ailelerin beklentisi bunu enjekte etmek değil.

***

Beklentisi ve isteği açıktır.. Milli ruh, milli kültür, milli tarih, milli gelenek ve görenek olmasını istiyor.. Ama heyhat!.. Memleket bekliyor ama bir türlü, gerçekleştirmesi gerekenler, istenilen hamleyi yapmıyorlar…

***

Bakınız, daha önceki sohbetimizde de dile getirmiş olduğum, Nisa Suresi’nin 65. Ayetinin mealini tekrar hatırlatmak istiyorum. Şöyle ki..

Nisâ Suresi 65. Ayet;

“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”

***

Yani, mümin olamazlar.. Yani Müslüman da olmazlar.  Yaşanan hal-i durum, der demez bize Vay başımıza gelenler dedirtiyor!! Bu memleket yüz, yüz elli yıldan beri aynı hali yaşıyor. İslam’ın gölgesinden bile geçilmiyor, tümüyle bu ayete ters düşen uygulamalar mevcut. Dışarıdan ithal edilmiş siyaset bu memleketi nereye götürüyor ve ne zamana kadar böyle devam edecek diye ikmale gelen onlarca soru?

***

Her şeyden evvel, milletin uyanması lazım.? Ruh halini diriltip, şuur kazanması lazım.

Onun için son olarak biz de buradan siz değerli okurlarımıza ve tüm Âlem-i İslam’a Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi hazretlerinin sesiyle sesleniyoruz..

Ve diyoruz ki;

“Ey âlem-i İslâm! Uyan, Kur’ân’a sarıl, İslâmiyete maddî ve mânevî bütün varlığınla müteveccih ol!

Ve Ey Kur’ân’a bin yıllık tarihinin şehadetiyle hâdim olan ve İslâmiyet nurunun zemin yüzünde nâşiri bulunan yüksek ecdadın evlâdı! Kur’ân’a yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu anlatacak, onun bu zamanda bir mu’cize-i mânevîsi olan Nur Risalelerini mütalâa etmeye çalış. Lisanın, Kur’ân’ın âyetlerini âleme duyururken, hal ve etvar ve ahlâkın da onun mânâsını neşretsin; lisan-ı hâlinle de Kur’ân’ı oku. O zaman sen, dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun.

Ey asırlardan beri Kur’ân’ın bayraktarlığı vazifesiyle cihanda en mukaddes ve muhterem bir mevki-i muallâyı ihraz etmiş olan ecdadın evlât ve torunları! Uyanınız! Âlem-i İslâmın fecr-i sâdıkında gaflette bulunmak, kat’iyen akıl kârı değil! Yine âlem-i İslâmın intibahında rehber olmak, arkadaş, kardeş olmak için Kur’ân’ın ve imanın nuruyla münevver olarak İslâmiyetin terbiyesiyle tekemmül edip hakikî medeniyet-i insaniye ve terakki olan medeniyet-i İslâmiyeye sarılmak ve onu, hal ve harekâtında kendine rehber eylemek lâzımdır.”

En derin saygı ve sevgilerimle.