SİYONİZM BELASI BÜYÜK TEHLİKEDİR!? (III)
Sevgili okurlar…
Şu gerçeği herkesin, bilaistisna görmesi gerekir... “Siyonizm” denilen anlayış ve inanç sıradan bir oluşum değildir… Siyonizm’in ruhunda ırkçılık var, tekçilik var, vesayet var, faşizm var. Küfrü içerisinde barındıran tüm sapkınlıkların üreme membaıdır... Bugüne özgü peyda olmamıştır... Ana hedefi ve varlık noktası “İslam dünyasını, Müslüman ümmetini yok etmektir?”
***
Yıllardır İslam dünyasında, devletlerinde ve milletlerinin bağrında kendi nam-ı hesabına çalışabilecek, piyon uşaklar yetiştirme adına, “mason localarını” peyda etmiştir… Buradan derecelendirdiği masonları da devlet idaresinde önemli makam ve mevkilere taşıyarak, “zehirlerini akıtmaya” çalışmışlardır… Ki birçok alanda da ne yazık ki başarılı olabilmişlerdir?
***
“Siyonizm büyük bir tehdit ve tehlikedir…” Ki bu yapı rastgele sıradan bir tehdit teşkil etmiyor... Kökü derin, hedefi ise büyüktür... Ta Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in döneminden günümüze kadar bu küfür sistemi İslam’a karşı hep hasım olmuştur... Şeytani bir kimliğe sahiptir... Çünkü küfür sisteminin ve sistemlerinin membaıdır…
***
Yahudiler, “Siyonizm’in” ürettikleriyle kendilerini idame ettiriyorlar… Salt İsrail Yahudi’si değil, dünya Yahudileri de buradan beslenmektedir… Yer küresine hâkim olmak istiyorlar… Pek tabii ki en büyük hedefleri de İslam’a karşı hâkimiyet kurup, üstünlüğü ele geçirmek istiyorlar…
***
Ne insani ne vicdani ne de rahmani hiçbir anlayışları, kültürleri ve medeniyetleri yok! Onu da son Gazze’deki “soykırım vahşetinde” görüyoruz… Yer küresindeki tüm Siyonistler el birliği ederek, İslam diyarında Müslüman halkı katlediyorlar. Çoluk, çocuk, kadın, bebek, yaşlı, genç dinlemiyorlar… Vahşice ve canice, sapık bir karakterle öldürüyorlar…
***
Demem o ki İslam dünyası “Siyonizm’i” sıradan, küçük, önemsiz bir oluşum ve yapı olarak görmemelidir… Hakikatlere varmalı, onların yeryüzündeki realitelerini iyi okumalıdır... Bunun için de İslam ümmeti Allah’a güvenerek, Kur’an’ın nurlu ışığında, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in yolunda yürümeli, aklını başına almalı… Kelime-i tevhit paralelinde; “ümmet” olup kenetlenmelidir?
***
Bu Türk de olabilir, Kürt de olabilir, Arap da olabilir, Acem de olabilir, her ne olursa olsun. Hz. Muhammed (S.A.V)’i Peygamber olarak kabul eden toplumlar hangi ırktan, hangi renkten, hangi dilden, hangi coğrafyadan olursa olsun, ümmetin birer ferdidirler ve kardeştirler.
Nitekim Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Hucurât suresinin 10. ayetinde “kardeşlik” vurgusu vardır…
“Mü’minler ancak kardeştirler.”
***
Kur’an İslam ümmetine böyle seslenirken, peki Müslüman geçinen milletler neden “küfür dünyasına, Siyonizm’e, faşizme, şovenizme, ırkçılığa, vesayete” boyun eğici durumdalar? Niye böyle davranıyorlar? Bu hal, bilmezlikten ve okumamaktan geliyor. Çünkü, içlerine sızan, mason localarının yetmelerinin oluşturduğu asimilasyondan kaynaklıdır?!
***
Bakınız, İslam Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V) şöyle diyor;
“El mu’minu lil mu’mini kel bünyani’l marsus”
Mümin, diğer bir müminle beraber birbiriyle kenetlenmiş bir binanın yıkılmaz duvarları gibidir. İşte Müslümanlar, Müminler, bu ayetin ve hadisin inceliğini okuyup anlamaları lazım... Bunu okuyup anlarlarsa, o zaman Kur’an’ı öğrenmiş olur. O kardeşliğin, o dostluğun varlığını simgeleyen bu ayet İslam dünyasının birbiriyle kenetlenmesini istiyor.
Aynı paralelde Hadis-i Şerif de öyle emrediyor... Peki, madem öyleyse bugünkü İslam dünyasının hali nedendir? Bu hadiste mevcut olan hal, davranış, ne yazık ki, hal-i hazırdaki gidişatla ters düşüyor.
***
Çünkü İslam ülkeleri kendi inançlarına, medeniyetlerine sırt dönmüş haldeler… Yaşamlarını da yaşam alanlarını da “batıya ve batıla endeksli” dizayn etmiş durumdalar... Bugün, İslam dünyasının hangi ülkesine, şehrine giderseniz gidin, oradaki görüntüler, yaşam biçimi adeta ABD veya AB ülkelerindeki gibi… Washington veya Paris... Pekin ya da Tokyo… İslam şehri muhabbeti ve silueti yok… Adeta küfür dünyasını andıran şehirler ve ülkeler söz konusu…
***
Giyim, kuşam, ahlak, okuma, yeme, içme hangisinden söz ederseniz edin, değişmiyor. Helal, haramı birbirinden ayırt etme hali yok. Sanki İslam ülkesi değilmiş gibi... Bu itibarla Kur’an’ımız ne diyorsa öyle yaşamamız gerekiyor, öyle anlamamız gerekiyor, öyle öğrenmemiz gerekiyor.
***
Kur’an’ın hedeflediği bu gerçek yapılmıyorsa, İslam dünyası buna uymuyorsa, yazıklar olsun... Ki o ülkeye İslam ülkesi denilmez! Rastgele sıradan bir isim kurnazlığıyla iktifa edip İslam’ın semtinden bile geçemeyen nice devletler ve ülkeler, milletler var? Ne yazık ki bugün hal-i hazırda her şey olup-biteni ifşa ediyor…
***
Gaflet, dalalet ve ihanet çemberi içerisinde bulunan İslam ülkeleri, sürekli güç kaybını yaşıyorlar… Dünya keferetül fecerelerinin güçlerine karşı, güçlü konumda değiller… Çünkü bir ve iri olamıyorlar, ümmet olabilme gayretini ve mücadelesini vermiyorlar? İslam dünyası, güçsüz bir dünya…
***
Demem o ki, Kur’an orta yerdedir. 6236 ayet ve 114 suresiyle beraber tümüyle bize “nurlu ışığı” gösteriyor… Yaşamın maddi ve manevi tüm koşullarını, halimizle, ahvalimizle, ahlakımızla, dosdoğru, samimi ve ihlaslı bir şekilde, hakkı, hukuku, adaleti ikmale getirirsek… İslam’ın meşalesini gür bir şekilde yakarsak bilmiş olalım ki “asimile ve dejenere olan” Müslümanlar kadar, sair dinlerin mensupları da fevc fevc (kafile kafile) bize dehalet edeceklerdir.
***
Bize gelecekler ve bizimle tokalaşacaklar. Beraber aynı kıbleye doğru kıyam edip namaz kılacağız, rükûa gideceğiz… Secdeye gitmek, ettehiyyatı okumak, tüm birlikteliğiyle yaşar hale geliriz… İslam dünyası ancak bu ahlakla dirilişe geçebilir... Aksi takdirde yalan olur, hiçbiri de bir yere varamaz. Onun için herkesin kendine çekidüzen vermesi gerekir, aklını başına alması lazım…
***
Hani bir atasözü var... Denir ki “Zararın neresinden dönersen kardır.” İster yolun ortası, ister yolun sonuna yaklaşma olsun; dönülürse kazanan o olur? O yüzden “Müslüman’ım, Müminim” diyen bireyden tutun da ailenin tüm fertlerine, topluma, ülke yönetimine, bilaistisna herkese “İslami bir Ahlaki Sorumluluk” getirilmelidir…
***
İslam ahlakıyla kendini donatmayan kim olursa olsun, öyle bir varlık düşünülemez. Olsa da şekli olur, yalancı olur. Onun için her şeyde gerçekçi olmak lazım, dürüst olmak lazım, ihlaslı olmak lazım… Ki İslam dünyası hedefine ulaşabilsin.
Bu itibarla her zaman söylediğimiz gibi yüce kitabımız Kur’an ne diyorsa ve o paralelde Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadisleri ne diyorsa, ne anlatıyorsa ancak öyle yaşamak gerekir ve İslamiyet de öyle güçlenir. Dolayısıyla inananlar da güçlenirler.
Aksi takdirde havanda su dövmeye benzer ve hiçbir şey elde edilemez.
En derin saygı ve sevgilerimle.
Hayırlı Cumalar…