Devlet mi dedi Bahçeli mi dedi!

Öyle bir şey dedi ki, sokakta anket yapsanız bu sözlerin sahibi kimdir diye; eminim tek bir tane Bahçeli diyen çıkmazdı. Bu kadar sürprizdi yani. Öyle günlerden geçiyoruz ki, dış görünüşte bölgesel olaylardan ibaret algılansa da -ki ana muhalefet o algını başını çekiyor- içten içe kaynayan bir kazan şimdilerde Dünya. Coğrafya olarak küresel küçlerin çok önlü bir operasyonuyla karşı karşıyayız ve puzzlenin parçalarını ferasetle birleştirmedikçe de bu kaynayan kazanın neredeyse merkezinde olduğumuzu anlamayacağız. İşte Bahçeli de yaklaşan fırtınadan zarar görmemek veya en azından şiddetini azaltmak için ortaya böyle bir öneriyle çıkmış bulunmakta. Öcalan'ın mecliste konuşmasının önünü açma fikri şüphesiz Bahçeli'nin değil, Devletin fikri olması icab eder. Çünkü böyle bir teklifle gelmek hele de ülkücü kanattan bir siyasetçi için normal şartlarda olacak iş değildir. Ayrıca bir girişim ilk değildi. Farklı şekillerde yakın zamanda da denenmişti.

Ne zamandır Öcalan'ın örgüte silah bıraktırmak istediğini biliyoruz. Daha önceki girişimleriden bir sonuç çıkmadığını, sanki dağa taşa söylenmiş gibi örgütün üst kesimi tarafından hiç oralı olunmadığını da biliyoruz. İşlerine geldiğinde tecrit kalksın söylem, gelmediğinde ise 'Bu iş Öcalan'ı da aşmıştır' gevelemeleri ile bu günlere geldik. Fakat bu kez durum öncekinden daha farklı görünüyor çünkü ortaada çok ciddi bir tehdit var ve bundan en fazla etkilenecekler listesinde Türklerden daha çok Kürtler var desek yanlış olmaz. Nasıl? 2023'ün Ekim ayından beri Gazze'de hız kesmeden devam eden bir vahşet, bir katliam var. İsrail terör devleti bütün dünyanın gözleri önünde en korkunç kabusların bile yanında hafif kalacağı iğrençlikteki çürümelerini 'gerçek' dünyada aralıksız bir şekilde devam ettiriyor. Çoğunluğu bebek, çocuk ve kadın olmak üzere 42 binden fazla masum insan en vahşi yöntemlerle katledildi.

Gazze'deki vahşet bu terör devletini kesmemiş, hem Hamas karşısında düştüğü acziyeti perdelemek ve hem de kendisine biçilen görev icabı, bu kez Lübnan'a saldırmış ve aynı melanetlerini orda da işlemeye devam etmekte. Sırada Suriye'nin olduğunu kestirmek için müneccim olmaya gerek yok. (İsrail adım adım bölgeyi işgal ederken, bu arada özellikle Arap liderlerinin bir çoğunun teneşirdeki meyyit pozisyonunda pamuk tıkama sırasını beklediğini belirtelim!) Türkiye'yi ilgilendiren en önemli şey de İsrail terör devletinin Suriye'deki emelleridir. İsrail'in Suriye'deki apartı da haliyle PYD'dir ve bu ülkedeki planlarını bu örgüt üzerinden yürütmektedir. PYD'nin 2011'den beri Esad rejimiyle örtülü bir ittifak içinde olduğunu, arkasına aldığı Amerika, İsrail, Rusya ve tuhaf bir şekilde İran'ın gizli açık destekleriyle Suriye'nin kuzeyini adım adım işgal ettiğini ve orada emperyalist projelere hizmet edecek bir devlet hayali kurduğunu biliyoruz.

 Zira İsrail terör devleti ve Amerika, Türkiye kendi sınırları güvenli hale getirmek için Suriye'ye her gidişinde sesleri yükselterek neyi hedeflerdiklerini artık saklamak gereği bile duymuyorlar. Şimdilerde İsrail ve Amerikalı yetkililer Türkiye'ye karşı PYD'yi desteklemekten dem vuruyorlar. Sanki bu güne kadar başka bir şey yapıyorlarmış gibi! Tam burada yine başa dönelim ve Bahçeli'nin yaptığı sıra dışı gibi görünen ama son derece normal çıkışını ele alalım. Bahçeli (ya da Devlet) Öcalan'ı tekrar öne çıkararak ne elde etmek istiyor? Öcalan'ın yapacağı silah bırakma çağrısının bazı önemli sonuçları olacak elbette Beklenen en önemli sonuçlarından ikisi; ya silahlar bırakılır ülke yavaş yavaş normale döner ve bu fırtınalı günlerde ülkenin ihtiyaç duyduğu sükunet havası oluşturulur ya da silah bırakılmaz, böylece örgütün kendi tabanındaki psikolojik üstünlük kaybedilir. Her iki durumda da kazançlı çıkacak olan Türkiye olur. Bu tür radikal çıkışların içinde bir takım riskleri barındırması ise kesindir. Nitekim Bahçeli'nin bu sözlerinden sonra İyi Parti lideri M. Dervişoğlu siyaseten yangından mal kaçırmak hırsıyla Bahçeli'ye 'ip' atarak milliyetçi tabana, onu bırak beni al mesajı vermekte gecikmedi! Terör örgütü ise tepkisini terör eylemiyle verdi. PKK'nın silahlı HPG'nin bu açıklamaların akabinde, Türkiye'nin savunma alanındaki en önemli kurumlarından biri olan TUSAŞ'a yaptığı ve 5 çalışanın ölümüne 22 kişinin ise yaralanmasına neden olan terör saldırısı örgütte yaşanan panik durumunun bir yansıması olarak görülebilir. ( Meydana gelen terör saldırısındaki güvenlik zafiyetinin sorumluları hakkında gereken neyse yapılmalı bu arada)

Yakalanan bu büyük normalleşme fırsatının bir takım ajan-provokatörler eliyle sekteye uğratılmasına izin verilmemesinin ve değerinin anlaşılmasını umuyorum. Aksi halde bu ülkeye karşı, cepheden saldırmaya korkanların kullandığı birer ucuz aparat gibi iş bitince çöpe atılmak, yok olup gitmek var! Başka bir açıdan konuyu tekrar ele almak üzere şimdilik nokta koyalım.