EMİRDAĞ LÂHİKASI

Veya olan şiddetli tehdid-i İlâhî tokadına mazhar olur; zâlimlerin zulümlerine hasbî olarak mânen iştirak eder; bil’istihkak cezasını da dünyada, âhirette çeker.
Yalnız ehemmiyetli bir endişe ve bir teselli kalbime geliyor ki; bu geniş boğuşmaların neticesinde, eski harb-i umumîden çıkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin istinadı, menbaı olan Avrupa’da, deccelâne bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi teselliye medar, âlem-i İslâmın tam intibahiyle ve yeni dünyanın, Hıristiyanlığın hakiki dinini düstûr-u hareket ittihaz etmesiyle ve âlem-i İslâmla ittifak etmesi ve İncil, Kur’ân’a ittihad edip tâbi olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semâvî bir muâvenetle dayanıp inşâallah galebe eder.
Umum kardeşlerime birer birer selâm. Gelen veya geçen Leyle-i Kadirlerinizi tebrik ederiz.

* * *

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Denizli’nin bir Hüsrevi Hasan Feyzi’nin uzunca, tafsilâtlı bir mektubunu vasıtanızla aldım. Ve bildim ki; nasıl bir dane toprak altına konulur tâ çok daneleri sümbül versin, aynen öyle de: Şehid merhum Hâfız Ali o tarlada, toprak altına girdi, otuz-kırk Hâfız Alileri sümbül verdi ve verecek kanaatım geldi. Siz, benim tarafımdan ona ve Risale-i Nur’un hizmetine çalışanlara yazınız ki:
Bir iki sene zarfında Denizli kahramanları, yirmi sene kadar Risale-i Nur’a hizmet ettiklerinden, biz Risale-i Nur şâkirdleri ebede kadar onların bu iyiliklerini unutmayız ve Denizli, nazarımızda ikinci bir Isparta hükmüne geçtiği gibi, hapishanesini dahi bir Medrese-i Nuriye mânasında biliyoruz.
Feyzi’nin mektubunda isimleri bulunan ve bilhassa hâkim-i âdil ile beraber hakiki adâlete çalışanlar (Ç.H.M.) ve Avukat Ziya gibi bütün o zâtlar, değil yalnız bizi, belki Anadolu’yu ve âlem-i İslâmı mânen minettar eylemişler. Onlar, bizim gibi Risale-i Nur’a sahiptirler. Eğer lüzum olsa, eline teslim edilen bir kısım mecmuaları da onlara emaneten okutmak için göndereceğim. Orada kalan kitaplar, lüzumu varsa, muattal bırakmamak ve okutmak ve mümkün ise hapishaneyi teşrik etmek şartıyla onun elinde kalsın. Daha isterse, daha başkaları da ona ve oraya göndereyim.
Ben Denizli gibi, az bir zamanda, bize ve Risale-i Nur’a metin kahraman sahipleri ve kardeşleri verdiği için, elimden gelse, kemâl-i sürur ve sevinçle onların mübarek hapishanesinde bakıye-i ömrümü geçirmek istiyorum. Bizimle çok alâkadar ve hapishanede görüştüğümüz veya bana hizmet eden Beylerbeyli Süleyman ve Tavaslı Mehmed Çavuş gibi ne kadar dostlar varsa, hepsine çok selâm ediyorum ve her vakit mânevî kazançlarımıza ve dualarımıza dahildirler. Ve Feyzi’nin mektubunda isimleri bulunan zâtlara -bilhassa- birer birer selâm ve umumunun Ramazan’larını ve Leyle-i Kadir’lerini ruh u canımızla tebrik ediyoruz.
Milâslı Halil İbrahim, hakikaten Risale-i Nur’un demir gibi metin ve sarsılmaz bir şâkirdidir. O kasaba onunla iftihar etmeli. Hem o zâtın, hem Hasan Feyzi’nin haddimden yüz derece ziyade hüsn-ü zanları neticesinde yazdıkları parlak manzum iki parçayı; Risale-i Nur’a hitab ediyorlar ve benim ehemmiyetsiz şahsımı perde ve ârizî bir ünvan olarak yapmışlar diye kabul ediyorum. Yoksa benim ne haddim var ki o meziyetlere sahip olayım. Hem ona, hem Risale-i Nur’un avukatı Ahmed Feyzi’ye ve arkadaşlarına ve eski kahraman kardeşlerimizden Şefik’e çok selâm ve dua ediyoruz.  
Devam Edecek