EMİRDAĞ LÂHİKASI

Aziz kardeşlerim! Bize teslim olunan kitaplarımın -yaldızlı kaplı büyük mecmualardan- bir kısmına baktım, gördüm ki: Nur, gül fabrikalarının elmas kalemleriyle yazdıkları risaleler, o yaldızlı kaplar içinde bazen onbeş-yirmi risale içinde blunan mecmualar o kadar güzel birer elmas kılınç hükmünde düşmanlarına karşı kendilerini büyük makamlarca ve mahkemelerde müdafaa etmek hikmetiyle (hiçbir sebep yokken, birdenbire Risale-i Nuru büyük mecmualar tarzında yaptırmağa hapsimizden beş ay evvel başladık) bunda büyük bir inayet-i İlâhiye olduğuna şüphem kalmadı ve feylesofların mağlûbiyetinin hikmetini anladık. Çünkü içtimada eczaların kuvvetinden çok ziyade bir kuvvet, hususan müdafaa vaktinde içtime ve tesanüdden ileri geliyor.
Kardeşlerim! Çoktan size söylemek lâzım gelirken unutmuştum; kerametli Yirmidokuzuncu Söz, o Söz’ün yalnız birinci makamıdır. O Söz’ün ikinci makamı ise, ehemmiyetine binaen ki, bir vecihte ona da ‘’Âyetü’l-Kübra’’ namını İmam-ı Ali Radiyallahı Anhu vermiş olan Yirmidokuzuncu Lem’a-i Arabiye’dir ki, ‘’Allahu Ekber’’ gibi sâir tesbihatın mertebelerindeki nurları beyan ediyor ve Hizb-i Nuriye’nin de bir me’hazıdır.
Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua ederim. Gizli olan her gecede muhtemel bulunan Leyle-i Kadirlerinizi tebrik ederim.
Kardeşiniz  Said Nursî
H H H
Aziz Sıddık Kardeşlerim!
Bilmukabele, biz de Ramazanınızı tebrik ediyoruz. Rüyalarınız pek çok mübarektirler. İnşâallah, Cenâb-ı Hak sizi büyük ihsanlara mazhar eyleyecek, diye bir işarettir.
Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır. Sakın, benlik ve gurura medar şeylerden çekin. Tevazu, mahviyet ve terk-i enâniyet, bu zamanda ehl-i hakikata lâzım ve elzemdir. Çünkü, bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfuruşluktan ileri geldiğinden; ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkârâne daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir. Sizin gibilerin ağır şerait içinde kahramancasına imanını ve ubûdiyetini muhafaza etmesi, büyük bir makamdır. Senin rüyalarının bir tâbiri de, bu noktadan seni tebşir etmektir.
Risale-i Nur eczalarında tarîkat hakikatına dair ‘’Telvihat-ı Tis’a’’ nâmındaki risaleyi elde edip bakınız. Hem, zâtınız gibi metin ve imanlı ve hakikatli zâtlar Risale-i Nur dairesine giriniz. Çünkü, bu asırda Risale-i Nur, bütün tehacümata karşı mağlûb olmadı. En muannid düşmanlarına da, serbestiyetini resmen teslim ettirdi. Hattâ iki seneden beridir büyük makamatlar ve adliyeler, tedkikat neticesinde, Risale-i Nur’un serbestiyetini tasdik ve mahrem ve gayr-i mahrem bütün eczalarını sahiplerine teslime karar verdiler.
Risale-i Nur’un mesleği, sâir tarîkatlar, meslekler gibi mağlûb olmayarak belki galebe ederek pek çok muannidleri imana getirmesi; pek çok hâdisatın şehadetiyle, bu asırda, bir mu’cize-i mâneviye-i Kur’âniye olduğunu isbat eder. O dairenin hâricinde, ekseriyetle bu memlekette bu hususî ve cüz’î ve yalnız şahsî hizmet; veya mağlûbane perde altında veya bid’alara müsamaha suretinde ve te’vilât ile bir nevi tahrifat içinde hizmet-i diniye tam olamaz diye, hâdisat bize kanaat vermiş.
Madem sizde büyük bir himmet ve kuvvetli bir iman var; tam bir ihlâs ve tam bir mahviyetle, sebatkârâne Risale-i Nur’a şâkird ol. Tâ binler, belki yüzbinler şâkirdlerin şirket-i mâneviye-i uhreviyelerine hissedar ol. Tâ senin hayırların, iyiliklerin cüz’iyetten çıkıp küllîleşsin, âhirette tam kârlı bir ticaret olsun.
Said Nursî
Devam Edecek