EMİRDAĞ LÂHİKASI
O fıkta, Celcelûtiye’nin fevkalâde Risale-i Nur’a verdiği ehemmiyetten şahsımın bir lem’ası, bir hüneri olmadığına dairdir. Şöyle ki; orada demiştim:
Hem ben itiraf ediyorum ki, böyle makbul bir eserin mazharı olmak hiçbir vecihle o makama liyakatim yoktur. Fakat küçük ehemmiyetsiz bir çekirdekten, koca dağ gibi bir ağacı halketmek Kudret-i İlâhiyenin şe’nlerindendir ve âdetidir ve azametine delildir.
Ben kasemle temin ederim ki, Risale-i Nuru senâdan maksadım, Kur’ân’ın hakikatlerini ve imanın rükünlerini teyid ve isbat ve neşirdir. Hâlık-ı Rahîmime hadsiz şükür olsun ki, kendimi kendime beğendirmemiş, nefsimin ayıplarını ve kusurlarını bana göstermiş ve o nefs-i emmâreyi başkalara beğendirmek arzusu kalmamış.
Evet, kabir kapısında bekleyen bir adam, arkasındaki fâni dünyaya riyakârâne bakması, acınacak bir hamakattır ve dehşetli bir hasârettir. Cenâb-ı Hak, beni böyle hasâretlerden muhafaza eylesin, âmin!
Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua eder ve dualarını rica ederiz.
Aziz, Sıddık, Mübarek Kardeşlerim!
Sizin mübarek Ramazanınızı ve Leyle-i Kadrinizi ve bayramınızı bütün ruh u canımızla tebrik ve tes’id ediyoruz. Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, emsâl-i kesiresiyle sizleri müşerref eylesin, âmin!
Bu Ramazan-ı Şerifte gerçi bir tesmim neticesinde ziyade sıkıntı ve ıztırap çektimse de Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, sabır ve tahammül ihsan eyledi. Ve hastalığın ehemmiyetli sevabı da ıztırabın verdiği gaflet noktalarını izale eyledi. Dualarınız berekâtiyle, bu defa da o tesmimden tam kurtuldum. Fakat verdiği zâfiyet ve sarsıntı, ara sıra sıkıntır verir.
Size yazmıştım ki: Nasıl ‘’Hizb-i Nuriye’’ Risale-i Nur’un ve Âyetü’l-Kübra’nın bir hülâsasıdır; öyle de; on dakika zarfında Hizb-i Nuriye’nin bir hülâsası, bu Ramazan-ı Şerifin feyzinden ve Ramazanda te’lif edilen ve yeni intişar eden Ramazaniye Risalesi olan Âyetü’l-Kübra’nın Otuzüç mertebe-i vücûb ve vücûd ve tevhid otuzüç elsene-i külliye ile tezahür ettiği gibi; ruh ve hayâl ve kalb o noktadan öyle bir inbisat ve inkişaf etti ki, herbir mertebenin söylediği Lailaheillallah şehadetini dediğim vakit, o küllî lisan benim oluyor gibi azametli bir tevhid hissettiğimden, Âyetü’l-Kübra, güneş gibi iman nurlarını ruhlara telkin edebilir. Şeksiz şüphesiz kanaat ettim ve gördüm; ve İmam-ı Ali’nin (R.A.) ona verdiği ehemmiyetin sırrını bildim.
Bu defa Isparta umum şâkirdlerinin hissiyatı ile Risale-i Nur kahramanı Hüsrev’in yazdığı mektup, gerçi hakkım olmayarak bana ziyade hisse vermiş, fakat Isparta ve civarı kahraman şâkirdlerini tam derece-i irtibatlarını ve Risale-i Nur’un tam kıymetini gösterdiğinden ve mektuplarım içinde ve Lâhikaya, hem daha münasip gördüğünüz makamlarda yazmağa lâyıktır. Size bir sureti yeni hurufla gönderiliyor.
Pek çok alâkadar olduğum Kastamonu ve içindeki ehemmiyetli kardeşlerim, Isparta şâkirdleriyle vasıta-i irtibat; Mustafa Osman, hakikaten az bir zamanda çok ehemmiyetli bir iş görmesinden, birinci saftaki haslar içine girmeğe hak kazanmış. Demek ihlâsı tamdır ki, az bir zamanda çok zaman işini gördü. Cenâb-ı Hak, onun emsalini o havâlide çoğaltsın ve selâmet versin, âmin.
Umum kardeşlerime ve hemşirelerime birer birer selâm ve tebrik ve dua ediyorum.
Said Nursî
Gayet ehemmiyetli iki mes’eleyi; sizlere -zekâvetinize itimaden- Risale-i Nurda müteferrikan parçaları bulunmalarına binaen, gayet muhtasar konuşacağım.
Devam Edecek