EMİRDAĞ LÂHİKASI

Bu âhirde pek ziyade, ahaliyi, memurlar, benimle görüşmekten ürkütmek ciheyitle anladım ki, hakkımda haddimden fazla ve lâyık olmadığım teveccüh-ü âmmeyi kırmak için imiş. Ben de size bunu kat’iyyen beyan edip ve has kardeşlerime mahremce yazdığım mektuplarda teveccüh-ü âmmeyi kat’iyyen -mesleğimize ve ihlâsımıza muhalif olduğu için- şahsıma kabul etmiyorum ve reddediyorum. Ve o hususta, çok has kardeşlerimin de hatırlarını kırmışım. Yalnız Kur’ân-ı Hakîm’in hakikatını emsalsiz bir surette tefsir eden Risale-i Nur’un kıymetini gösteren eski zatların gaybî haberlerini kabul edip yazmışım. Ve kendim; âdi bir hizmetkâr olduğumu isbat etmişim. Farz-ı muhal olarak bu teveccüh-ü âmmeye taraftar olsam da âsâyiş lehinde hizmet edecek ve sizin gibi âsâyiş memurlarına faidesi dokunacak.
Mâdem ölüm öldürülmüyor; hayattan çok ziyade ehemmiyetli bir meseledir; yüzde doksanı bu hayatın selâmetine çalışıyorlar. Biz Risale-i Nur şâkirdleri de, herkesin başına muhakkak gelecek olan ölümün dehşetli hücumuna karşı mücadele ediyoruz. Hadsiz şükür olsun ki; şimdiye kadar o ölüm îdam-ı ebedîsini, yüz binler adam hakkında terhis tezkeresine Risale-i Nur ile çevirdiğine yüzbinler şahid gösterebiliriz. Bu hakikat noktasını sizin gibi vatan-perver, milliyet-perverler bizi teşviklerle alkışlaması lâzım gelirken, evhamlarla ittiham altına alıp tarassudlarla tâciz etmek, ne kadar insaftan ve hamiyetten uzak olduğunu insafınıza havale ediyorum.
Gayr-ı Resmî, Tecrid ve Haps-i Münferidde
Said Nursî

* * *

Afyon Emniyet Müdürlüğüne
Ben, sizin, insaniyet ve vicdanınıza îtimaden, mahrem işlerimi size beyan ediyorum. Hem vazife itibariyle siz, bizimle pek çok alâkadarsınız. Çünkü Risale-i nur’un âsâyiş noktasında yirmi seneden beri yüzbin şâkirdinden hiçbir vukuat olmadığı gibi; pek çok zâbıta memurlarının itiraflarıyla ve bir şey aleyhimizde kaydetmemeleriyle, bunu ispat eder. Buraya, Ankara Emniyet-i Umumiye Müdürü geldiğini bir çocuktan işittim. Her halde benim hâlimi soracak diye bir şey kaleme aldım ki, rahatsızlığım münasebetiyle ona konuşmak yerinde takdim edeyim. Birden gittiğini işittim. Size leffen onu gönderiyorum; münasip görseniz, bera-yı malûmat ona gönderirsiniz. Ben, dünya işlerini bilmiyorum, halklar ile görüşemiyorum. Senden başka burada kimsem yok ki re’yini alayım. Benim şahsıma ait mesele gerçi çok ehemmiyetsizdir, cüz’îdir; fakat Risale-i Nur’a ait mesele; bu vatan ve millete pek çok ehemmiyeti var.
Size kat’iyyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatımla beyan ediyorum ki; gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, âlem-i İslâma ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibraziyle gösterecektir.
Said Nursî

* * *

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Ali köyünde Risale-i Nur şâkirdlerinden Ali Efendi, münafıklar hakkında bir âyet-i kerîmeyi soruyor. Şimdi zamanım izaha müsait olmadığı için, kısaca bir-iki cümle beyan ediyorum.
‘’Münafık öldükten sonra namazı kılınmaz’’ meâlindeki âyet, o zamandaki ihbar-ı İlâhî ile bilinen kat’î münafıklar demektir. Yoksa zan ile, şüphe ile münafık deyip namaz kılmamak olmaz. Mâdem Lailaheillallah der, ehl-i kıbledir. Sarih küfür söylemese veyahut tevbe etse, namazı kılınabilir. O Aliköyde Alevîler çok olduğunu ve bir kısmı Râfizîliğe kadar gidebilmesi nazariyle, onların en fenası da, münafık hakikatına dahil olmamak lâzım gelir. Çünkü münafık îtikadsızdır, kalbsizdir ve vicdansızdır, Peygamber (A.S.M.) aleyhindedir. (Şimdiki bâzı zındıklar gibi). Alevî ve Şiîlerin müfretleri ise; değil Peygamber (A.S.M.) aleyhinde, belki Âl-i Beytin muhabbetinden, ifratkârane muhabbet besliyorlar. Münafıkların tefritlerine mukabil, bunlar ifrat ediyorlar. Hadd-i şeriattan çıktıkları vakit, münafık değil, ehl-i bid’a oluyorlar; fâsık oluyorlar; zındıkaya girmiyorlar. Hazret-i Ali (Radıyallahü Anh), yirmi sene hürmet ettiği ve onlara Şeyhülislâm merbetesinde onların hükmünü kabul ettiği, Ebu-Bekir, Ömer, Osman’a (Radiyallahü Anhüm) ilişmeseler, Hazret-i Ali (Radıyallahü Anh) o üç halifeye hürmet ettiği gibi, onlar da hürmet etseler, farz namazını kılsalar, yeter.                       
Devam Edecek