Emirdağ Lahikası

Evet, ne kadar fikri ve vazifesi aleyhimizde olsa da, her halde kalbi, ruhu Risale-i Nur’dan imanı cihetinde büyük istifade etmek ve Nurculara da sevap kazandırmak hikmetiyle o vilayete gönderildi. Kader-i İlâhi dahi bana bir şefkat tokadı olarak, dahiliye vekili Erzurumlu ve hemşehrim ve Afyon valisi (Antalyalı) ve şimdiye kadar bana ilişmemesi cihetiyle demiştim: Gerçi serbest oldum, şimdi böyle insaflı bir vali buldum, Emirdağ’ından gitmeyeceğim diye bir nevi sevinç ve ihtiyatsızlığımın cezası olarak, o iki adamın elleriyle Kader-i İlâhi bana tokad vurdu, adalet etti.

Afyon Valisi, Emniyet Müdürü ve buradaki heyetiyle mes’elemize dair Ankara’ya yazmışlar ki: “Cemiyetçilik, tarikatçılık gibi mes’eleler yok. Fakat Said Nursi’nin onun sözüyle kendini feda edecek iki yüzbin Nurcu kardeşleri var” diye başka bir cihette yine hükümete büyük bir evham vermişler. Fakat onların bu yazmasında, Nura ve Nurculara bir faide ve benim şahsıma da belki bir zarar ihtimali var.

Faidenin bir ciheti şudur ki: Bu kadar ağır şerait içinde öyle demir gibi sarsılmaz bir hakikat var ki; ikiyüz bin Türk ruhunu ona feda edecek o hakikatin müşterisi bulunur. Bu noktada, zaif imanlı olanlar imanını kuvvetlendirir. Ehl-i siyaset de ve imanını kaybedenler onlara ilişmekten korkarlar, daha çabuk taarruz edemezler.

Bana zararı ise, -Cenâb-ı Hak, “Hâfız”dır- Beni çürütmek ve kardeşlerimi benden kaçırmak ve kardeşliğimizi kırmak için, şeytanın bile hatırına gelmeyen iftiralar ve isnadlar ile benim ehemmiyetimi kırmak için çalışmaları muhtemeldir.

Ehl-i vukufdan ve Diyanet Riyasetinin müşavirlerinden Yusuf Ziya ve oradaki hocalar, Risale-i Nur’un tamam bir takımını bizden istiyorlar. Hem zerrelere ait Otuzuncu Söz ve Otuzikincinin Birinci Mevkıfının başındaki Zerre bahsi ve Hüve Nüktesi ve Tabiat Risalesi’nin Zerre bahsi gibi parçaları, rica suretinde ve hürmetkârane, oraya gönderdiğimiz Hasan Çalışkan ile cevap göndermişler.

Said Nursi

KANUNCA İFADEMİ ALMAK LÂZIMKEN İFADEMİ ALMADILAR BEN DE İFADEMİ ŞİMDİ ADLİYENİN ŞAHS-I MÂNEVİSİNE VE DAHİLİYE VEKİLİNE BERA-YI MALÛMAT BEYAN EDİYORUM.

Bu kırk sene zarfında bu vatana ve millete hiç zarar etmeyip pek çok menfaati dokunan; ezcümle Mart İhtilâlinde isyan eden sekiz taburu bir nutukla itaate getiren ve çok zâbitleri kurtaran; ve harekât-ı milliyede Hutuvat-ı Sitte Risalesi ile ulemayı ve Şeyhülislam ve İstanbul’u, işgal eden ecnebi tarafdarlığından kurtaran ve eski Harb-i Umumide merhum Enver Paşa’nın çok takdir ve tahsini ile fedakârane hizmet eden ve üç dehşetli kumandanlar ona hiddet ettikleri halde ilişmeğe cesaret edemeyen ve gizli zındıkların iftiralarına binaen kanunlar onu mes’ul ettiği halde, üç mahkeme onun tâkib ettiği hakikata karşı mağlub olup, mahkûmiyetine cesaret etmeyen ve risaleleri ehl-i fen ve ehl-i ilim yanında çok takdir ve Tahsinlerle karşılanan ve o risaleler hesabına konuşan bir adamı bir sat dinlemeniz, vazifeniz itibariyle elzemdir ve vâcibdir.

İşte başlıyorum. Elimizde hak var. Hakkımızı kuvvetle ve başka suretle aramağa Cenâb-ı Hak mecbur etmesin, âmin!

Bu yirmi senede yüzer tecrübe ile inayet-i İlâhiye bizi himaye ettiği ve dehşetli zulümlerden kurtardığı gibi, bu yeni mânasız, bütün bütün kanunsuz, gaddarane zulümden de kurtaracağına kat’i kanaat etmeliyiz. Şayet bir parça sıkıntı, zahmet, zarar da görsek, binler derece o zahmetten ziyade rahmet ve ihsan-ı İlâhiyeye ve sevaba mazhar olmakla beraber pek çok bîçare ehl-i imanın imanlarına başka bir tarzda bir kudsi hizmet hükmüne geçeceğini rahmet-i İlâhiyeden pek kuvvetli ümid ediyoruz.

Bu hadisenin on vecihle kanunsuz olduğunu beyan ediyorum:

Birincisi: Üç mahkeme ve üç ehl-i vukufun ve Ankara’nın yedi makamatından ve adliyelerin elinde iki sene Risale-i Nur tedkik ile nazardan geçtiği halde, ittifakla hiçbir muhalif kalmadan hem umum risalelerin beraetine, hem Said ile beraber yetmişbeş arkadaşı, birlikte beraet ettirildiği ve bir gün bile ceza verilmediği halde, yeniden evrak-ı muzırra gibi onlara el uzatmak ne derece kanunsuzdur, zerre kadar insafı olan bilir.

Devam edecek