Emirdağ Lahikası
Dokuzuncusu: Çok mühimdir (Hâşiye) çok kuvvetlidir. Fakat siyasete temas ettiği için sükut ediyorum.
Onuncusu: Bu da hiçbir kanun müsaade etmediği ve hiçbir maslahat bulunmadığı, yalnız mânasız evhamdan bir habbeyi kubbeler yapmaktan ibaret hiçbir kanuna girmeyen bir taarruzdur. Bu de mesleğimizce bakamadığımız siyasete temas etmemek için sükut ederek böylece on vecihle kanunsuz muamelere karşı deriz.
Said Nursî
Aziz, Sıddık Kardeşlerim,
Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, bu yeni taarruzda ve çok geniş ve çok evhamlı taarruz, yüzde bire indi. Dünkü gün dört saat mahkemede ifademi aldılar. Evvelce size gönderdiğim ifadenin aynını ve izahatiyle cevap verdim. Allap Isparta Adliyesinden çok razı olsun ki, onların buraya lehimizde iş’arı bize çok yardım etti. Yoksa Afyon’daki evham ve burada bazı resmiler gizli düşmanlarımıza da yardımları ile pek çok zahmet çekecektik.
Müsadere ettikleri Kur’ânımızı Diyanet Reisine göndermişler. Biz de İstanbul’a gönderdiğimiz iki cüzler ve baştaki cüz ile beraber, bir mektup Diyanet Reisine yazdık. “Bunu fotoğrafla tab’etmeğe çalışmak istiyoruz. Diyanet Reisinin tensibi ve muâvenetini ümid ediyoruz” diye mektup yazdık.
Bu defa bana mahkemede sordukları pek çok mânâsız sualler içinde “Ne ile yaşıyorsun?”
Dedim ki: “İktisat bereketiyle” hattâ bir vakit Isparta’da bir ramazanda bir ekmek, bir kilo torba yoğurdu, bir kilo pirinç ile yaşayan bir adam, maişeti için dünyaya tenezzül etmez ve hediyeyi de kabul etmeğe mecbur olmaz.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Evvelâ : Sizin muvaffakiyetinizi ve sebatınızı ve Yirmidokuzuncu Söz’ün elifler kerametini muhafazasiyle mumlu kağıtlara yazılmasını ve çalışmanıza fütur gelmemesini ruh u canımızla tebrik ediyoruz.
Saniyen : Dört saat ifademi almakla, pek çok emsalsiz bir sıkıntı çektiğim on saat sonra, âdeta aynı zamanda iki milyon lira zarar veren maarif yangını gösterdi ki; Risale-i Nur, belâların def’ine bir vesiledir ki: Nurlara hücum edildi, belâ yol buldu geldi.
Sâlisen : Risale-i Nur’un kerameti olarak yangına dair yazılan bir parça, bir haftadan beri size göndermek için bekliyordu. Çünkü ziyade evhamlarından postahanelere çok dikkat ettiklerinden posta ile göndermedik. Sizin de mahkemece hakiki vaziyetinizi merak ediyoruz. “Kardeşimiz Burhan’ın bir küçük musibeti varmış” diye yazıyor, neymiş? Merak ettik. Cenâb-ı Hak def’etsin. Hem Re’fet bey, hem Abdullah Çavuşun mektuplarından çok memnun oldum. Onlara hususan selâm ediyorum. Umuma selâm.
Kardeşiniz Said Nursi
REİS-İ CUMHURA GÖNDERİLEN İSTİDANIN ZEYLİDİR Kİ, MECBUR OLDUM YAZMAYA.
Bana hücum eden garazkârların en esaslı sebebi; Mustafa Kemal’in dostluğu ve tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar. Ben de o garazkârlara derim ki: Ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükümetten alâkası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis-i Şerifin ihbariyle Kur’ân’a zararlı öyle bir adam çıkacak dediğimi ve sonra Mustafa Kemal o adam olduğunu zaman gösterdi. Ben de beşyüz seneden beri kahramanlığiyle ve hakperestliğiyle dünyaya meydan okuyan kahraman bir ordunun şerefini ve zaferini hilâf-ı hakikat olarak M.Kemal’e vermediğim için, garazkâr dostları, beni yirmi senedir bahanelerle tâzib ediyorlar.
Evet –mahkemede isbat ettiğim gibi- “Şerefler, müsbet hayırlar, maddî-mânevi ganimetler orduya, cemaate verilir, tevzi edilir; kusurlar, menfi icraatlar başa, reise verilir” diye bir kaide-i hakikatla, “kahraman ordunun ve bilfiil asker ve asker başında çalışan cesur zâbitlerin zaferleri ve şerefleri Mustafa Kemal’e verilmez; belki kusurlar, hatalar yalnız ona verilir” diye beni onu sevmemekle ve şerefleri kırmakla ittiham edip, onlara, hain-i millet nazariyle bakıyorum. Bu hakikatı mahkemede isbat ettiğim gibi, onun muannid dostlarına da isbat etmeye hazırım. Ben, bu mübarek milletin bahadır ordusunun milyonlar efradı ve zâbitlerini severim, hürmetlerini, haysiyetlerini elimden geldiği kadar muhafaza ediyorum. Benim karşımdaki garazkâr muârızlarım, bir tek adamı sevmek yolunda milyonlar efrada mânen ihanet, belki adâvet ediyorlar.
Devam Edecek