Emirdağ Lahikası
Muhterem Ahmed Hamdi Efendi Hazretleri!
Fakat üç dört sene evvel yine şiddetli kalbime size tenkidkârâne bir teessüf geldi. Birden ihtar edildi ki:
“Bu senin eski medrese arkadaşların olan başta Ahmed Hamdi gibi zatlar, dehşetli ve şiddetli bir tahribata karşı “ehvenüşşer” düsturiyle mümkün olduğu kadar bir derece bir kısım vazife-i ilmiyeyi, mukaddesatın muhafazasına sarfedip, tehlikeyi dörtten bire indirmeleri, onların mecburiyetle bâzı noksanlarına ve kusurlarına inşâallah kefâret olur” diye kalbime şiddetli ihtar edildi. Ben dahi sizleri ve sizin gibilerini, o vakitten beri yine eski medrese kardeşlerim ve ders arkadaşlarım diye hakiki uhuvvet nazariyle bakmağa başladım. Onun için benim bu şiddetli tesemmüm hastalığım vefatımla neticelenmesi düşüncesiyle, sizi Nurlara benim bedelime hakiki sahip ve hâmi ve muhafız olacağınızı düşünerek, üç sene evvel mükemmel bir takım Risale-i Nuru size vermek niyet etmiştim. Fakat şimdi hem mükemmel değil, hem tamamı değil, fakat ekseriyet-i mutlaka eczaları Nur şâkirdlerinden gayet mühim üç zâtın on onbeş sene evvel yazdıkları bir takımı sizin için hastalığım içinde bir derece tashih ettim. Bu üç zâtın kaleminin benim yanımda on takım kadar kıymeti var. Senden başka bu takımı kimseye vermeyecektim. Buna mukabil onun mânevi fiatı da üç şeydir:
Birincisi: Siz mümkün olduğu kadar Diyanet Riyasetinin şubelerine vermek için; mümkünse eski huruf, değilse yeni harf ile ve has arkadaşlarımdan tashihe yardım için birisi başta bulunmak şartıyla, memleketteki Diyanet Riyasetinin şubelerine yirmi otuz tane teksir edilmektir. Çünkü hâricî dinsizlik cereyanına karşı böyle eserleri neşretmek, Diyanet Riyasetinin vazifesidir.
İkincisi: Mâdem Nur Risaleleri medrese malıdır. Siz de medreselerin hem esası, hem başları, hem şâkirdlerisiniz; onlar sizin hakikî malınızdır. Münasib görmediğiniz risaleyi şimdilik neşrini geri bırakırsınız.
Üçüncüsü: Tevafuklu Kur’an’ımız mümkünse fotoğraf matbaasiyle tab’edilsin ki, tevafuktaki lem’a-i i’câziye görünsün. Hem baştaki Türkçe târifatı ise; o, Kur’an ile beraber tab’edilmesin, belki ayrıca bir küçük risalecik olarak ya Türkçe veya Arabîye güzelce çevirip öylece tab’edilsin.
Gayet Kıymetli, Fedakâr Nur Kahramanı
Ağabeyimiz Husrev Efendi!
Şimdi beş defadır Diyanet Reisi Nurdan bir takımı musırrâne istedi. Üstad da şiddetli hastalığı içinde tashih edip -şimdilik bitmek üzeredir- Diyanet Reisinden onun mânevî fiatı olarak üç madde istemiş:
Birisi: Sizin hârika yazdığınız mu’cizeli Kur’an’ı fotoğrafla tab’etmek. Bu maddeyi kabul etmiş; yalnız “başındaki Türkçe târifatı müstakil kalsa, ayrı tab’edilse münasibdir” demiş. İşte Üstadımız ona yazdığı mektubu bera-yı malûmat leffen size gönderiyoruz. Üstadımız diyor ki: “Hem bir takım Risale-i Nur’u, hem makine ile çıkan mecmuaları ona göndermek ve Husrev gibi bu işte en ziyade alâkadar bir kardeşimizin eliyle teslim etmek cihetini meşveretinize havale ediyor.” Siz de tam bir meşveretle sizin bu mes’elede oraya gitmenizin vücutça sıhhatiniz müsaitse ve fikrinize de muvafık ise, muayyen bir vakitte acele oraya gidersiniz ve adresinizi bildirirsiniz. Biz de takımı ve mecmuaları size Ankara’ya elinize yetiştireceğiz. Hattâ siz isterseniz kendi hesabınıza, onları müftüler neşretmek niyetiyle Diyanet Reisine verirsiniz.
Hizmetinde bulunan
Halil, Sâdık, İbrahim
Devam edecek