Emirdağ Lahikası
İngiliz murahhas hey’eti reisi Lord Gürzon, nihayet en mânidar sözünü söyledi. Dedi ki:
“Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hıristiyan dünyasınnın hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz.”
Lozan’da Türk murahhas hey’eti başkanı bulunan ve henüz hakikî kasıtları anlayamayan İsmet Paşa, bir aralık bütün Hıristiyan emellerinin Türkiye’yi mazisindeki ruh ve mukaddesatı kökünden ayırmak olduğunu sezdiği halde, şu gizli ivaz ve te’minatı veriyor ve diyor ki:
“Eskiden beri kökleşmiş ve köhne engellerden... Yâni anane-i İslâmiyetten kurtulmak hususunda bekledikleri -yâni İsmet’in beslediği- azmin, inkâr edilmez delilidir.”
Harfi harfine iktibas ettiğimiz bu sözlerle, Türk başmurahhasının, yâni İsmet’in, eskiden kökleşmiş ve köhne olmuş engellerden kurtulmak hususunda Türk milletine beslediği kat’i azimle ne kasdettiğini ve bunu hangi maksat altında İslâmiyet düşmanlarına ivaz diye takdim ettiğini sormak lâzımdır.
Konferansın birinci defasında Türk başmurahhası, bizzat karar vermek vaziyetinde olmadığı ve büyüğüne, yâni Mustafa Kemal’e bildirmek zorunda olduğu için, memlekete dönüyor; kendisini Haydarpaşa’dan Ankara’ya götüren tren ve devlet reisini (Mustafa Kemal) İzmir’den Ankara’ya götüren trenle Eskişehir’de buluşuyor. Bir arada ve baş başa seyahat... Sonra Ankara gizli meclis toplantıları... Fakat esas mes’elelerde daima başbaşa. Mustafa Kemal ile İsmet beraber içtimaları ve karar: “Din öldürülecektir.”
Lozan Konferansının ikinci sahifesi: “...... artık herşey Türkiye hesabına çantada hazırdır. Yâni dini terk ile herşey yapılacak. Yeni hizbin (Kemalizm ve İsmet hükûmeti) bundan böyle, bu millete, İslâmiyeti katletmek prensibiyle hareket etmekte, hasım dünyanın kumandanlarından, yâni düşman ehl-i salib kumandanlarından, dini vurmakta daha hevesli olduğu ve örnekler vereceği ve bilhassa hudut dışı değil de, hudut içi ve millî irade yaftası altında çalışacağı şüpheden varestedir.”
Nihâi Vesika
Lozam Muahedesinden sonra, İngiltere Avâm Kamarasında, “Türklerin istiklâlini ne için tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevap: “İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz. Yâni Mustafa Kemal ve İsmet’in verdikleri karar, Türk Milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır.”
Artık bunun üzerine herşey apaçık anlaşılıyor değil mi?..
Gizli anlaşmanın entrikası
Türklere dinlerini ve din temsilciliğini feda ettirmek şartiyle, sun’i istiklâl işinde gizli anlaşmanın müessiri tek kelime ile Yahudiliktir.
Buna memur-u müşahhas kimse de, şimdi Mısır Hahambaşısı bulunan Hayim Naum’dur. Bu Hayim Naum, bu korkunç teşebbüse evvelâ Amerika’da Türkler lehinde bir seri konferans vermek ve emperyalizma şereflerine, Türkün maddesini serbest bırakmaları, buna mukabil ruhunu, tâ içinden ve kendi öz adamlarına yıktırmaları fikrini telkin etmek suretiyle başlamıştır.
Devam edecek