Emirdağ Lahikası

Evet, nur ve nar unsuru toprak, hava ve ma’ unsurları gibi gayet kat’î ve bedihî ve zarurî bir surette o nümunelerle gösteriyor ki: Bütün esbab yalnız bir perdedir. Bütün icatlar ve te’sirler, Zât-ı Kadîr-i Zülcelâlindir. Çünkü, nur, aynen vücut ve hayat gibi, kudret-i İlâhiyenin perdesiz bizzat mübaşeretine lâyık olmasından, esbâb-ı zâhirî hiçbir cihette perde olmadığından, vâhidiyet içinde ehadiyeti gösterir. Gayet cüz’î ve küçük bir vazifede, küllî ve geniş bir delil-i ehadiyete işaret eder ki; Hüve Nüktesi hâşiyeleriyle bunu gayet kısaca isbat ediyor. İşte milyarlar nümunelerinden iki küçük nümunesinden:

Birisi: Mânevî nurun -ilim suretinde- beşerin kafasında cilvesinin bir cüz’îsi tırnak kadar kuvve-i hâfızaya malik bir adamın kafasında, doksan kitabın kelimatı yazılmış. Ve üç ayda, her günde üç saat meşgul olarak, hâfızasının sahifesinin yalnız o kısmını ancak tamam edebilmiş. Aynı adam, seksen sene ömründe gördüğü ve işittiği ve merakını tahrik eden ve ona hoş gelen mânaları ve kelimeleri ve suretleri ve savtları o tırnak kadar kuvve-i hâfızanın sahifesinde istediği vakitte müracaat edip bir büyük kütüphane kadar bütün mahfuzatının aynı şeylerini orada bütün istediklerini mevcut ve muntazam yazılmış ve dizilmiş görüyor.

İşte bu tırnak kadar kuvve-i hâfızanın, bahr-ı umman gibi bir vüs’ati ve güneş gibi bir ihatalı nuru ve bir ziyâ-i mânevisi ve zemin yüzü kadar geniş sahifeleri olmazsa bu hal olamaz. Bu ise yüzbinler derece muhal muhal içinde ve imkânsız olduğundan; elbette ve elbette bu küçücük tırnak kadar hâfıza, levh-i mahfuz, bir sahife-i kader ve kudreti olan Alîm-i Mutlakın, ilim ve hikmet ve kudreti ile, o levh-i mahfuzun bir nümunesini beşerin kafasında halk eylemesine kudsî bir şehadet eder.

İkinci Cüz’î ve Küçücük Bir Nümunesi: Elektriktir. Bir adam, elektrik lâmbasının acib vaziyetini tetkik etmiş. Bakıyor ki, yüzer düğmelerdeki ve merkezlerdeki ve demir ve ip tellerdeki zerreler ve maddeler camid, şuursuz, hareketsiz oldukları halde.. yalnız gayet cüz’î bir temas neticesinde, on kilometre yeri dolduran karanlık derhal gider; ve yerini, yarım saniyede dolduran bir nur vücuda gelir. Bu gözle görünen karanlığın birden kaybolması ve yine gözle görünen o zulmet kadar nurun vücuda gelmesi elbette bir hayal değil.

Devam edecek