ARTIK BU TABULAR YIKILMALI!

Ajanslara düşen iki önemli haber…

Birincisi;

“Cinayet zanlısı hâkim yakalandı...”

Diğeri de;

“Adliyede başörtüsüne vize..”

İşte bu başlıklar altında, ajanslara düşen iki haber...

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi;

Türkiye, yaklaşık bir asırdan beri devletin, milletin ve ülkenin bütünlüğünün, birlikteliğinin tehlikeye girmesi dâhil olmak üzere çok büyük badirelerle karşı karşıya kalmış olduğu hepimizin malumudur.

Dün de yine bu köşede değindiğimiz gibi devletin özellikle yargının en üst düzeyde olan Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’ın da içini dökerek tüm gerçekleri kamuoyuna anlattıklarının bir bölümünü buraya taşımıştık.

Gerçekten bu ülke ne çekmişse tümüyle sistemin, devletin kamu kurum ve kuruluşlarının bünyesinde uygulanan antidemokratik keyfi bir takım maceracı yetkililerin icraatları yüzünden çekmiştir.

Atatürkçülüğün, lâikçiliğin ve rejimin arkasına sığınarak kendi bulanık ideolojisi doğrultusunda hareket ederek, kendilerini dev aynasında görenler, mesleğini kötüye kullananlar, koltuğunu, makamını, yetkisini, üniformalarını kişisel rant veya kirli bir ideoloji paralelinde kullanmışlardır.

Milletin üzerine demoklesin kılıcı gibi tehdit sallayanlarını akıtmışlardır.

İşte bu yüzden bu ülke, bu devlet, bu millet bu hale gelmiştir.

* * *

Yıllardan beri terör, kan, gözyaşları dinmemekle beraber ekonomik sıkıntı, toplumsal kargaşa, işsizlik-aşsızlık almış başını gidiyor.

Ülkenin ve milletin can damarı durumunda olan TSK gibi bir kurum, dış düşmanlara karşı vazifelendirilmiş, görevlendirilmiş tarihi kutsal bir kurum kimliğinde iken ne yazık ki, tam tersine dış mihraklara karşı değil, kendi halkıyla kavgayı mesele yaparak, hep topluma eziyet etmiştir.

Diniyle, inancıyla, örfüyle, adetleriyle, kültürüyle, eğitimiyle hatta camii ve cemaatleriyle, dahası ekonomiksel sermaye güçleriyle mücadele etmeyi kendine adeta birinci görev olarak telakki etmişlerdi.

Meğerki boş beyinli, bazı şarapçı kafaların deyim yerindeyse uçkurcu, şehvetperest Ergenekoncu generallerin himayesinde bu işler yapılmış.

Yıllar yılı inim inim inleyen bu halk, her şeye rağmen benliğini, birliğini, inancını hiç kimseye teslim etmemiştir ve idealinden, gayelerinden vazgeçmemiş, dimdik ayakta kalmış, günü gelmiş meşru zeminde ayağını kaygan değil, sağlam zemine basarak mücadelesini sürdürmüştür ve başarmıştır.

Nice ocakları söndüren bu kirli anlayışlar ve arkasındaki tabulaşmış dev şebekeler, karanlık kurullar nihayet bugün maskeleri düşürülerek, sonları gelmiştir.

Ve bugün hali pür melalleri, Türkiye ve dünya kamuoyu önünde sergilendiği gibi net olarak da görülmektedir.

İşte bu tabuyu yıkan, bu kırılan karanlık deccaliyetin fay hattı, onlar arasında deprem yaratmıştır.

Aynı o biçimde sırayla birçok önemli kamu kurum ve kuruluşların tabulaşmış, kırılgan fay hattına başlanılmak üzere devlet harekete geçmiştir, diye inanıyoruz.

Bir zamanlar generaller denildiği zaman yeryüzünün dokunulmazlığa sahip çağdaş firavunları ve nemrutları pozisyonundaydılar.

Öyle inanıyoruz ki, sıra bu sefer aynı zihniyeti taşıyan ideolojik, kendini beğenmiş, makamını, cübbesini, unvanını, üniformasını kötüye kullanan, 28 Şubat’ın brifingci hukukçularına gelmiştir diye düşünüyoruz.

* * *

Sayın Kılıç’ın dediği gibi;

“Ve bizler yargı olarak bu milleti hizaya getirmeye çalıştık.

Ama hizaya getiremedik.

Olmazdı da zaten.

Çünkü o dediğimiz insanlık onuru buna engeldir. Maalesef yaşananları hepimiz biliyoruz.

Yavrularımıza yapılan o zulümleri, eğitim haklarının ellerinden alınması, ikna odalarının kurulması, bir kimlikle ikna odasına girenlerin arka kapıdan başka bir kimlikle çıktığını, onurlarının zedelendiği, kırıldığına hepimiz şahit olduk.

Değer miydi?

Ne oldu, ne kazandık, neyi hallettik?”

İşte Sayın Kılıç’ın bu ifadeleri bizi nerelere götürüyor biliyor musunuz?

28 Şubat BÇG ve darbeci cunta firavunlarına götürüyor.

Onları bize hatırlatıyor.

Aynı o paralelde JİTEM’in sahte fişlemelerine inanarak, sahte iddianameleri hazırlatan bazı savcı ve başsavcıları hatırlatıyor.

Ne oldu bugün?

Artık o tip insanların yavaş yavaş tabuları yıkılıyor..

Yıkılmaya yönelik hava atmosferi de öyle inanıyoruz ki daha gür bir şekilde gelişecektir.

Herkesi hor gören, milleti zelil ve perişan gören Firavun gibi kuş bakışıyla halka bakan o hukukun sözüm ona duayenleri, gerçekten bugün nerelerdedirler?

Hani o Abdurrahman Çetinkayalar, hani o Vural Savaşlar, hani o Sabih Kanadoğlu, hani Yekta Güngör Özdenler, bugün bu hava atmosferinde hiç de iyi görüntü kendilerine veremiyorlar.

Deyim yerindeyse toz duman olmuşlar.

Ama ne var ki, bu şerefli ve izzetli kurumun bünyesinde az da olsa kendilerini ele verenler var..

YARSAV mensupları gibi.

Veyahut ideolojik, sol Marksist mezhepçilik kiniyle, kin veya rant paralelinde çelişkili kararlar verenler..

Hala da varlık göstermektedirler.

* * *

Özellikle Diyarbakır’da üç günden beri Diyarbakır Söz Gazetesinin yazdığı ve tespit ettiği, bir İş Mahkemesinin hâkimesinin organizeli bilirkişinin oluşturulması hem de eşinin mesai arkadaşlarıyla işbirliği yaparak, kendi taraf bulunduğu davaya dahi eşinin arkadaşını uzman olarak dosyaya mütalaa vermeye çalışması, hatıra binaen mi, katıra binaen mi diyelim, her neyse…

Mesleğini kötüye kullanma gibi yanlış hareket etmesi, bu da adeta 28 Şubat’ın daha bu kurum içinde de yıkılmayan bazı tabuların kalıntılarının devamı, diye düşünüyoruz.

Ve diyoruz ki;

Diyarbakır Söz Gazetesinin araştırıp bulduğu bu bilgi ve deliller paralelinde Adalet Bakanlığı Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) harekete geçecektir.

Yoksa bu tür keyfiliklerin ve yanlışların birilerinin yanına kar kalmasına kamuoyunun tahammülü yoktur.

Hukuk, yargı, adalet gerçekten birer kutsal kavram olmakla beraber şerefli birer değerlerdir.

Bunlarla oynanmaz, bunları da ayakta tutan aynı o değeri taşıyan insanlar olmalıdır.

Zira “Şeref-ül mekani bil-mekin” yani “Mekânların, kuruluşların şeref ve izzetleri onları temsil edenlerle kaimdir”

Bu nedenle kamuoyu bu tür keyfiyete artık yeter diyor.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Yazımızın başında dedik ki; “Artık kimse bu kutsal mekân ve kavramların arkasına sığınmasın”

Nitekim “Görünen köy kılavuz istemez” misali Yargıtay hâkimi Serhat T.’nin cinayet, gasp ve fidye gibi bir eşkıyaya yakışmayan suçlar nedeniyle kaçmış, aranmış ve nihayet dün İstanbul’da yakalanmış.

Haberi tüm Türkiye kamuoyuna hem görsel, hem yazılı medya tarafından yayınlandı.

Gelen haberin şekli şöyle;

“Günlerce parklarda yatan hâkimle birlikte bulunan silahın ateşlenmeye hazır olduğu belirlendi.

Ankara’nın Keçiören ilçesinde Mustafa Hastürk isimli bankacıyı öldürdüğü iddia edilen Yargıtay Tetkik Hâkimi Serhat T.’nin daha önce de fidye için adam kaçırma olaylarına adının karıştığı ortaya çıktı.

Bu nedenle kayıplara karışan hâkimi yakalayabilmek için polis ekipleri seferber oldu, zanlı hâkim günler sonra film gibi bir operasyon sonucunda yakalandı.

Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele ekipleri, Serhat T.’nin para harcama ihtimaline karşı banka hesaplarını takibe aldı” gibi dehşet veren bu haber ne yazık ki devletin en kutsal bilinen yargı erkinin bir mensubu tarafından yaşatılmıştır.

* * *

Öbür tarafa bakıyorsun, savunma tarafında bulunan başörtülü bir avukat hanımefendinin müvekkilini savunmak üzere mahkemeye girmekten alıkonuluyor ve dışarıya çıkartılıyor ..

2. Aile Mahkemesi hâkimi tarafından duruşmadan kovuluyor, bırak savunma yapmayı “sen izleyici olarak bile giremezsin” diyor.

Bunca keyfilik, bunca serbestlik, bunca vurdumduymazlık, böylesine hukuksuzluk ve antidemokratik hal ancak Türkiye’de var olabiliyor.

Bu yapılan tüm olumsuzluklar, hele hele yargının gölgesinde yapılıyorsa, demek ki bunun bir geçmişi vardır, dayanak noktası hâkimin YARSAV mensubu olmasıdır ve YARSAV da brifingci 28 Şubat hâkim ve savcıların mahsulüdür.

Danıştay İdari Daireleri Kurulu’ndan adliyede başörtüsüne vize çıkmış olduğu halde…

Nitekim dün de davayı görüşen Danıştay 8. Dairesi, 20. maddedeki “avukat ve avukat stajyerleri mesleğe yaraşır bir kılık ve kıyafetle başları açık olarak mahkemelerde görev yaparlar” düzenlemesindeki “başları açık” ibaresinin yürütmesini oy çokluğuyla durdurdu.

“Bu ibare avukata sunulan hizmet açısından bir kamu hizmeti, mesleği faaliyet olarak ise serbest meslektir” değerlendirmesini yapan Danıştay 8. Dairesinin kararına Türkiye Barolar Birliği itiraz etti, Danıştay İdare Daireleri Kurulu avukatların başları açık görev yapacaklarına ilişkin Danıştay 8. dairesinin kararına Türkiye Barolar Birliğinin yaptığı itirazı reddetti.

Kurul, red kararını oy çokluğu ile aldı.

Bu karar bize göre Türkiye’de birçok tabuların yıkılmasına yeter de artar.

Saygılarımızla.

Diyarbakır Söz Gazetesi