DEVLETİN KURUMLARI GÜVENİRLİĞİNİ KAYBEDERSE?
Sevgili okurlar.
Önceki akşam saat 22.00 ile 00.00 arasında Uzay TV ekranlarından “Büyüktimur’la Gündem” programında Ömer Büyüktimur konuklarıyla beraber DEDAŞ hakkında tarihi ve çok önemli gerçekleri dile getirmekteydi.
Program, birçok vatandaş tarafından telefon yağmuruna tutulmuştu.
Program’ın; DEDAŞ’ın antidemokratik, keyfi ve ceberut uygulamalarını kamuoyuna şikayet etmekte noktasında geliştiğini gördük.
İnanın ki bizim de medya grubu olarak bazı tespit ve müşahedatlarımıza dayanarak, bunu burada ifade etmeden geçmek istemiyoruz.
Ama ne var ki bu yapılan keyfilik, ceberut uygulamalar, hiç unutmayalım ki devletin, iktidarların gölgesinde eskiden beri yapıla gelmiştir.
Yalnız AK Parti döneminde değil…
Doğru Yol’dan döneminden tutun da, ANAP’a kadar ve diğer üçlü koalisyon hükümetlerine kadar…
Bu dönemler için, bölgemizin bir şanssızlığının söz konusu olduğunu desek yerindedir.
Ama sistem olarak, rejim olarak, uygulamasını ehliyetsiz, kimliksiz, vurguncu, ihtiras sahibi, insanların eline teslim ediliyor ve onlara emanet ediliyor.
Tamamen ihtiras ve kişisel rant peşinde koşturan böylesine insanlara, devletin emanetinin teslim edilmemesi gerekir.
Vatandaş şikayetçi.
Uygulama çok yanlış.
Vatandaş öyle bir hale getiriliyor ki adeta bilinçli olarak suç işlemeye teşvik ediliyor.
Bizim bizatihi müşahadatlarımıza göre, aynı kurumun yakından tespit ettiğimiz çok önemli konuları var.
DEDAŞ tarafından konulan eski saatler şakır şakır çalıştığı halde, yapılan danışıklı dövüş üzerine o saatler dijitale çevriliyor ve sökülen sayaç bazı yerlerde tek taraflı olarak kontrol ediliyor.
Ve o saat sahibiyle beraber kaçak damgası yiyor.
Büyük bir korku, endişe karşısında büyük rant dönüyor.
Her ne kadar DEDAŞ son zamanlarda, iktidarın Bakanlığı tarafından özelleştirilmeye çalışılmış ise de eski yaralar devam ediyor.
Eski yaraların çatlağı bir türlü iyileşmiyor.
Aynı ekip, büsbütün işbaşında olmasa bile, kıyıdan kenardan yeniden işe alınmış ve aynı işi yeniden icra etmeye devam ediyorlar.
Bu vatandaşın mağduriyetini gidermek için elbette ki vatandaş yasal olarak şikâyet hakkına sahiptir.
Fakat iktidarlar da büsbütün bunu görmezlikten gelemezler.
Özellikle AK Parti iktidarının aldığımız duyumlara göre Diyarbakır’ın bazı siyasi kilit adamları bile birçok yerde rant karşılığında borçlar silinmeye gidilmiştir.
Ve yüklü olarak devletin alacağı olduğu iddia edilmiş, sıfırlanmış ve bu kayıp kaçak bedeli diğer vatandaşların hanelerine kaydediliyor, o vatandaş o bedeli ödemek zorunda kalıyor.
İşte bu uygulama neredeyse yirmi yıldan beri bölgede devam ede gelmektedir.
Gönül arzu ediyordu ki AK Parti iktidarı gerçekten isminin manasını taşıyıp da alnı ak, yüzü berrak, pürüssüz bir parti olarak halkın karşısına çıkmalıdır.
Aksi takdirde vatandaş bu uygulamalardan çok huzursuz ve rahatsızdır.
Bu bölgede özellikle Diyarbakır’da çok önemli bazı kamu kurum ve kuruluşları, yanlış uygulamalarından dolayı kendilerini bir türlü şaibelerden kurtaramıyorlar.
“Alan memnun, satan memnun” gibi işverenle işalan arasında adeta bir alışveriş anlayışı söz konusudur.
Olan devlete oluyor, halka oluyor, masum ve mağdur milletimiz zarar görüyor.
Bunu da hiç unutmayalım ki tarih boyu insanları, milletleri, ülkeleri, var olmaktan yok olmaya sürükleyen unsur; kişisel ihtiras olmuştur.
Nice nice şahları, padişahları, kralları, firavunları, tahtlarından indiren unsur kişisel ihtiras, büyüklenme ve vurdumduymazlık olmuştur.
Devlet büyüklerinin etrafında yalaka, rantiyeci, kirli anlayışların varlığı bu vahim sonuçları doğurmuştur.
Hatıra binaen, katıra binaen, işler hep yapıla gelmiştir.
Zarar gören de yine devlet olmuştur, ülke olmuştur, halk olmuştur.
İzninizle sizleri burada eski tarihin derinliklerine götürmek istiyorum.
O tarihi gerçekleri sizinle paylaşalım.
Unutmayalım ki Firavunu Firavun yapan onun aşırı derecede gerizekalılığı olmuştur.
Kendini ilah olarak ilan eden bu yaratık kendi toplumunu, Allah’ın kulluğundan sıyırtıp, kendine ubudiyet yapmaya zorlamıştır.
Firavunu bu şekle sokan temel unsur da; büyüklenme, ilahlaşma ve ihtiras olmuştur.
Bugün, yeryüzünü yöneten batı dünyasının “demokrasi ve hukukun üstünlüğü” adı altında toplumları zulümle yönetmekte oldukları neden; Firavundan miras olarak kalan ihtiras ve rant olmuştur.
İslam dünyası üzerindeki tarassut ve hegemonyasını da kuran bugünkü yönetimlerin önemli kesimleri batı dünyasının Firavundan tevarüs ettiği anlayış, ne yazık ki aynı onlara da sirayet etmiştir.
İslam ruhunu toplumun arasından kaldırıp, İslam’ın ruhunu batı terbiyesine ve uygulamasına feda etme uğruna hareket edilmekte olduğu görülüyor.
Bu hükümetlerin, bu İslam ülkelerini yöneten otoritelerin birçoğu kurtuluş çaresini İslam ruhunu batı ruhuna feda edip, batının üstün tutulmasını her şeyden evvel, ön planda tutmakta bulmuştur.
Onun için halk, bu tür mezalimlere karşı dayanmayıp, elbette ki bazı hareketleri yanlış uygulamaları yapmakta zorlanıyor ve kendini kurtaramıyor.
İşte Suriye.
İşte Irak.
İşte Kuzey Afrika’daki bazı ülkeler.
Ve yüzyıldan beri “Laiklik ve Kemalizm” adı altında dinden, vicdandan uzaklaştırılmış bir ülke yani Türkiye bu hale gelmiştir.
Onun için aramızdan kirli şaibeler, rantlar, rüşvetler, sahtekârlıklar, hileli iş yapmayı söküp atamıyoruz.
Allah bu toplumun yüzüne baksın, acısın, Kur’an ve İslam terbiyesiyle yetişmeyi nasip eylesin.
Allah’tan korkan vicdanlarıyla baş başa bıraksın.
Diyarbakır SÖZ
Yazarın Önceki Yazıları