ACININ DİLİ; ORTAKTIR…

Acımız büyük!.. Gözyaşlarımız, sel misali.. Ölümler ise, kahredici artışta.. Evet, asrın felaketini, yaşadık ve yaşıyoruz.. Ama bu asrın felaketi aynı zamanda. “Aklın da felaketidir..”  Kolay değil; yaşanan hal-i durum.. Yer küresi ve insanlık, büyük bir sınavdan geçiyor yüz yılın depremi karşısında.. Önce Pandemi, şimde ise deprem felaketiyle boğuşuyoruz ülke ve millet olarak!..

***

Direniyoruz!.. Yaşadığımız afetin üstesinden gelebilmek, acıları ve yıkımları en az zararla nasıl atlatabiliriz yönünde?.. “İnsan üstü bir mücadele veriyoruz..” 7’den 70’e herkes!.. Devlet ve millet el ele omuz omuza, sahada, depremin açtığı vahim derin yaralarını sarmaya çalışıyor!!!..

***

Birileri “karşı organizasyonlar” sergilese de; tek yürek, tek kalp, tek millet şiarı hakim, Türkiye'nin her karış toprağında!!.. Bir ve iri olanın, yıkılmaz bir duvar olduğu gerçeğiyle; kenetlenmiş vaziyetteyiz!. Milli kültürün düsturuyla, yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz.. İman şuuruyla, acıyı ortak dil yaptık..

***

Ki doğal afet ve felaketler geliyorum dediğinde de; “din, dil, ırk, mezhep, ülke ve millet” gibi sınıfsal bir ayırıma ve tanımlamaya girilmez.. 7.7 ve 7.6 şiddetindeki deprem; yıktı geçti, asrın felaketi olarak, kendini tarihe yazdırdı adres Türkiye diye!.. Onbinlerce canımızı yitirdik.. Kayıplarımız artırıyor..

***

Virane olmuş bir coğrafyayı “yeniden inşa ve ihya etmek” adına, gönüller, bundan sonra destan yazması lazım!.. Çünkü, önümüzde uzun soluklu bir zaman dilimi başlıyor… Denir ya; asıl mücadele şimdi başlıyor.. Günler değil, haftalar ve aylar değil, yıllar sürecek bu “dirilmenin ve ayağa kalkmanın” enerjisine nail olmak..

***

İşte bu süreçte, enerjimizi, varlığımızı, maneviyatımızı ve vicdani, insani, rahmani gücümüzü daha bir çok, kullanmak zorundayız!… Elin oğlu mu, elin düşmanı mı, ata hasmı mı, diye söylenip durduklarımız, bu zor günde yaptıklarını, eğer ki biz içimizde yapmaz isek bilelim ki; en büyük felaketi işte o zaman yaşamış oluruz!..

***

Kısacası; asrın felaketinden herkes ama herkes üzerine düşen noktada, bir ders-i ibret alması lazım.. Ki almalıdır da.. İşte Diyarbakır’da “kiliseler bile barınma amaçlı” alanlar olarak kullanıldı.. Ayinler yapılıyor, dualar ediliyor.. Yani felaket anında, tüm ayrılıklar bir kenara bırakıldı.

***

Ama, bazı kişiler var ki, özellikle siyasiler!.. Ne varlıklarından, ne yaşananlardan, ne de ülkenin siyasi seyrinden, çıkardıkları bir ders olmadığı içindir ki; “acının ortak diline karşı” hasmane tutum sergileyip durdular.. Şucu veya bucu diyerek, enkaz ve acılar üzerine “siyasi şovlar, oy devşirme” politikasını güttüler, güdüyorlar!?.

***

Puslu havanın, pusuya yatmış yırtıcı yaratığı ve mantığı ile anlayışıyla, sinir uçlarına” dokunan bir ırkçı fikriyatla saldırıyor.. Neymiş “AK Parti, Suriye’den yüzbinlerce mülteciyi Türkiye’ye getiriyor..” Millet can derdinde, hükümet, sığınmacı derdinde.. Açık ifadeyle; “Hatay Suriyelileşecek..”

***

Puslu havayı daha bir karanlığa dönüştüren, yandaş yayın organında, “yağmacıların da Suriyeliler olduğunu” algı körüğünde, tutması!.. Denir ya, Ümit Özdağ’a gün doğdu.. Gaye; Hatay’dan bir yakıcı ve yıkıcı kıvılcım çıkarabilmeliyiz, ülke yangın yerine dönsün diye!?..

***

Ama bilmiyorlar ki!.. İnançların da, ırkların da, mabedi ve evrensel simgesini yüzyıllar önce ünvan olarak almış, kültürüne ve medeniyetine nakşetmiş olan Hatay’ın böylesi “ucuz siyasilere ve siyasi anlayışlara” yem olmayacak, dayanışmayla hepsinin üstesinden gelebileceği!…

***

Kırılan, Güneydoğu ve Ölü Deniz fayı diyor isek!.. Yaşanan öylesine dehşetli tablolar var ki; gönülleri de, vicdanları da, insanlığı da, medeniyeti ve kültürümüzü de, bırakın 7.7 şiddetinde, 10 şiddetinde bir yıkımla; “tüm fayları” kırıp, geçiyor.. Enkaz başlarında yakılan ağıtlar bu sesin, feryadı!..

***

Zat-ı muhtereme bakın!?. Bay Kemal.. Diyor ki; ne bu deprem felaketine “asrın felaketi” diyorsunuz.. Ne olmuş ki?.. Ne demek bu; “ülke ve millet olarak felaketi çok ama çok büyütüyormuşuz..” Yani; 35 bini aşan deprem şehidi, 10 ili virane eden enkaz hali, 100 bini geçen yaralılarımız, evinden, barkından olan milyonlarca insanın yaşadığı afet “küçük bir yer sarsıntısı imiş?”..  Bir de “seçim derdine düşmüş, zamanında olacak” diye.? İyi de; seçimi konuşan var mı?.. Yok.. Öyleyse ne bu telaş…E be yuh yani!..

***

Depremin bize öğrettiği bir gerçek var.. O da,”mal da yalan, mülk te yalan, gel biraz da sen oyalan..” Onlarca, hatta yüzlerce dairesi olan birinin de, gün gelir 5 metrelik bir çadıra, iki lokma kuru ekmeğe, sebil dağıtılan sıcak aşa muhtaç olabileceği.. Kiracıyla, ev sahibinin “bir tas çorba kuyruğunda” olabileceği, ateşin başında ısınabileceği!..

***

Gün bir olma günü.. Devlet, millet ve STK’lar ile gönüllü kişilerin, sergilediği insanlık üstü mücadele, tartışılmaz.. Hele ki, Diyarbakır’da.. Bir tarafta kent, kendi yarasını sarmaya çalıştı, diğer yandan da diğer illerin yardımına koştu.. Bunlar kelimelerle ifade edilebilecek, duygular değil.. Dostun ifadesiyle; bugün yapmazsak ne zaman yapacağız be “kardeşliğimizin görevini yerine getirmeyi..”

***

İhmaller serisine binaen, yürütülen soruşturmalar var. Yani; hesap sorma babında gerekenler yapılıyor..  Diyarbakır özelinde, Cumhuriyet başsavcılığı yıkılan 7 binadaki incelemelerini, delil ve bulgularını elde edip, soruşturmayı başlattı.. Gözaltına alınanlar var.. Tabi ne kadar nasıl bir hakkaniyet ölçüsünde seyrediyor, onu zaman gösterecek!… Ki biz de takip ediyoruz…

***

GÜNÜN SÖZÜ

Allah'tan gelene razı olursak Allah da bizden razı olur.