ASGARİ ÜCRET’TEKİ ARTIŞ?…

Dün, milyonların kilitlendiği Asgari Ücret artış oranı açıklandı!.. Ki bu artış “ara artış” olarak kayıtlara geçtiğini bilmeliyiz.. Mevcut, 8 bin 500 lira olan asgari ücret, Temmuz ayı itibariyle, net ödeme tutarı, 11 bin 402 lira oldu.. Brütü.. Yani işverene maliyeti ise; 15 bin 762 lira 4 kuruş.. Bu artış oranı yüzde 34’e tekabül ediyor… Hayırlı, uğurlu olsun..

***

Artış düzeyi, kimi ne kadar memnun etti, onu pek sorgulamak istemiyorum… Ama, ülkenin “sosyo-ekonomik” dengesine baktığımızda, enflasyon ve hayat pahalılığı açısından, mevcut artışın hatırı sayılır oranda olduğunu söyleyebilirim.. Ki, tarafların beyanlarına baktığımızda yüzdeki tebessüm anlamlı..

***

Elbette ki, bu artış salt asgari ücretlileri bağlamıyor, bağlamayacak da!.. Aynı zamanda tüm memurları da, işçileri de emeklileri de alakadar ediyor.. Çarşı-pazarın faaliyetine de, bir rotadır.. Nitekim diğer ücretliler için de önümüzdeki günlerde; bu yönde bir fasıl işleyecek hükümet nezdinde!.. Şimdiden oranlar konuşuluyor..

***

Hiç kuşkusuz ki, önem arz edici olan artış kadar, bu artışın sadra şifa verici, cepte, mutfakta ve aile bütçesinde yer bulmasıdır.. Şayet, çarşı-pazardaki fahiş fiyat artışlarına “dur” denilebilirse.. Fırsatçılara “aman tanınmazsa”..  Ve de; enflasyon canavarına gem vurulursa, bu artış sadra şifa verici olur…

***

Ama velakin; dizginler elde tutulmazsa.. Radikal ve keskin, tavizsiz piyasa denetimi sağlanmazsa.. O tek dişi kalmış enflasyon canavarına, ket vurulmazsa.. Pusuda bekleyen fırsatçılar yeni etiketlerle açgözlülük operasyonunu yaparsa, “mevcut hal, eski tas eski hamam olur?!…

***

Hasılı kelam!.. Yapılan yüzde 34 oranındaki zammın hiçbir kıymeti harbiyesi kalmaz.. Kaşıkla verilen, kepçeyle alınmışa döner ki; mazallah!.. İşin ucu yüksek dozajlı bir toplumsal travmaya kadar gider.. Kazanımlar, kaybedilenler hanesine yazıldığında; toplumlarda nasıl bir psikolojik atmosferin oluşmasına neden olduğu malum!!…

***

Felaket tellallığı yapmak istemiyorum.. Eğer ki bu engellere takılmamız halinde; bilmiş olalım ki ülkeye yıllar yılıdır diş bileyen küresel güçlere, yeni yem olma alanların primini vermiş oluruz da; “diz değil, baş dövmeye başlar” hale geliriz.. Ki bu da, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu’da insanlığı ve ülkeleri sıfırlama, senaryosuna zemin oluşturur…

***

Bir tarafta depremin açtığı derin yaralar, diğer tarafta sosyo-ekonomik zorluklar.. Beri yanda, “iç barışa” yönelik bozguncu fikriyatların ve yapıların fırsat kollamaları.. Özetle; kritik bir zaman, kritik bir süreç ve kritik hadiselerin odak merkezinde, olmamız nedeniyle aman ha aman..

***

Kaldı ki, yanı başımızda Rusya-Ukrayna.. Çözümsüzlük girdabındaki Suriye.. Irak’ın hali durumu. Filistin.. Yemen.. Lübnan.. Mısır.. Ve de; İran.. “Cadı kazanı” gibi, fokurduyor.. Tüm bunlar gösteriyor ki Türkiye’nin konsantrasyonu ve güçlü iradesi; en büyük zenginlik olarak görülmesi gerektiğini elzem kılıyor!…

***

İki seçimi geride bıraktık.. Güçlü iradenin oluşturduğu konsantrasyonla, yola devam etmemiz gerekir.. Ki, önümüzde 10 ay sonra bir de yerel seçimler var.. Onun için, yaşadığımız coğrafyanın ve ülkenin kıymetini bilmemiz gerekir? Ve uzlaşıda, biraz benden, biraz senden, biraz ondan feragatla zenginliği de, yoksulluğu da, paylaşmış lazım.. Birileri bizi bölmeden..

***

Ders-i ibret noktasında; Ukrayna'da yaşananlara bakalım.. Nerde, Zelenski'nin “sırtını sıvazlayanlar?”.. Nerde, onu kahramanlar gibi karşılayıp; onu pohpohlayanlar?!.? Bir ona arz-ı endamlığa bakalım, bir de ülkesinin hali durumuna bakalım!.. Sırt sıvazlayıp, hançer indirenlerin ne kadar da çok olduğunu görürüz!..

***

Hele ki, İslam ülkesi olan Türkiye için, bilenmiş, keskin nice haince hançerler var iken!.. Tarih en büyük tefsirdir.. Onlar ne zaman sizleri kahraman olarak göstermeye, alkışlamaya başladıklarında bilin ki; en büyük felaketi kapınıza getirenlerin başını çeken onlardır. Çünkü; barışın ve sulhun bu topraklarda, sağlanılmasını istemezler!…

***

ABD ve Batı’nın silah ve cephane yığdığı, dolarlarına dolarlar kattığı bir coğrafyada, “insanlar sosyo-ekonomik” refahtan söz edebilir mi?. Ya da düşünebilir mi?.. Her tarafın virane olduğu, taş üstüne taş kalmadığı, suyun, elektriğin, yolların, gazın, ekmeğin, olmadığı bir ortamda; alınan maaşın, asgari ücretin bir kıymeti harbiyesi olur mu? Ya da düşüneni..

***

NE GİDİYOR, NE DE İSTİFA EDİYOR

Kemal Bey’e yükselen ses değişmiyor.. Ona dair ne diyorlardı seçim öncesi!..  “Sen aday olma..” Bir koro halinde.. Şimdi aynı kesim.. Ki bunlar partinin sokağındakiler.. “Yetti artık, istifa et.. “

***

Peki, Kemal beydeki “aksiyonel akıl” ne yaptı? Onların inletmelerine rağmen; aday oldu.. Ve bugün de onların, “istifa et” direncine rağmen “hadi ordan, işe devam” diyor?…

***

Vallahi bravo Kemal beye.. Bakınız şimdi ne diyor?. “Altılı yetmez, gerekirse 16 masa kuracağım…” Ne diyelim; 32’lik masaya yelken açıldı bile!?..

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak telaffuz ettiği, dinleyenlerin de faydalandığı sözdür…