DEYİN HELE, NE OLACAK ŞİMDİ?..
Ne diyorduk, 14 Mayıs seçimleri “çetin, gergin ve bol provokasyonlu, söylem ve eylemlerle geçecek” diye.. En sıradan hadise bile “çok yönlü bir provakasyon ve troller ordusu tarafından, ülke ateş yerine dönüşebilir..” Ne yazık ki, süreç bu minvalde işler bir pozisyonla, kendini idame ediyor.. Sandık günü yaklaştıkça; gerçeklere yönelik toplumsal “şiddeti ve hiddeti” körükleyen, suikastlar varlık göstermeye başladı… Bakınız en sıcak iki mevzuda gerçekler nasıl da, suikaste uğratılarak, alakası olmayan kesimler linçe uğradı, uğratıldı?..
***
KELLE KESECEĞİZ… Batman’da, “kafalarını keseceğiz, keseceğim” diyen ne olduğu kim olduğu meçhul İsmail Cevher Kasımoğlu isimli bir şahıs ortaya çıktı.. Sosyal medyada yapılan sokak röportajında söylüyor “kellelerini keseceğiz?”.. Akli melekesi yerinde mi, değil mi, meczup mu, şizofren mi, boşboğaz mı, yoksa böylesi şirret aklına sahip biri mi bilemiyorum.. Ki belli değil.. Ancak kılık-kıyafet, saç sakal tekin olmadığını söylüyor.. Ha bir de, HÜDA PAR’dan söz ediyor, sonra “Erdoğan’a dokunsalar var ya kafalarını keseceğim. Biz cihada hazırız…” demiş.
***
İşte bu sokak röportajı, bir anda ülkenin gündemine oturdu, kızıl kıyamet misali.. Vay ki vay!.. Yüklenen, yüklenene… Vur da vura kurgulanan enva-i söylemler gelişti.. Eee olmaz mı?.. “Adam kelle keseceğim” diyor.. Ama önemli bir ayrıntı, gözardı ediliyor.. Ki bu da bilinçli.. Çünkü bir kesim, gerçeğin peşine düşmediği gibi, sözlerin üzerinden “siyasi intikam ve linçe” odaklandı… Gerçeği önemseyen olmadığı gibi, hele bi sakin olun, “mesele neyin nesi bir bakalım” diyen de ipini koparan muhalif anlayışın sözcüsü kesilen trol ve medyasının hışmına uğruyor.. Atılan manşetlere, yapılan yorumlara bakıyorum, aman allahım.. Dehşetli bir tezvirat var..
***
“-Görün görün, bakın bakın, bunlar HÜDA PAR’lı.. İŞİD bunlar İŞİD.. İktidara gelseler kellemizi kesecekler?.. 90’ların Hizbullahı bunlar.. Mezar evler kazarlar bize.. Erdoğan bunları yanına, korku imparatorluğu yaratmak için aldı.. Baksanıza hükümetten ses yok.. Adam elini kolunu, sallıyor.. Kimse dokunmuyor.. Ülke ve millet kelle kesicilere mi teslim edilecek?”.. Ve daha nice yorum ve analizlerle; vakıaya libas giydirilmeye çalışıldı.. İşin dozunu İslam’a kadar taşıyan şuursuzlar da olmadı değil..
***
Gel görki, “her tarafında şirretlik, beko-avanlık, provokatörlük akan kelleci Kasımoğlu’nun” görüntülerinin kamuoyuna yansıdığı an itibariyle, ilk tepki muhalif kesimden değil, HÜDA PAR’dan geldi.. Parti Lideri ve kurmayları, seri şekilde, beyanat verdi.. Canlı yayınlara bağlanıldı, ajanslara röportajlar verildi.. Ve denildi ki; “Bu şahsın partimizle alakası, ilgisi ve üyeliği, yoktur. Bilakis bu adam bir provokatördür.. İlgili ve yetkili kurumların derhal, bu şahsın hakkında idari ve adli işlem yapılmasını istiyoruz..”
***
Peki, “gerçeğin bilinmesi ve ortaya çıkmasına” yönelik bu haykırışı dinleyen oldu mu, ya da yapılan yorumlara, haberlere, analizlere dahil edildi mi?.. En basiti, iki satır olsa da, yer verdiler mi?.. Hayır.. Bilakis daha bir “şirretle” yüklendiler.. 90’ların “vahşi, insanlık dışı, canice” işlenen cinayetlerle o gün anılan İran yanlısı Hizbullah örgütü gündemleştirildi.. HÜDA PAR’ı ilişkilendiren davalar deşilmeye başlandı.. Kaldı ki ne diyoruz her gayri meşru hareket eğer ki “demokratik siyasete evrilmişse, legaldır.. Kaldı ki, 10 yıldır HÜDA PAR siyaset kulvarında..”
***
Önemli bir nüansta!.. HÜDA PAR’ın, “Cumhur ittifakıyla” dirsek temasa geçmesinden sonra; “nefret söylemlerinin” odak noktasına alınmasını da, gözardı etmemek lazım.. Çünkü, 10 yıllık “demokratik siyaset” zemininde, partiye karşı ilk kez böylesine “alerjisini” alenileştiren, söylem ve eylem ile analizlerin vücut bulması sıradan değil.. İşin ruhunda, bedeninde “Erdoğan düşmanlığı olduğu” gerçeğini, görmek gerekiyor.. Tabi tüm bunlar “siyasi rakip bazlı” eleştiri ve yorumlar olarak, kabul edilebilir..
***
Lakin, benim kabul etmediğim!.. Karşı durduğum ve tepki verdiğim; “gerçeklerin kasıtlı şekilde, bilerek, tasarlayarak, organizeli şekilde, gözardı edilip, çarptırılması, kaale alınmamasıdır?..” Çünkü böylesi bir tavır hangi siyasi ve ideolojik bazlı olursa olsun “objektiften uzak, vicdan ve izan yoksunudur?”… Kaldı ki, o meczup “gözaltına alınıp, ifadesi alındı. Mahkemeye çıkarıldı, şartlı serbest bırakıldı..” Yani, adli ve ideri işleme de tabi oldu..
***
İYİ PARTİYE KURŞUN MU?… İyi Parti İstanbul İl Başkanlığı’nın bulunduğu binaya “kurşun isabet” etmesi, olayı.. Hiç kuşkusuz ki, demokrasiye ve demokratik tüm hareket ve yapılara karşı “alçakça tertiplenen, saldırı, suikast, kumpas ve şeytani hesaplar” tavizsiz, amasız, fakatsız, karşı durulması gerektiği gibi, telin edilip, kınanmalıdır.. Çünkü buradaki hedef bir parti ve zümre değil, Türkiye’nin milli iradesinin temsiliyetidir…
***
Hele ki, seçim sath-ı mailine girdiğimiz, tarihi öneme haiz diyerek, anlam yüklediğimiz bir seçimin güvenliği, sulhu, huzuru ve barışçıl ortamda, geçmesi iktidarın ve siyaset kurumunun, temel görevidir.. Ki burda, sorumluluk hem iktidarda, hem de muhalefette.. İkilinin uyumu ancak “sulhun teminatı, olabilir.. “Aksi takdirde; “şeytani ruha sahip olanlar cirit atar..”
***
Doğrusu, olayın vücut bulduğu andan itibaren devlet refleksi de, siyaset kurumu da, iktidar ve muhalefet, tüm bileşenler; ortak bir duruş sergilediler.. “Demokrasiyi sahiplenme” adına.. Ama bir gerçek de, yine gözardı edildi.. O da, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener.. Ve tabi ki, avanesi ile muhalif troller; “saldırıyı kirli bir senaryoyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı fail” kıldırmaya çalıştı…”
***
“Fırsatçı ve provokatif” bir yaklaşım gösterildi.. Olay tamamen mecrasından çıkarıldı.. Oysa ki, siyasetçiler hele ki parti liderleri, hele ki bir dönem İçişleri Bakanlığı görevinde bulunan biri.. Olayı bir bütünlük içerisinde, “soğukkanlılıkla” irdeleyip, asılsız suçlamalardan uzak durması gerekirdi.. Kaldı ki, “daha kurşunun, silahın menşesi ve fail belirlenmemişken” yargısız infazda bulunmak!…
***
Gelirsek, işin hakikatinin ne olduğuna?.. İçişleri Bakanlığı, İstanbul Valiliği ile Emniyeti’nin beyanını esas alırsak.. Vakıa, İl Başkanlığının karşısındaki inşaatta yaşanan hırsızlık olayı esnasında, bekçinin silahını ateşlemesi.. Bir şarjör mermi kullanmış hırsızı kovalamacada.. Hırsız Parti binasına doğru gittiği için bir mermi isabet etmiş.. Silah ruhsatlı.. Mermi çekirdeği ve silah uyumlu.? Yani adli bir vakıa, partiye yönelik bilinçli, organizeli, saldırı yok..
***
Bakan Süleyman Soylu’nun şu notu da önemli.. Olay saat 21.00’de meydana geliyor.. Parti binasındaki iki güvenlik görevlisi, haberdar olmuyor.. Ertesi gün sabah merminin isabet edildiği fark ediliyor.. Gariplik de burda.. Soylu, Akşener’e “Durup dururken Cumhurbaşkanına hakaret ediyorsunuz, onu tehdit ediyorsunuz. Onu kendinize hedef alıyorsunuz, işte diyorsunuz 'Bunun sebebi şudur, sen şöyle yaptın, böyle yaptın.' Olay başka bir şey çıktı. Şimdi en hafif tabiriyle hafifliktir bu…”
***
Mevzunun gidişatında, hadise neye evrilir göreceğiz!.. Ama şu hakikat denilen gerçeği, hiçbir şekilde “yargısız infaza” kurban etmemek lazım.. Bugün bana, yarın sana!.. Düşünüyorum, saldırının ardından hemen iktidarı suçlayan Meral Akşener kamuoyundan özür dileyecek mi?.. Daha önce de, ifade ettim.. Bir kez daha, aktarmak istiyorum.? Belki birileri paranoyak diyebilir, ya da farklı bir “psikolojik” terim kullanabilir.. Yüz yılın seçimini,” ülkenin ve milletin bekası” deyip yola çıkmışken, işi “linç kültürüne” odaklı bir atmosfere sokma gayretinde olan, siyasi akıl sahipleri var iken“ teyakkuzda” olmamız lazım.. Çünkü, partiler, parti genel başkanları, parti mensupları “provakatif” eylem ve suikastler açısından, hedef olabilirler…
***
Onun için, “uyanık olmak” lazım… Seçimi bir bütünlük içerisinde, öncesi ve sonrası noktasında, düşünmek gerekir.. Her ama her bir etabında güven iklimini zehirleyecek girişimlere karşı, “sulhun kalkanını” genişletip, büyütmek, tereddütsüz ikmal etmek lazım… Milletimiz kirli senaryoları öngörebilecek ferasete sahip.. Nitekim, son iki vakıada bu açıkça görüldü.. Siyasi liderlerden daha ferasetle tutum sergiledi.. Eee; bir asırlık zaman dilimi içerisindeki “anti demokratik hal ve hareketlerle” vaziyetin farkında… Ahaliye değil, son sözümüzü siyasilerimize söylememiz gerekir.. Ucuz, fırsatçı, bencil, ruh siyasi ruh karekterinden ne olur, uzak durun, “sağduyulu” olun… Demokrasiyi “alçak tiplere” kurban etmeyelim…
***
BÜYÜK CURCUNA!
Ne demiştik, partilerdeki liste tahakkümünde “bunlar lele, bunun bir de lolosu” var.. İşte kritik haftaya girdik.. Artık curcunanın, fırtınasın kopması an meselesi.. Aday listeleri netleşiyor.. Kim altta, kim elek üstü belli olacak.. Asıl mesele, “pamuk ipliğiyle” bir birine bağlı ittifaklar ve partilerin il düzeyindeki teşkilatlarında kopacak fırtınanın dozajına siz bir bakın… İstifalar mı, isyanlar mı, ihanetler mi, safların değişimi mi, “para, pul, rant” misali pazarlıklar mı, neler ifşa olacak, neler?! Bekleyip göreceğiz…
***
Ne diyorduk, “siyasetin de bir ahlakı olmalı?”.. Niye bunu sürekli dillendirip duruyorduk, tarihte ilk kez böylesine, “kıvırtan, pısırık, iş bilmez, bencil, tekçi” bir siyasi ahlak söz sahibi oldu!.. Sabahı, akşamı, öğleni bir olmayan.. İki dakikası bir birini tutmayan, “karakter yoksunu” siyasi fırıldakların, kendilerine “demokrasi libası” kadar kültürel duayen vasfını takma halleri.. Denir ya alayı sahtekar!.. Eee, Türkiye’nin demokrasi ahlakı da böyle değil mi?!.. Neyin derdindesiniz ki?…
***
AH KEMAL AH!…
Bir o kalmıştı ki, “bastığın yeri bilmemek”.. Baksanıza, Ramazan-ı Şerif’te.? Mübarek bir ay ve zaman dilimi içerisinde; “seccadeye ayakkabıyla basıyor..” Ve bunu, yanındakilerle birlikte objektiflere poz vererek, resmediyor.. Kaldı ki, yanındakiler de; “pabuçlu?..”
***
Yenilen zılgıtlar üzerine, “özür diledi?”.. Bu kaçıncı özür helakı bilemiyorum.. Ne diyor; “bilerek yapmamış?”.. Sizce, “nereye bastığını bilemeyecek kadar, akıl sahibi mi?”.. Biliyorum diyeceksiniz ki. “Ağzından çıkanı kulağı duymayanın” nereye bastığını bilmemesi kadar doğal ne olabilir ki?!.. Siz de haklısınız.. Söylenecek söz, ah Kemal ah!…
***
GÜNÜN SÖZÜ
Yok ya ayakkabı değil o, pabuçtur, pabuç..