DOSTLUKLAR GELİŞİYOR!…
Malum seçim bitti.. Her ne kadar sonuçların etkisiyle iç siyaset, muhalefet açısından şirretli geçiyorsa da!.. Türkiye’nin uluslararası düzeyde; kıymete bindiğini görüyoruz.. Yani, düşmanlıklar azalıyor, dostluklar çoğalıp, gelişiyor!..
***
NATO zirvesi, hepimizin malumu!. Liderler podyuma çıkmış misali, Türkiye’yle sıcak temas içine girdiler!.. Batı’dan yükselen sesler, kışkırtıcı, provoke edici hal ve hareketler, yaşansa da devlet yönetimlerinden; işbirliği, güçbirliği sesleri daha bir atak!…
***
İslam dünyası derseniz o kin, haset, çekemezlik yok artık.. Destek, daha bir güçlü, öncekilerin katlamalısı.. Katar, Suudi Arabistan, Arap emirlikleri.. Kafkaslar, Balkanlar.. Ve Tabi ki, Ortadoğu’daki ülkeler de; “bize bakınca, gözler ışıl ışıl?”.. Ümit ve kurtarıcı bir ruhla, üstümüze titriyorlar!…
***
Çin deseniz!.. Onlar da, ABD ve AB’ye rağmen; “ilişkileri güçlendirmenin” gayreti içerisindeler!? Ki, Afrika.. Onlar mı, bugün değil çeyrek asırdır umut bağladıkları, kötü gün dostu Türkiye olarak, bize hayranlar.. Şu, Rusya-Ukrayna savaşındaki tahıl koridoru; daha bir sevgimizi güçlendirdi!..
***
Yani, özetle 14 Mayıs ile 28 Mayıs seçimleri, Türkiye’nin dış ilişkilerinde, devlet düzeyindeki bağlarını güçlendirip, geliştirme adına bahar havası esiyor, estiriyoruz.. Tabi, hükümetin kabinesindeki isimlerin de aktiviteleri, havayı güçlü kılıyor!…
***
Üstadın sorgulama ifadesiyle, yakalanan bu bahar havası kalıcı sonuçlara vesile olur mu?!.. Ya da uzun soluklu, kazanımlar elde ettirir mi?!.. İşte orada, kaygı, endişe ve şüphe söz konusu.. Niye mi diyorum; geçmişi hatırlayıp, irdelediğimizde; “vardır bunun bir hikmeti” sonucu çıkıyor?!..
***
Öyle ya!.. Neden bu yelkenler indirildi, Türkiye düşmanlığı neden terk edildi?!.. Erdoğan’a olan hasımlıktan, kim neden vazgeçti? Dört bir tarafını silahlandıran, 30 kilometre uzaklıktaki adacıkları, cephanelerle donatan Yunanistan bile dize geldi?!.. Evet ya; “hangi dağda kurt öldü?”..
***
Lakin, temkinli olmak lazım!.. Bir söz vardır, için neyse, dışın da odur.. Şu an, iktidar nezdinde vaziyet, bahar havası!.. Kaldı ki, Körfez ülkeleri yapılan yatırıma dönük ekonomik anlaşmaların oluşturacağı atmosfer sevindirici görünüyor..
***
Ama, bizi en çok riske sokan, endişe ve kaygılandıran; yanıbaşımızdaki coğrafik alanlardaki iç çatışmalar.. Suriye, Irak, Rusya ve Ukrayna, Filistin, İsrail, Lübnan, Ürdün.. “Cadı kazanı?…”
***
Öze dönersek!… Önem arz edici; Türkiye’nin uluslararası arenadaki itibarı?.. O ne kadar güçlü, tutarlı ve kalıcı noktada ise; küresel zenginliği elde etmiştir.. Tarih sayfalarına baktığımızda, özellikle Cumhuriyetten bu yana, söz sahibi olabilme gücüne eriştiği zaman dilimini, çeyrek asra doğru giden dönemi görüyoruz!… Başka da örnek verilebilecek bir dönem; ben görmedim.. Var diyen beri gelsin!..
***
Ve dile kolay!.. Geldiğimiz aşama, tüm bu hırçın, iş bilmez, kerameti kendinden menkul, kendiyle barışık olmayan, iç ve dış hasımlarla sürekli iş tutan, siyasi muhalefete rağmen!.. 15 Temmuz, 27 Nisan, Hendek-Barikat, MİT tırları ve diğer yasadışı yapıların sergiledikleri, sinsi ve karanlık organizasyonlara ve engellemelere rağmen ülke ve millet olarak bir yere gelebildik!..
***
Hele ki, son dönemlerde yaşanan vahşi, cani enflasyon!.. Ki, enflasyon demeye gerek yok.. Fahişece, namussuzca, şeref ve haysiyet yoksunu; fiyat soygun” gırtlağa dayanmışken!.. Yaşamın her kulvarında açık ve aleni bir soygunu; yaşamayan kalmamış!.. Döviz kurundaki dehşet, akaryakıttaki vahşilik, yoksulun, fakirin, tek gıdası olan ekmeğin de tüketilen lüks gıdalar kategorisine girmeye heves etmişken!.. Ve içimizde; milyonlarca göçmenin varlığı söz konusu iken!..
***
İşte bu tüm girift esen rüzgara rağmen, Türkiye uluslarası düzeyde bahar havasını yaşıyor.. Şimdi temel beklenti, dışta bunlar yaşanırken, neden içten de benzer, bir bahar havası esmiyor, ya da estirilmesi yönünde bir atmosfer oluşturulmuyor?!.. Sorgulanacak ana nokta da, burası!.. Ne yazık ki, her zamanki gibi yine karşımıza kelaynaklar çıkıyor!..
***
Sorsanız, dudak bükecekleri gibi, içte ve dışta Türkiye yangın yeri diyecekler!.. Can ve mal güvenliği yok, diyecekler!.. Ulusal ve uluslararası yatırımcıya; ülkeyi öcü gösterecekler.. İşte çıkmaz sokağı inşa eden anlayış bu!.. Yoksa, sadece kendilerine karanlık ettikleri şekilde gözlerini kapatan anlayış, hakikatlere ve ülkenin aydınlığa doğru gözlerini açarlarsa; görürler!.. Ortadoğu’da, en yaşanabilir ülkenin Türkiye olduğunu görürler!.. Ama yok!?.
***
AĞZINDAKİ BAKLAYI ÇIKARDI…
Nihayet!.. Ekrem İmamoğlu CHP liderliğiyle alakalı uzun süredir ağzında tuttuğu, ama ıslatmadığı baklayı çıkardı!.. Açtığı internet sitesine gelen yorumları kendine kalkan yaparak, “CHP’de lider değişimi isteniyor” diyerek, lafı ortaya koydu!.. Ve yorumunu açıkça da beyan etti.. Her ne kadar yine de cesaretini gösterip ben adayım demese de, kendini tarif ederek, şöyle dedi;
***
“Toplum, CHP’de lider ve yönetiminin değişmesini, bu değişimin hem kuşak, hem de vizyon ekseninde olmasını istiyor. Toplumun ihtiyaçlarına uygun net bir vizyon ve politikalar belirlenmesini, kapsayıcı bir demokrasi ve laiklik anlayışının üretilmesini bekliyor..”
***
Bu çıkış, öncekilerin denir ya bardağı taşıran damlası!.. Yani, köprüler yakıldı!.. Zaten, 29 Mayıs sabahı kolları sıvalı beyaz gömlekle kameraların karşısına geçip, değişim mesajı vererek muhtemel bir seçim yenilgisinde hedefinin ne olduğunu gösterdi!
***
Peki, İmamoğlu Kılıçdaroğlu’nu alt edip CHP’nin başına geçebilecek mi?.. İşte burda dur, levhası iri çıkıyor karşısına.. Çünkü Kurultay var.. Mahallelerden başlayarak kurultayda parmak kaldıracak CHP delegelerinin belirlenmekte olduğu bir süreçte, İmamoğlu ne kadar aktif olabilir?.. Bir tarafta 13 yıldır partinin lideri, 75 yaşında bir genel başkan.. Parti kurmaylarını değiştiren, hatta CHP’yi bile değiştiren isim diye ifade edilen Kılıçdaroğlu karşısında, bir avantaj alda edebilir mi?! Elbette ki kendi siyasi kariyeri açısından avantaj elde edebilir?!
***
Ama dezavantajı da var.. Çünkü, kurultayda oy kullanacak olan delegelerin Genel Merkez tarafından sıkı bir denetimle belirleniyor olması; işin rengini değiştirir!.. Ki bu renk değişikliğini daha önce siyasal avantajı elinde bulunduran Muharrem İnce’de gördük.. Hiçbir seçim sonucunu önemsemeyen delege çoğunluğuna iki kere takıldığını hatırlayalım!?.
***
Kaldı ki, İmamoğlu, ifşa olan zoom toplantıları ile delege seçimlerine müdahil olmaya çalıştığına ilişkin operasyonun akıbetinin, boşa çıktığını gördük… Şu an yürümekte olan delege dizaynı süreci de, partinin bu kimliğine ne surette olursa olsun dokundurulmayacağı motivasyonuyla ilerlediğini ifade ederek, duruma nokta koyalım!…Ama tüm bunlar değildir ki; CHP’de Kılıçdaroğlu liderliği dokunulmaz, değiştirilmez, teklif bile edilemez değildir..
***
İmamoğlu’nun hırçın ve ihtiraslı siyasi avantajını gözardı etmemek lazım.. Yine, İnce de girdiği kurultay seçimlerinde kaybetmiş olsa da hatırı sayılır oy aldığını da biliyoruz… İtinayla dizayn edilmekte olan delege yapısındaki bütün sürprizler kurultay vakti geldiğinde sürpriz bir İmamoğlu lehine ibre değişebilir!?.. Lakin şans yüzdesi, Kılıçdaroğlu’na göre düşük!..
***
Yazıyı kaleme alırken, dediler ki; İmamoğlu” yeni bir parti kurmayı da düşünüyor.. Eğer ki, CHP koltuğunu alamazsa ve yerel seçimlerde söz sahibi edilmezse!.. Kılıçları tamamen çekip, İnce misali yeni bir parti kurarak, yelkenleri siyaset arenasına doğru açabilir.. Doğrusu bu tavır, İnce’nin yaşadıkları karşısında, evdeki bulgurdan da olma hali olabilir!.. Sizce; olabilir mi?!
***
GÜNÜN SÖZÜ
Günümüz muhalefeti, düşman başına!..