ETME, EYLEME KEMAL BEY!…
Evet ya!.. Kemal beyi uyaran, ikaz eden, “aman efendim ne yapıyorsun” diyen yok mu ya!?.. Onca danışman var.. Genel Başkan Yardımcısı.. Meclis grup başkan vekilleri.. Kaldı ki, Parti Kuruluş heyeti.. Bu kadar kişi var iken.. Ne gariptir ki kimse çıkıp, Kemal bey “Erdoğan şakaya gelmez, yapma etme eyleme” demiyor?!.. İkide bir “hodri meydan çekiyorsun, her seferinde de, duvara toslayıp, duruyoruz.. Biraz serin gelin artık.. Başımıza gelmeyen kalmadı?!
***
Bak çıktın, “başörtüsüyle” alakalı bir nara attın!.. Hodri meydan çektin.. “Yüreğin yetiyorsa” diye büyük laf ettin.. Al size, “Başörtüsü kanunu” dedin.. Peki, narana gelen cevap ne oldu.. Rest çekti..“Alem buysa, kral benim” dedi.. Öyle kanunla-manunla değil, “al sana Anayasa değişikliği” dedi… Şimdi, ayıkla pirincin taşını.! Altılı masadan mı, zılgıt yemedik, parti tabanından mı zılgıt yemedik, gelen sileyi vurdu “ne yaptınız” diye?..
***
Şimdi de çıkmışsın, “İstanbul üzerinden” laf üretip, hodri meydan çekiyorsun.. Okkalı okkalı diyorsun ki, “Ey Erdoğan, yüreğin yetiyorsa, gel İstanbul’da hemen seçime gidelim.. İlçeler de dahil olsun.. Gel gel, seçime girelim…” Yahu arkadaş, bi sus, bi düşün, bi hesabını yap, bi “evladım” dediğin zat-ı İstanbul’a ettiklerine, yaptıklarına bi bak!… Ne bu şiddet ve celallenme seninkisi?..
***
Sen, hangi aklın ipiyle, fikriyle, gazıyla “nara atıp, böylesine büyük bir racon kesiyorsun”.. Ya adam, “Başörtü meselesindeki” gibi, burda da rest çekse!.. Ve “tamam arkadaş, madem böyle diyorsun, buyrun seçime gidelim.. El mi yaman, bey mi yaman görelim?”.. Her türlü, iddiaya varım ki, CHP fersah fersah İstanbul’da “oy kaybına” uğrar ki, 40 yıl geçse “belini düzeltemez?”… Ne yürek kalır, ne dalak, ne de siyasi varlık?..
***
Aman ha!.. Bunu bir dedin, bir daha tekrar etme!.. Artık hiçbir şekilde “yüreğin yetiyorsa” diye, bir cümle başlangıcında bulunma!.. Ha bu arada, “seçim takvimiyle” alakalı ikide bir laf, üretmen var?!.. Haziran değil, Mayıs, olmazsa Mart deyip duruyorsun ya!.. Bence bundan da vazgeç; “ibre tersine dönmüş”, pirince giderken “bulgurdan olmak da var?”… Bunu bi hesaba kat..
***
Sen altılı masadan haber ver!.. Senin, “Cumhurbaşkanlığı adaylığına” kim ne diyor?!.? Şu çoklu aday mevzusu; Erdoğan’ın siyasi restlerinden daha ağır!.. Neyse, bir hafta sonra, “adayım diyebilecek” kadar,”yüreğin yetiyor mu” bekleyip göreceğiz.. “Baba evlat, abla kardeş ilişkisinde, kimin “yüreği mangal gibi” olacak şahit oluruz inşallah?!… Lakin bilmemiz gereken; kafalar hayli karışık!…
***
PARİS'E BAKILIRKEN!…
BİR… Siyasi ve ideolojik akımla gürleştirilen Paristeki ateş, PKK üzerinden “Kürtleri” bir kez daha kriminalize ettiğini, söylememiz gerektiği gibi, görmeliyiz de!…
***
İKİ… Sosyal, siyasal, ekonomik yönde “Kürtler’e” dair istem ve beklentilerden söz edilince, yalnızca PKK’dan söz edilmesinin “çözümsüzlük” getirdiğini de bilmeliyiz!
***
ÜÇ.. Her ortamı “şiddete” meyil eden ve tek çözümün PKK üzerinden “şiddetle” sağlanabileceği yönünde genç kesimde algı oluşturulduğu gerçeğine vakıf olmalıyız..
***
DÖRT… Paris vakıası, Kürtler üzerinde “kurgulanmak istenilen” sinsi ve karanlık senaryoların bir enstantanesi, Kürtler de bir enstrüman olarak, kullanılıyor tuzağını iyi okumalıyız?..
***
VAZİYETİN GARİP HALİ…
Bir taraftan, PKK ve gönüldaşları “Paris saldırısında” Türkiye’yi suçluyor…” O ırkçı, Fransız’ın arkasında sözde Türkiye var diyorlar?!..
***
Bir taraftan, Paris’i yangın yerine çeviren PKK ve yandaşlarını görmeyen, Batı medyası da “Fransa'yı dış güçler” karıştırıyor deyip, Türkiye’yi suçluyor..
***
Denir ya; gel de çık bu işin içinden!. Nasıl bir garip tiyatro hali bilinmez mi!?..
***
AH SEZAİ AH!…
Sezai Temelli.. Bir twit attı.. Dedi ki; “Paris yansın, virane olsun.?” Sonra, nasıl bir hassasiyet duygusu oluştu.. Muhtemelen “tepki ve akıl uyarısıyla”, o mesajı sildi..
***
Şimdi ne deniliyor!.. Ah Sezai ah.. Senin şu “Paris hassasiyetin” bir de, Diyarbakır’ın “hendek ve barikat” olayları döneminde de, gösterilseydi!..
***
Eee, orası Fransa.. Burası da, “vur abalıya” memleketi Diyarbakır değil mi?!..
***
DEVA’NIN YÜRÜYÜŞÜ!…
DEVA’nın, Sur İlçe Teşkilatı’nın “Mavi Yelekliler” yürüyüşüne, Kaymakamlığın “izin vermediği” ve “yasak konulduğu”, yürüyüş sonrasında, Dağkapı Meydanında “basın açıklaması” yapılması!.. Mevzunun, seyri “garip geldiği” için kendi çapımda sorguladım!..
****
Diyarbakır’da “DEVA’ya karşı, bir antipati mi var, bir yasak duruş mu söz konusu” diye!.. Çıkan sonuç ve bende oluşan genel kaanı şu oldu?!..
***
BİR.. Herhangi bir yasak yok.. Yürüyüşten bir gün önce, İlçe Kaymakamlığına “izin başvurusu” yapılmış.. İdari işlem ve güvenlik tedbirleri, mevcut prosedür “talebin bir kaç gün önceden” bildirilmesi gerektiği, ifade edilmiş.. Bu nedenle; yapılan yürüyüş “izinsiz..”
***
İKİ.. İl ve İlçe Teşkilat başkanı ile üyeler daha önce, Bağlar’da, Yenişehir ve Kayapınar’da “benzer yürüyüşlerde” bulunmuş, “idari işlemlere” dair başvurular, günler öncesi yapılmış.? Herhangi bir “engelle” karşılaşılmamış, yürüyüşler yapılmış!!!..
***
ÜÇ.. Sur’da “yürüyüş” yapılmamış.. Ama Teşkilat ve üyeler Parti binasından Dağkapı meydanına kadar “yaya olarak” yürümüşler.. Ve burada, basın açıklamasında bulunmuşlar, meramlarını anlatmışlar!.. Herhangi bir engel ve güvenlik müdahalesi de olmamış!..
***
DÖRT.. İlgili ve yetkili kurumlarda DEVA’ya karşı herhangi bir “anti-pati” bir durumun araştırmamda hissiyatı oluşmazken, vaziyetin tamamen “teşkilatların”, kendilerinden kaynaklı, “zamansızlığından” çıkan bir olumsuzluk tablosu olduğu gerçeğine kanaat getirdim!!.. Vaziyet bir prim atmosferi yaratmakmış!…
***
GÜNÜN SÖZÜ
Kişi, eğriyi, yamukluğu kendinde aramaya başlamışsa, bilmelidir ki doğruyu ve hakikatı kalbinde bulmuştur..