GARİP HALLER YAŞANIYOR?!…

Ne yazık ki, “öyle böyle değil” bu yaşanan haller!.. Tuhaf mı, tuhaf, garabet mi, garabet, ucube mi, ucube, zihin yorucu mu yorucu!!.. İtici mi itici, öfkelendiren mi öfkelendiren?!.. Doğurdukları etki ise; travmatik hali dikte ediyor, ahaliye!.. Toplumsal bir dengesizliğin “ruh haliyle” ülkenin siyasi hayatı da, siyaset üreticiler de ve bizatihi ahali de, “aynı trend” içerisinde, saldırganlaştıkça saldırganlaşıyor!… Boşuna söylenmiş söz değil, “üzüm üzüme baka baka kararır” misali.. Bizimkisi de, böyle bir haldir yaşanıp gidiliyor..

***

“İktidarı devirmek” muhalefeti “iktidar yapmak?”.. Ya da, “iktidarın devamlılığını” sağlamak, muhalefeti “beterin beteri haline” getirmek!.. İki eksenli mevzuya odaklanıp, tartışmanın ateşi gürleştirilirken, “karar kılıcı” olarak, milli iradeyi yani sandığa giden seçmenin “hür tercihini” değil, dış ülkelerin “liderlerinin tercihlerine” odaklanıp, görecek kadar gafletleşmenin cenderesinde bulunuyoruz.. Yoksa, iktidar yanlıları ile iktidar muhalifleri; dışarıya laf yetiştirme ve medet umma hali içerisinde olurlar mıydı?

***

Neymiş; “Şu Putin var ya şu Putin.. 2023  seçimlerini Erdoğan’a kazandırmak için, enva-i organizasyonla, prim verip, destek sağlıyor?!.. Seçimi kazandırırsa, Putin kazandıracak?!..

***

Neymiş; “Şu Biden var ya şu Biden.. 2023 seçimlerinde Erdoğan’ı iktidardan devirmek için, enva-i organizasyonlar, kumpaslar, itibar suikastleri yapıyor.. Muhalefete seçimi kazandırırsa, Biden kazandıracak?”..

***

İşte bu iki taraf var ya!.. Onların unuttuğu bir hakikat vardır.. O da, “Milli iradenin” tecellisiyle “sivil iktidarlar” iş başına ancak gelebilir?.. Yoksa, diğer şekli “vesayettir, darbedir, post modern” anlayışın, tahakkümüdür!.. Çok partili sisteme geçildiği tarih itibariyle; “hep böyle” oldu, olmuştur!!!

***

Onun için, bu ülkenin seçmeni “Ne Putin'e, ne Biden’e ve ne de bir başka elin bilmem neyine”, meyil vermez, telkinine de, tavsiyesine de  hele ki, operasyonel örgütlerin baskılarına da, “gelmez” prim de vermez!.. Hala mı anlamamışsınız!?.. Ee kendi milletinden bi haberdar olana, gaflet uykusu tatlı gelir?!..

***

Gel gelelim, 20 yıldır “soluksuz” girdiği her seçimi kazanan bir iktidar var karşınızda!.. Ve bugün bile, iktidar olabilme adına, mevcut muhalefetten, 70 yıldır iktidar yüzü görmeyen ana muhalefet partisi konumundaki CHP’den “daha aktif, daha istekli ve daha bir iddialı stratejilerle” mücadele veriyor.. Yani, “azmeden” kazanır demiyor muyuz?!… Garip olan, “kedinin ciğere mundar” kesilmesine dair siyasi duruşların var olması!?..

***

HAMBURGER SİYASETİ…

Şu altılı masa ekseninde, hakikatten çok ama çok garip haller, “itişme, kalkışma, laf sokmalar” yaşanıyor da yaşanıyor?.. Ahali, Kılıçdaroğlu’nun ABD ziyaretine, İyi Parti’nin yollara düşüp, Okyanus ötesine karşı hamle yapmasının; “sırrını ve ilişkilerini, bağlantılarını” çözmeye çalışırken, gündeme birden, işin ciddiyetine limon sıkan bir “hamburger siyaseti” düştü…

***

Düşüren, yine altılı masanın koca cüsseli bir üyesi!.. ABD’ye giden İyi Parti heyetinin Başkanı.? Ki Akşener’in de Yardımcısıdır, Ahmet Erozan.. Malum, Kılıçdaroğlu yolda “hamburger yedik” dedi ya, ABD ziyareti esnasında.. Tabi Erdoğan’a laf yetiştirme adına bunu dedi.. İşte Erozan da ABD’ye yetişir yetişmez, “Biz ABD’ye hamburger yemeye gelmedik?” lafını döktürdü ağzından…

***

Gel de bu laf kime de sorma?… Bu laf “Kılıçdaroğlu’na” fena geldi.. Nitekim, gündem oldu, üzerinde hayli konuşulup tartışıldı..  Eee “hamburger yedik” diyen Kılıçdaroğlu, “biz hamburger yemeye gelmedik” diyen Erozan..  Sorgulanan; Altılı masada yer alan bir partinin üyesi, “nasıl olur da böyle” der?.. Sonrası, “her lafın nereye gideceğini bilmede mahir olan” Erozan, kendini “tekzip etme” durumuna düşmesi.. Söylediğini yaladı, topu taca attı.. Maksadım. Kılıçdaroğlu değil, Erdoğan.. O da nasıl oluyorsa?!

***

Neyse, gördük ki, “siyasetteki duayenlik”  lafın ve şakanın vuracağı yeri de iyi bilmek gerekiyormuş?!.. Eee; ABD ziyaretine böylesine itibarsızlaştırmayla, “hamburger siyasetine” boğdurmak, kabul değil, olamaz da?!.. Ne diyorduk, ah ki ah şu muhalefetin muhaliflikteki “siyasi dağınıklığı?..

***

FAKIBABA İSTİFASI…

Siyaseti “gerilimler” üzerine kurgulu olan Eşref Fakıbaba bir çıkış yaptı.. AK Parti’den istifa etti.? Bir adım daha ileriye giderek, “Şanlıurfa Milletvekilliğinden de” istifa etti.. Önceki gün, Meclise kendi el yazısıyla; “görülen lüzum üzerine” deyip, dilekçeyi verdi; artık yokum diye!…

***

İyi partiye Türkiye’nin siyasi hayatında ender bir tavır ve çıkış Fakıbaba’nın.. Prensip, takdir gördü.. Ama, gider ayak “parti içerisindeki kişisel çekişmelerini” vahim suçlama içeren iddialarla, dile getirmesi; özellikle Şanlıurfa merkezli “şu sorgulamayı” ikmale getirmedi değil?..

***

“Yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık” dedin nerde belgesi.. “Cinayet, tehdit, şantaj” dedin nerde belgesi!.. “Beni tehdit ediyorlar” dedin, kim bu tehdit edenler?!..” Evet, AK Partililer Fakıbaba’nın bu çıkışıyla “topyekün zan altındalar..” Yani ortada, tuhaf ve garip bir suç işleme var..! Şanlıurfa’nın defteri açılmalı, ama iki yönlü husumetli.?!..


***

SAADET KONGRESİ…

30 Ekim’de kongre var.. Pek parti geleneğinde olmayan bir hal, gelişti.. Temel Karamollaoğlu’na “rakip aday” çıktı… Prof. Dr. Mete Gündoğan.. Adaylığını, duyurması “Milli Görüşte” yankı bulurken, Karamollaoğlu “kesin gidici”, fikri ağırlık kazandı..

***

Ama ne hikmetse, Gündoğan “geri adım atarak, çekildi..” Ne deniliyor, eğer ki yönetim değişseydi, Karamollaoğlu “liderlik koltuğundan” kalkmış olsaydı, Altılı masada, Saadet olmazdı?!.. Hükümete meyil verilirdi… İşin garip ve tuhaf tarafı, Gündoğan’ın çekilmesiyle alakalı tek bir laf etmeyişi.. İş gizemli, ama kafalardaki soru şu, yine bir dış müdahale mi oldu.? Başka izah var mı?!

***

ERDOĞAN KİMİ RAKİP İSTİYOR?!…

Denir ya, hal-i alem orta yerde!.. Resim ve çıkışlar, “hodri meydanlar” her şeyi, açıkça ifade ediyor.. Erdoğan “kendisine rakip olarak, Kılıçdaroğlu’nu” istiyor…

***

Altılı masa istese de istemese de, CHP kendi içinde, iki kutuba ayrılırsa ayrılsın, içteki ve dıştaki tüm müdahaleler iki eksenle, Kılıçdaroğlu’na yaklaşım gösterirse göstersin, Erdoğan’ın “güreşmek istediği isim Kılıçdaroğlu?”…

***

Tabi, Kılıçdaroğlu’nda bir cesaret fakirliği var.. Yahu, Erdoğan, halk deyimiyle, Kasımpaşalı ifadesiyle sana diyor ki; “Erkeksen çık karşıma, aday ol?..” Peki Kılıçdaroğlu ne yanıt veriyor; “Çık karşıma, televizyonda tartışalım?. Siyasetin “basiretsizleştiği” hali ortaya koyan ne tuhaf bir şey değil mi?

***

CHP’NİN KİMYASI BOZULDU!…

Şu; “TSK kimyasal silah kullandı” iddiası mı, iftirası mı, algı üretmeye yönelik provokasyon mu, yoksa başka bir amaç mı güdülüyor noktasında, çok konuşulup, tartışılıyor mevzuu!.. Hala da, konuşuluyor?..  Görünen o ki çok konuşulacak.. Tabi her iddia, iddianın sahibi tarafından iddianın ispatı gerekli.. Ve her iddia da, gözardı edilmemeli.. Ve tabi ki, “laf edenin de kim olduğuna” bakılır.. Tabi işin siyasi seyrinde, iddia CHP’nin “kimyasını bozar” bir noktaya geldi diyebilirim!!…

***

CHP’nin başındaki “zat” mevzudan haberdar mı değil mi bilemiyorum!!?..  Ama şu düşünce beyinleri kemirir, “Kemal bey, ABD’den yeni geldi, gelir gelmez de kimyasal silah iftirası” gündeme geldi…Tesadüf mü, yoksa danışıklı dövüş mü?”  Mevcutlu hal, “Kemal bey’i şaibe altında” bırakmaz mı?!.. Hele ki, 8 saat gibi bir kayıpla, suçlanıp boğuşmanın içerisinde bulunurken…

Daha açık bir ifadeyle, “iddiayı gündeme getirme talimatı Biden’den mi geldi” demezler mi?!… Derler ve üzerinde çok şey söylerler.. Tabi işin bir de, parti ilkelerine gelen tezat hali var.. “TSK’yi kutsayan bir parti konumundan, TSK’yi suçlayan parti konumuna düşmek..” Ve atılan bu iftiranın, hem partide hem de altılı masada; “çifte tepki” görmesi, kendilerinin de “ketum” takılmaları, sorgulanıyor.

***

Nitekim gözler kendisinde!.. İddiayı Meclis’e getirip, “soru önergesi” veren Sezgin Tanrıkulu’na “bir yaptırımı” olacak mı, yoksa aferin mi çeker?.. Ki Tanrıkulu’na destek veren Canan Kaftancıoğlu’na “iki kelamı olacak mı?” Kız sen ne yapıyorsun, koltuğuma mı göz diktin, yoksa “helal kızıl Kaftancıoğlu mu” diyecek?..

***

Vaziyet bilinmezliği içeriyor.. Bir saniye belki de adam tüm bu olup-biten mevzulardan bi haberdar… Bakar mısınız, seçim işleriyle çok ama çok meşgul?…Yoğunluğu var.. Olmasaydı, muhakkak ki iki lafı olurdu?.. Sakın mevzu boyunu aşıyor demeyin?!.. Sizce aşıyor mu?… Garip ve tuhaf bir durum…

***

TABİPLER BİRLİĞİ..

Gündemleştiği mevzuya girmiyorum!. Ama, isminin başındaki “Türk” kelimesine takıldım.. yıllardır “söylem, eylem ve kimlik” tanımı noktasında, polemik üretici.. Onun için, şart mı Tabipler Birliği’nin başına “Türk” ifadesinin konulması!.. Bence, gerekli değil… Kaldı ki, hal-i hazırda yakıştıran da yok!..

***

Baksanıza, “Kimyasal Silah Kullanımıyla” alakalı PKK’nın iddiasına destek verip, arka çıkmasına, hatta yayın organlarına bağlanıp siyasi mülahaza edilmesine rağmen, yayın organlarının tümünde, “Tabipler Birliği” ifadesi kullanılıyor.. Kimse, “Türk Tabipler Birliği” demiyor.. Aynı noktada, Avrupa’daki “yandaş” yayın organları da bu ifadeyi kullanıyor..

***

Evet biz niye; bu kadar ısrarcı ve kullanıcısı oluyoruz!.. Kullanmayalım.. Kullanıldığı içindir ki; bazı aykırı beyanlar “ahalide alerji” yaratıyor.. Baksanıza, 16 İl’in Başkanı, Başkanları Şebnem Fincancı Korur’a bayrak açtı; “bizim adımıza konuşamazsın, Türk Silahlı Kuvvetleri kimyasal silah kullanmış olabilir” cümlesini kuramazsın!..  Sizce…

***

GÜNÜN SÖZÜ

Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret, ebedi bir yaşam için gayret yok, hayret!…