HAKİKATLERE SÜKÛNET, GEREKLİ?

Ülkenin, hal-i pür melaline, pembe tablo çizilemez!.. Ki hal-i alem orta yerde cereyan ediyor; nasıl bir girdap içerisinde olunduğumuz. Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel bazlı bir dizi kaotik ve kargaşa üretici hadiseler zinciri, dört bir tarafı sarmış şekilde hakim!

***

Gündelik yaşam derseniz,  o çekilmez bir şekilde, her saniyesi travma üretici..! İşte böylesi grift ortamda solunan hava, elbette ki sinir bozucu, gerginlik üretici, öfkeyi sele dönüştürücü çizgiyi aşar hale geliyor! Hele ki, gün içerisinde duygusallığa, yaşam kültürüne ters düşen hadiseler vuku buluyorsa!

***

Tabi medeniyet anlayışına kırılganlık yaratıcı, hayal kırıklığına neden olan olayların ikmale gelmesi de bardağı taşırmıyor değil!… Dahası, işte, çarşıda, pazarda! Ya da trafikte. Veya farklı bir alanda! Hayat pahalılığından, ev kiralarına gelen zamlar!

***

Minibüs ücretine gelen fahiş zamdan, elektriğe bindirilen yüzde 38’lik ceryan çarpmaya kadar..! Ki, gündelik hayatın dışında, insanların ruhlarındaki psikolojik çöküş, toplumsal ahlaki çözülmeler de; öfke ve sinir bozucu! Hiç kuşkusuz ki, tartışılmaz, göz ardı edilemez bir durum!

***

Ama velâkin! Yaşanan, yaşatılanlar ve bunların körüklediği duygusal travma yaratıcı hadiselerimiz, ne kadar gerçek, hakiki ve doğruların vücut bulma halini, içeriyorsa içersin! Herkesin, kendi penceresinde haklılık ölçüsü en üst seviyede olursa olsun! Ben veya sen haklı denilse de!

***

 

Kritik ve stratejik yönü yüksek çevresel krizlerin eşik aldığı bir coğrafyada, elbette ki, ülkemiz süt liman olacak değil.? Ama velâkin ülkemiz ve toplumumuz bekası için böylesi evrelerde yumrukları sıkmanın, kaşları çatmanın, öfkeyle düşmanlık beslemenin zamanı değil. Asıl ihtiyacımız olan böylesi evelerde sükunet ve akıl ölçüsünü, güçlü kılmaktır!

***

Özellikle, sokağı, ilçeyi, şehri, ülkeyi “alev topuna” çevirebilecek, kaosa yal açabilecek, dil, din, inanç, mezhep ve ırk üzerinden ateşi körükleyebilecek, hal ve hareketlerden uzak durmak gerekir!.. Galeyana gelmemek lazım!.. Bir halk deyimidir, ökeyle kalkan, zararla oturur diye!…

***

Kayseri’deki vakıa..!  Bir sapığın, bir caninin yaptığını bir millete, ırka mal etmek!. Beri yanda Muğla’daki Kürtler dışarı diyen, ırkçı, faşizan, karaktersizi, bir ırka, bir millete mal etmek!.. Ne kadar, akıl dışı ise!.. Vakaların akabinde yaşananların, sirayet edici hali de!.. Hepsi yekün şekilde, utanç verici!

***

Masum insanların evlerini, arabalarını, ateşe vermek! İnsanları kin ve düşmanlığa tahrik etmek. Toplumu galeyana getirip, linç ortamını yaratmak!.. Ve bu ateşi körükleyen siyasetçilerin, akıl tutulması izahların arzsız şekilde zikretmeleri! Hepsi; bir fecaat, yakıcı ve yıkıcı!

***

Şöyle bir geriye adım atalım! Sadece bulunduğumuz Ortadoğu’daki ülkelerin, hal-i pür melaline bakalım! O ülkelerde hatırlayalım yakın zamanlarda neler yaşayıp, duruyorlardı, şimdi ki halleri nicedir! Tarih sayfalarını çevirelim, son bir asırlık zaman diliminde hangi ülke nelerle, yüz yüze geldi?

***

En tazesi; ne deniliyordu Arap Baharı sonra. Arap dünyasına, bir tufan, kıyamet oldu.  Olmaz denilenler oldu. Ne mümkün diyenler, “Ah ki ah demeye başladı. Son asırlık çağın ateşlenen fitilinin özünde kin, nefret ve ırkçılık vardır… Yoksa bir toprak hesabı, değil olup-bitenler!

***

Dijital dünyanın, toplumlar üzerindeki yaratıcı olma yıkımı! Çünkü bir anda, hiç hesap edilmeyen, hadiseler kurgulanarak, servis edilebiliniyor. Ve hipnoz edici o dijital operasyonel faaliyet, devreye girerek, sokakları ve insanları birbirine düşürebiliyor?

***

Düşünülmesi gereken, evre neden öfkeyle kalkayım, neden zararla oturayım!.. Bu sorunun yanıtı kendime, sükûnetle ve suhuletle, aklıselim, sağduyu terazisiyle hüküm vermek gerekir! Böylesi kaotik rüzgarı estiren havalarda, en çok ihtiyaç duyulan da, siyasetin ön görür, aklının devreye girmesidir?

***

Biliyorum! Tüm bu anlattıklarıma burun kıvırıp, ne sükûneti, ne suhuleti, ne sağduyuyu, ne ülke ve millet bekası deyip? İşi husumet üretici rüzgarına kaptırıp, yetmedi mi bu çektiklerimiz deyip, ateşi körüklemeye taşıyan çıkabilir?! Kim ne yaparsa kendine yapar boşuna söylenmiş değil!.. Ama bu kendine yapanı toplumun sinir uçlarına değdiği için, salt onu bağlamıyor!

***

Şunu net bilmeliyiz ki; itirazlarla, kırgınlıklarla, ona buna laf yetiştirmekle, sen kötü, o kötü, sınıfsal hizipleşmeye dem vurmakla, üstünlük taslamakla, ötekileştirmekle, ayrıştırmakla, yakınmakla, diz dövdürmekle, geçmişin hesabına saplanıp, girdap oluşturmakla, ne çözüm üretilebilinir ve ne de huzur tesis edilebilinir?

***

Ki yaşamdan bir anlam kendine yükleyen varsa, böylesi bir atmosferde sükunetsiz, sulhsuz, akıl üreticilik ve sağduyu anlayışıyla, hareket edilmediği sürece; çözüm bulunamaz! Ki böylesi dönemlerin tedavülden kalktığını da, artık net bir şekilde görmemiz gerekir! Çünkü hesap içten görünse de, yutucu olan, dışarıdan gelenlerdir?

***

Belki birilerine afakî gelebilir! Ya da, Türkiye’de böyle şeyler olmaz, olamaz diyen de olabilir. Ama hakikat şu ki, içteki küçük bir kıvılcımın ülkenin dört bir yanını yangın yerine döndüren körüklü ateşe çevirdiğini, görmeliyiz!  Ki işin şakası da yok! Ülkelerin ve milletlerin domine edici bir köşeye  sıkıştırıp, harita değişimini sağlama, politikası, artık güdülüyor!

***

İsrail’in Gazze’ye, Suriye’deki iç kaos, Mısır, Yemen ve İran ile Irak’ın hal-i durumu! Rusya ve Ukrayna. Çembere alınmış bir ülke konumunda olan Türkiye’nin konumu, kritik! Ki son 15 yıllık zaman dilimi içerisinde, yaşanan ve yaşatılanları, göz önüne getirdiğimiz de; resim daha bir netleşip, büyüyor!   

***

İşte bu hakikatler zinciri içerisinde, gerçekler de göz ardı edilmeden, olup-biten olaylar karşısında, sükunetli olmak gerekir.. Böyle bir dönemde öfke patlamaları ve provakasyonlara kapılmak, mevcut krizlerimize çözüm getirmeyeceği gibi, bilakis daha da büyüterek, ülkeyi ve toplumu yangın yerine çevirir…

***

Özetle, ifade etmek isterim ki; sağduyuyu elden bırakmayalım! Sakin olalım… Sükûnetle, suhuletle, aklı selim, tutumla, olup-biteni, değerlendirelim. Elbette ki, olaylar zinciri göz ardı edilemez, elbette ki kırgınlıklar önemsenmez, elbette ki işlenen her ne ise cezasız bırakılmaz!

***

Ama her şeyini başında sakin biçimde olayları irdelemeliyiz! Yeni yollar, yeni metotlar üretmeliyiz! Olanları, siyasal iradeye dönüştürmeliyiz ki, tabana yayılabilinsin… Her öfkeden siyaset devşirmek; “toplumsal ihanetten” öte bir şey değildir. Birbirimize, içimizdekilerine, ırkçılık fikriyatlı, göz ve duyguyla bakma gafletinden ve delaletinden uzaklaşalım!

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Gününde ikmal edilmeyen sükûnetin, diz döveni çok olur