O GÜVENİ KAYBETTİNİZ?…
İster duygusal, ister ticari, ister insani, her ne şekilde olursa olsun; ilişki rotasında güvensizlik vaki olmuşsa, sonuç hüsrandır.. Ki bu siyasette, bitiştir?..
***
Hal-i hazırda, Ekrem İmamoğlu’nun geldiği son rende; güvensizlik yolunda yokuş, aşağı frensiz şekilde iniyor.. Bir kaçış yolu bulur mu, onu bilmem.. Ama, kendi düşen ağlamaz hakikatiyle, çok fırsatlar kaçırdı..
***
Eğer ki, diyerek söze girersek!.. İmamoğlu, oturduğu koltuk veya da hedefe koyduğu makama dair, samimi, ihlaslı, güven tesis edici bir yaklaşım içerisinde olsaydı!.. Bugün çok ama çok farklı, noktada olurdu!.. Ama, hep vasat tutuldu..
***
Buyrun, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevi!.. İşte anketler, işte İstanbul ahalisinin, 4.5 yıllık zaman dilimi içerisindeki, başkanlık profili noktasında verdiği not; “sınıfta bıraktırıyor?”.. Başarılı, değil, başarısız!…
***
Çünkü, İstanbul’a odaklanmadı!.. Ne seçim vaatlerini, ne de seçmenin isteklerini, ne de sonrasındaki, İstanbul’a yapılması gereken, hizmetleri yerine getirmedi.. Kar yağdı, Kayağa gitti, sel vurdu, Ege sahilinde gezindi..
***
İstanbul’un meseleleriyle kafa yorması gerekirken, o seçim turlarına çıktı.. İcraat değil, siyasi tartışmaların merkezine kendisini, taşıdı.. Bir ölçüde, iş bilmezliğini gizledi!. Sürekli hizipleşen, hizipleştiren bir kodla, parti içerisinde kadı..
***
Çemberi dar tuttu!.. Şayet, İstanbul’a dair elle tutulur, gözle görülür hissedici bir değişim, dönüşüm yaratmış olsaydı; ulusal ve uluslararası arenada dikkat çeken isim olurdu.. Yapmadı.. İstanbul’u gözardı etti.. Dereyi görmeden paçaları sıvayarak, Cumhurbaşkanlığı koltuğuna yöneldi.. Onu da, eline, yüzüne, gözüne bulaştırdı.
***
Niye derseniz!.. Kaçak güreşti?.. Net olmadı, ben adayım diyemedi.. Siyasetin o muhteşem dik duruşu, cesareti, güven verici, lider olabilme haşmetliğini ortaya koyamadı.. “Yola çıktım, Mardin’e şarkısını” dahi söylemekten imtina edici oldu!..
***
Sonrası mı, 9 kişiden biri olmayı kabul ederek, kendini Cumhurbaşkanı Yardımcısı sıfatıyla, fitledi.. Ki o fitleme maratonu da, yine yokuş aşağı güven kaybıyla, ikinci turda şamar yediler.. Kimse de cesaret göstermedi; “biz neden hep kaybeden oluyoruz” demeyi!..
***
Gelirsek, son duruma!.. Mübarek fırsatlar açısından, çok şanslı.. Bu kez, Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybeden Kılıçdaroğlu’nun koltuğu fırsat oldu.. Değişim dedi, medya kulvarında mevzuyu alevlendirdi, CHP’ye taze kan, diriliş gerekli, velvelesini, ateşledi..
***
Lakin yine, o güven zafiyetiyle, CHP Genel Başkanlığına yönelimi de tıpkı sarhoş aklıyla, bi sağa, bi sola yalpaladı.. Gizli toplantılar, gizli zoomlar icra edince!.. Ve bu da, sırttan vurma, kumpas, ihanet ve vefasızlık gibi, siyasi üretime dönünce!… Bir türlü, dumdük olamadı!..
***
Hasılı kelam, dahiyane bir beceriyle, herşeyi ama herşeyi güven vermeyen, siyasi şuuruna, heba etti.. Peki şimdi, son durumu nedir?!.. Denir ya kala kala, İstanbul’a adaylık mı kaldı?. Vallahi o bile, kesin değil artık1.. Eğer ki, sırttan hançerlendiğini dile getiren Kılıçdaroğlu “evlattır atılmaz” derse!.. Belki; olur!.. Yoksa; başının çaresine bakar.. Ki onu da becerir mi, bilmem.. Sizce..
***
EBE NE ALAKA?..
Evet ya, çok kafama takıldı!.. Şu, Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesine bağlı Kadın Doğum Hastanesinde görevli ebe hemşirenin, Ağız ve Diş Hastanesi’ne atama mevzusu…
***
Bilinen şu ki, ebe hemşirenin görev yeri, ya Kadın Doğum hastanesi olur, ya da Sağlık ocağı olur.. Veyahutta, merkezi bir “kadın doğumla” alakalı, laboratuvar olur.. Onun ötesi abesle iştigal olur…
***
İşte bu abeslik, Ağız ve Diş Hastanesi’ne, birimine, kliniğine, ebe hemşire neden atanır, ya da neden görevlendirilir?. Ne alaka, soruma yanıt ararken, ilgililerin yanıtı; sakınca yok, olabilir?.. Eee; mekan Gazi Yaşargil'se her şey mübah!.. Nokta..
***
GÜNÜN SÖZÜ
Haddini bilmek, edeptir, tacı da hayadır.. Haddini aşmak ise kibirdir, tacı da rezalettir!?..