SESSİZ AMA KARARLI SEÇMEN..?
Tecrübe konuşur.. Bir ahali deyimidir.. Eee, bizdeki yaş, malum.. Yarım asrın üzerine çıktık.. Azıcık da, gün görmüşlüğümüz var.. Bir de, onlarca seçimle hemhal olmuşluk.. İşte bu rotada, “tecrübe konuşuyor” dersek, afaki bir hal olmaz…
***
Seçim süreci.. Partilerin ortaya koyduğu, strateji.. Milletvekili listeleri.. Masalar ve ittifaklar.. Hepsi; bir bütünlük içerdiği gibi.. Pek tabi ki, ülke ve millet olarak, yaşadığımız “felaketler zinciri de”, ayrı bir etki alanı, oluşmaktadır…
***
Oluşan bu atmosferde, sandıktan herkesi şaşırtacak, sürpriz içeren, tahminsiz sonuçlar çıkabilir?.. Niye mi derseniz?.. Şöyle ki.. Anketler ve hali hazırdaki “saman alevi” politikaların, sonuçları “yanıltıcı” ve kesin netice içermiyor… Hazırda konuşan duygu, ama sandık başında konuşan, “el vicdan..”
***
Bakınız, anketler deyip duruyoruz!.. Ki, şirketler mantar gibi.. Ve veriler, biri diğerini yalanlar cinsinde.. Kaldı ki, asrın felaketini yaşadık.. Acılar, yıkılan hayaller, açılan yaralar var..? Ve evinden, barkından, olup memleket değiştiren oldu.. Böylesi bir atmosferden; “yarına dair sonuç çıkarmak zor!…”
***
Resmi verilere göre, seçmen sayısı, 60 milyon civarında!.. Peki, deprem bölgesinde kalan ve göç eden, ya da yaşamını yitiren seçmenlerin sayısı biliniyor mu?!.. Kaçı oy kullanabilecek, kaçı oy kullanamayacak?.. Sandık başına gidebilme koşuluna, kim sahip, kim değil?!… Ve tabi ki, tercihsel bakışı!..
***
Bunlar net mi?.. Hayır, değil.. O zaman, hangi anket veya araştırma şirketinin sonucu, gerçekçi olabilir?.. Ya da yanılma payının yüzdeliği?.. Yandaş ve fondaşları saymıyorum.. Yani algı merkezli anket operasyonları… Neyse, ahali işin farkında!…
***
Tabi salt deprem değil, yaşamı etkileyen hadiseler.. Üç yıl süreyle, yaşadığımız pandemi dönemi var.. Nelerle yüz yüze gelmedik, neleri yaşamadık?.. Nice; “hastalıkta ve sağlıkta” deyip el ele tutuştuklarımızı kaybettik.. Ruh halimiz travmatik…
***
Sel.. Çığ. Yangın.. Ve ekonomik krizler.. Hayat pahalılığı.. İşçi. Memur emekli huzursuzluğu.. Şiddet, terör, kan ve gözyaşı.. Toplumsal ve sosyal yaşamdaki ahlaki erozyonlar.. Kendine özgü oluşan, egemen sınıflar..
***
Ve tabi ki, sınırdaşı hadiseler.. Suriye.. Irak.. Ürdün, Lübnan.. Filistin.? Ve yer küresini etkileyen Rusya-Ukrayna savaşı.. Avrupa ve ABD kodlu; kıtalar arası güç çatışmaları.. Denir ya, say say bitmez, hadiseler zincirinin yarattığı etki atmosferini!…
***
Tüm bunların seçmende oluşturduğu ana etken ve beklenti, şudur.. “Huzur, güven ve istikrar..” Dün olduğu gibi bugün, hiç olmadığı kadar beklenti içerisindeyiz ve bir an evvel dört elle sarılıp, kavuşmak istiyoruz; mutlu ve umutlu zaman dilimini yeniden diriltmeye!!!..
***
Onun için, ne seçmenin, ne sandığın ve ne de ülke insanının, “macera arayacak, heves edecek” durumda olmadığı gibi, karşısındadır.. Bizi biz eden, unsurların varlığına meyil edip, onları yaşatmayı hep şiar edinmiştir.. Değerler ve ilkeler, noktasında bir olunmalı?.
***
Belki, üretilen, türetilen, oluşturulan algı içerikli, öfke ve nefreti körükleyen duygu birikimiyle, muhalafet bugün iktidar karşısında kısm-i bir sinerci yakaladığını söyleyebiliriz.. Ki görüyoruz da.. Bu bir katman geliştirebilir.. Ama sonuç getirici olacağını düşünmüyorum!…
***
Hele ki, “Erdoğan gitsin, ne olursa olsun demek.. Ya da bu iktidar gitsin, ülke yanarsa yansın, demek..” Demokrasiyi, “intikam duygusuyla” vesayete çevirme gayretinde olan bir anlayışın, bu milletin reyleriyle iktidar olabilecek çoğunluğa kavuşması, çok zor!… Kaldı ki, olasılık ve tesadüfe kimse meyil vermez!…
***
En güven, istikrar ve huzur verici olmayan gösterge ise, muhalefetin mevcut kimliği, etrafında buluştuğu masa!.. Elbette ki her partinin kendisine özgü, seçmeni ve tercih edileni var.. Siyasi, sosyal, ideolojik bazlı, yaklaşım içerisinde olabilir.. Bunlar bir etken, ama asıl belirleyici olan “ülkenin temel ve milli meselelerine” bakış ve sergilenen tutum!…
***
Altılı masa.. Ve yan bileşeni.. Çok da detaya girmeye gerek yok.. Partinin üst katmanları değil, seçmen nezdinde gerçek realite, açık ve nettir.. O da, onun inandığı değerlerin kendi hayat felsefesinde, “kırmızı çizgi” olarak belirtmesidir.. Değişmezdir, zaafiyete meyil etmezdir.. Çıkara değil, milli menfaate önem verir..
***
Diyebilir miyiz HDP’nin seçmeni “İyi Parti’den, ya da İyi Parti’nin HDP’den alerji dışında, herhangi bir haz duyduğunu.. Ya da, “laiklik ve seküler” yaşamı kutsayan CHP’nin seçmeni ile muhafazakar Saadet ve Gelecek Parti seçmenin, “inandığı değerleri gözardı etmesi!..”
***
İç ve dış etkenler kadar.. Yasadışı oluşum ve yapılar da dahil.. Küresel vesayet odaklı, emperyalist güçler!!!.. Bunların plan ve programlarıyla oluşan bir muhalif anlayışa, “milli değerlere” sahip hangi seçmen rey verip, rıza gösterir?.. Kardeşi kardeşe kırdıran bir düşüncenin peşinde yürümek?!. Denir ya olacak iş mi?!…
***
Katılır mısınız, katılmaz mısınız bilmem!.. Ama ben, hep ifade ediyorum.. Asrın seçimini, iktidar ile muhalefet arasında görülmesi, böyle kabul edilmesi, siyasetin seyrinin bu rotada yürüdüğünü ifade etmek; “büyük resmi” gözardı etmektir.. Çünkü, ötesi var, arkası var..
***
Belki, 15 Mayıs sabahı “sihirli denek” misali her şey, 90 derece açıyla değişmez.. Ama zaman süreciyle, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.. İster iktidar kazansız, ister muhalefet kazansın, “seçmenin sandıkta vereceği” karar, ülkenin “istiklalini, istikrarını ve istikbalini” belirleyecek… Rüzgar sert esecek!…
***
Dedik ya, bu seçimde “tahminsiz sonuçlar” ortaya çıkacak!.. Muhalefeti ve ortaya koyduğu seçim argümanlarını, konuşurken, iğneyi iktidara da, batırmak gerekir!.. Çünkü; bu aşamaya gelmede, iktidar masum değil.. Sosyal ve siyasal yönde, attığı olumlu adımlar kadar; “tepki üretici, itici söylemleri” geliştiren, olumsuzlukları da oldu!…
***
Neden, AK Parti 2003 ruhundan uzaklaştı.? Neden; “yol arkadaşlarıyla” sırt döner hale geldi.. Neden, parti tüzüğündeki ilkeleri “milliyetçi duygunun” vesayetine, mahkum etti.. Neden AK Parti, MHP’leşti?.. Adalet, Yargı ve İnsan Hakları açısından, neden ıraklaştı?.. Ve daha bir çok, neden diye başlayan mevzular söz konusu, tartışılıyor…
***
İşte tüm bunlara karşı yeni bir söylem geliştirilmesi gerekir!… Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel kadar, manevi yönde kucaklayan bir siyaset diline ve pratiğine ihtiyaç vardır.. Ki kritik süreçte, “sandığın ruh dengesinde” kilit duygu, Kürt seçmeni.. Buna dair yeni bir dilin inşaası söz konusu olmalı diyorum..
***
Ana dilde eğitim.? Vatandaşlık tanımı.. Ve Yerel yönetimler.. Özünü oluşturan bu üç beklenti; somut ve pratikte inşa edilirse.. Özellikle Doğu ve Güneydoğu illerinde; “temsiliyet noktasında, Kürt seçmenler nezdinde karşılığı olan, temsil yeteneğine sahip kişiler güçlü bir alan hakimiyetiyle oylar kanalize olup, çok şey değişebilir.. “
***
Hasılı kelam; gidişat seçmenin tercihsel yönünde hal-i hazırda belirsizlik resmi vaki ise de, kararı verecek, sonucu ilan edecek, “ülkenin istikrarı, istiklali ve istikbalini” benimseyen “sessiz ama kararlı seçmen” olacaktır?!… Yanılıyor muyum?…
***
GÜNÜN SÖZÜ
Değerleri değerli kılan, onun beşeriyete kazandırdıklarıdır…