SİYASETİN RUH DENGESİ BOZUK?…
Muhalefet cephesindeki dostlar ne gocunsun ne de bir söz etsinler!.. Hal-i durumları, “per-u perişan?”.. Aslında böylesi bir sonuçla yüz yüze geleceklerini hesaba katmaları gerekirdi.. Ama onlar, algı üretici operasyonla, zihinlerini de, geleceklerini de, olabilecekleri de fora ederek, üst aklın komutuna, biat kaldılar..
***
Şimdi, geldikleri son rende, net!.. Muhalefet kurumsal yenilginin hezimetiyle, kendiyle cebelleşip, durar hale geldi.. İşte CHP tamamen, iç çatışma, iç çekişme ve koltuk kavgasıyla yorgun!.. Gidişat nereye varır, bilinmez ama tahribat ve güven kaybı, bunlardan bir cacık olmaz, gerçeği üstünlük almaya başladı..
***
Kaç seçim yenilgisi aldığı artık sayılmıyor.. Rakibi Muharrem İnce’nin dediği gibi “adam kazanıyor da kazanıyor?” noktasında ilerlerken, kendisi sürekli yenilgi alıyor.. Ama bir türlü de, o koltuğu bırakmıyor.. Nitekim, yine koltuğu bırakmamakta kararlı.. Ve direnç gösteriyor..
***
Bir tarafta Ekrem İmamoğlu, bir tarafta boşa yürümeye organize olan Tanju Özcan’ın hizipliği.. Parti yönetimindeki, denge ve denetlemenin günübirlik kararlara bağlanması.. Hasılı kelam, CHP siyasetten harap ama onun o derin oligarşisi Kemal bey komutasında, dimdik!…
***
Öyle ya, o oligarşik yapı olmamış olsaydı, Diyarbakır’da CHP il yönetimi, ilçe teşkilatlarını başarısızlıkla suçlayıp görevden alma infazlarına meyil eder miydi?. Kaldı ki, CHP çeyrek asıra varan zaman dilimi sonrasında, Diyarbakır’dan bir Milletvekili çıkarmış.. Lice ve Ergani ilçe başkanları görevden alındı.. Gelen bilgilere göre, sırada diğer ilçeler de var.. Kazan kaynıyor yani!..
***
Tabi kurultay kadar bir de; mahalli seçimlere dair üç büyükşehire kim başkan adayı olur?! Ki, CHP’de çok yönlü bir mülahaza cephesini oluşturduğunu söyleyebiliriz.. Yoksa Kemal Bey, Meral bacı ile, yeniden yerel bir ittifak arayışının, yoklamasına gider miydi?! Bir şey çıkar mı; sanmam!..
***
Gelirsek, altılı masanın en karlı ittifakçılarına.. Gelecek, DEVA ve Saadet.. İki hoca bir liberal ya da bir liberal iki hoca, etmediği bir sonuç ikmale geldi.. Gelecek ve Saadet uzlaşı içerisinde, “ortak grup kurdu?”.. Artık Meclis’te Gelecek Saadet’in çatısında, grup sahibi..
***
Ancak, DEVA dışarda kaldı.. Neye kaldı, niye kaldı, hangi hesap ve şart tutmadı, o biraz meçhul!. Ama sonuç şunu gösteriyor; pasta hazırlamada ne kadar iştahlı idiler, ama şimdi pasta yemeye gelince ne de uzlaşmaz oldular..
***
Peki, Meral bacının hal-i vaziyeti nice!.. CHP gibi ilk etapta büyük fırtınalar koptu.. İç çatışmalar alenileşti.. Ancak Meral giderek partiyi, kendisine endeksli bir “Akşener Partisi” konumuna getirdi.. Ufukta yerel seçimler olması münasebetiyle, yapılacak dağıtım koltuğu perçinleştirir..
***
Peki, HDP’de durum ne!.. Vallahi daha açık ve net bir şekilde ne öz eleştiri yapabildi, ne de seçmen karşısında, kendisini sorgulama cesaretinde bulundu.. Bazı toplantılar düzenleniyor.. Ama işi sadra şifaya pek taşımıyor.. Onun için de; sürekli kendiyle çelişir konumda, kısır politikaların peşinde seyr-ü sefer yapıyor!..
***
Yoksa, Pervin Buldan mahalli seçimlerde “biz aday çıkarırız” beyanına, aynı partiden “yok böyle bir şey, karar alınmış” değil, yanıtı gelmezdi.. Bir de, altılı masaya şartsız biadın ne kadar büyük kayıplara vesile olduğu gerçeğini hala idrak etmemiş olacak ki, belediye seçimlerinde yine boşa kürek sallanacak..
***
Ne diyordu Altan Tan.. Ümit Özdağ’ın altılı masayla 7 maddelik anlaşmanın yapılmasına ilişkin HDP’ye yönelik; “Altı milyon seçmene bir gazoz bile alamadınız?”… Ki bu kazançsız duruş ciddi bir şekilde, sorgulanıyor.. Eee Sırrı Sakık ne diyordu… Bize vaadin nedir?..
***
Ümit Özdağ’ın son anlaşmaya dair beyanı.. Ne diyor Özdağ, CHP kazansaydı, “üç bakanlık ile MİT Başkanlığını bize verecekti?”.. Bakalım, HDP buna ne diyecek?..
***
Velhasıl.. Mevcut bu tablo, muhalefetin nasıl vahim bir derecede “çöküş içerisinde olduğunu gösteriyor.. Ki ne yapacaklarını da bilmiyorlar.. Her lider ya da koltuk kapan zat, statükosunu ve düzen noktasında statükolarını koruma derdi ile uğraşı içerisindedir.. Ki yenilik yok..
***
Peki diyeceksiniz ki bu hal, kime ne getirisi ve ne götürüsü var?!.. İlk gün beyan etmişim, Kılıçdaroğlu dahil olmak üzere mevcut muhalefet kurumsal olarak, bir kendisine ve bir de Türkiye ile insanına zarar vermektedir.. İktidara da iktidar şansını ve imkanı tanımaktadır…
***
ZAMLARIN YARATTIĞI TRAVMA..
Ne yazık ki, sokaktaki vatandaşın hal-i durumu da zam yağmuru karşısında, travma geçirici.. Ki yeni değil, yaklaşık 1.5 yıldır aynı.. Ama gelinen aşama, daha bir yüksek!?. Özellikle Akaryakıta gelen zam domino taşı misali yaşamın her alanına sirayet edeceği gerçeğiyle; “bıcak kemiğe dayandı” noktasında..
***
Nitekim ulaşım zam istiyor, fırıncılar ekmek için zam istiyor, ev kiraları deseniz almış başını gidiyor?!.. 2 bin liralık ev 8 bin lira, 4 bin liralık ev kirası, 15 bin lira!.. Asgari ücret belli, en düşük memur maaşı belli, emekli deseniz, açlığın, perişanlığın da gerisinde infaz edildi!.. Çalışana verilen zamlar hepsi daha farklar alınmadan, mum gibi eridi..
***
Bu hayat pahalılığıyla, bu maaşla, ve bu enflasyonla ülke ve millet nereye varır, bilinmez?!.. Ama gidişat hiç de sağlıklı değil.. Tabi bakıyorum birileri farklı söylem ve eylemlerle, yaşananları mazur görmeye, olabilirlik noktasında değerlendirmeye, yaşanan felaketler karşısında, bedel ödenmesi gerektiğini ifade edip duruyor..
***
Belki bazı gerekçeler kısm-i olarak, kabul görebilir!.. Ama sabit gelirli açısından, açlık ve yoksulluk sınırında yaşam mücadelesi veren için; zerre-i miskal kabul edilir bir yanı ve ortamı yok.. Çünkü mevcudiyetle yaşaması artık imkansız.. Çünkü, mevcut bütçeyi ödediği vergiyle sırtlayan kesimin de bizatihi kendisi olması münasebetiyle olup-bitene cevaz vermez..
***
Hükümetin bu gelişmeler karşısında, kamuda almış olduğu tasarruf kararları önemli.. Ancak önem arz edici olan, bunun uygulanır hale getirmektir.. Salt bu dönemde değil, her dönemde o kemer sıkma olmalı.. Gerek merkezi ve gerek yerel düzende kamu kurum ve kuruluşlarında, israfın ve lüksün tavan yaptığı bir dönemde olduğumuzu iyi bilmemiz lazım.. Bunun sorgulanması gerekir…
***
En basiti, kurumların çeşitli istek ve talep noktasında binek diye ifade edilen ve “kiralama yöntemiyle” kullanılan binlerce, onbinlerce araç var.. Kaldı ki araçların bizatihi kendisi, bakım ücretleri, tükettikleri yakıt ve tahsis edilen insan gücü noktasında değerlendirirseniz, ne bütçe çıkar bilir misiniz?!.. Nice kentleri yeniden inşa edersiniz?.. İşte buna “dur denilmelidir?”..
***
Ve tabi ki makam giderleri!.. Özel kalem harcamaları.. İnanın ki, tüm yaraları sarar bir bütçe oluşur? Ne gariptir ki, uygulayan yok, sorgulayan da yok, var olan kağıt üzerindeki hükmü!.. Hal-i vaziyet, “ayranı yok içmeye, atla gider bilmem nereye?” cinsinden..
***
GÜNÜN SÖZÜ…
Ayağını yorganına göre uzatmaz isen, çok üşürsün!..