TEK SUÇLU MÜTEAHHİT Mİ?

Deprem ve ihmaller zinciri asrın felaketini bize, “Deprem ülkesi olmamızı bir kez daha hatırlatıp acıyla yaşattı!..” Ki, geliyorum diyen bir felaket, bu!.. Ne diyor jeoloji bilimiyle uğraşan, akademisyenler, Türkiye bir deprem ülkesi ve her zaman, depreme hazırlıklı olmamız lazım.. Ve dedikleri şu; “deprem değil insanları öldüren, ihmaller, keyfiyet, sorumsuzluk ve rant ile rüşvet çarkı döngüsündeki, zaafiyetlerdir, öldüren!..” El hak!..

***

İşte bu hakikatleri haykıran, “zaafiyetler silsilesine” dair başlatılan ve yürütülen idari ile adli tahkikatlardan söz ediliyor!!.. Gözaltı ve tutuklanmalar var.. Ancak ilk günden itibaren, ısrarla vurguladığım ve bir realiteye odaklanılması gerektiği gerçeğini yinelemek istiyorum.. O da, tek suçlunun, yapıların, konutların yapımını üstlenen “müteahhitlerin” olmadığı, gerçeği! “Günah keçisi” olarak onların görülmesi; büyük resmi gizler!…

***

Elbette ki; “çürük yapılardan, yıkılan binalardan, yüzbinlerce, binlerce insanın enkaz altında kalıp, şehit edilmesinde” müsebbip, sorumlu, kabahatli, en önemli birinci derecedeki sorumlu mekanizmada, ilk etapta müteahhitler gelmektedir!… Ama bu değildir ki; tek sorumlu onlardır.. Bu işte, müteahhitler kadar, bile bile, göz göre göre felaketin altına imza atanlar var!… “ Bunlar, gözardı edilmemeli!…

***

Şöyle ki.. Önce ifade edeyim ben bir mühendis değilim.. Müteahhit hiç değilim.. Kaldı ki, kirada oturan, son günlerdeki fahiş kira artışlarıyla, savaş veren biriyim.. Ki, az sonra bu konuya da, bir iki kelam edeceğim.. Ama önce, yaptığım araştırma, uzmanlardan ve akademisyenlerden, pek tabi ki ilgili birimlerin üst  düzey yöneticilerinden aldığım, bilgiler doğrultusunda irdeliyorum..

***

Bir binanın hangi aşamalardan geçip, kimlerin dahlinin olduğunu, imzaların, onayların hangi birimlerden geldiğini bir öğrenmek gerekir.. Hükmü verirken, yargısız infaz yapmayalım!.. Aldığım bilgilerin, döküm serüveni şöyle başlıyor.

***

Yapı için, öncelik “mimari, statik, elektrik, mekanik, jeoteknik projeleri” hazırlanır… Bunu da hazırlayan, mühendisler.. Kağıt üzerinde, bu aşamalar tamamlandıktan sonra, hangi prosedürler izlenir?.. O proje, “inşaatın yapılacağı” yerin yetki alanına sahip, Belediye’deki “İnşaat ve Ruhsat, Yapı” bölümü tarafından, “uygunluk” noktasında, incelemeye alınır!.. Sorun teşkil edici bir işlem yok ise; “onay verilir ve yapı ruhsatıyla inşaat aşaması başlar!…”

***

Peki, inşaat aşaması evresinde, yapılan binanın “denetim ve kontrolorlüğünü yapan kim?!..” O da, özelleştirildiği için, yapı denetim firmaları bu aşamaları, “kontrol mekanizması” olarak, üstlenip, yürütüyor.. Kendince alınan numuneler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığında “test ve kontrol” ediliyor.. Lakin buraya pür dikkat çekmek istiyorum.. O denetimi yapan “denetim firmasının ücretini, söz konusu inşaat firması ödüyor!…”

***

Bir kaç yıl öncesine kadar müteahhit bu parayı direk, “denetim firmasına ödüyordu?”.. Ancak sistem değişti, o ücret belediye üzerinden, firmaya gidiyor; belediyede havuz sistemi oluşturuldu.. Vaziyet ha ali, ha kara ali misali!.. Bu kadar, yetkili ve etkili, kağıt üzerinde “söz sahipliği” vaki iken, peki sahadaki işleyiş, yani inşaat alanı bu minvalde seyrediyor mu?!.. İşte zurnanın zırt dediği saf, bu alanda kendini binanın kalitesinde gösteriyor!..

***

Sorun ne!?.. Şantiye şefi.. Yapının ve kurumun şartnamesine göre; “teknik yönde” değişebilir.. Ya Mühendis ya da Mimar!.. Branşlar farklılık arz edebilir.. Şantiye şefi zorunluluğu hangi derecelerde var.. Yönetmenliğe göre, 7 bin 500 metrekare üzeri inşaatlarda, “şantiye şefi” her saatte, olmalı bulunmalı!.. Çok katlı binalar, çok bloklu sitelerin, özellikle yapsatçı diye, tanımlanan inşaatlarda bu zorunluluk hiç sorgulanıyor mu?!..

***

Pek nadir!… Al gülüm ver gülüm hesabı var ya.. Yani, inşaatlarda “kağıt üzerinde” her şey normal, hiç bir sorun yok.. Kuralına uygun.. Yasa ve mevzuatlar ne derse o işlenmiş, kağıttaki satırlara.. Lakin sorun, uygulamada!.. Çimento mu, demir mi, binanın yükünü taşıyan kolonların, yeterliliği mi, kullanılan kumun kalitesi mi?.. Tüm bunlar; inşaat alanında bina için hayati önem arz edici etkenlerdir.. Görüyoruz; yıkılan, çöken binaların kolonlarında çıkanların hali, “kum mu çamur mu, kağıt mı, moloz mu?”.. Her şey var…

***

Şimdi gelelim; deprem ya da başka bir sorun yaşandığında o binayla ilgili, hukuki yönde “kim sorumlu?”.. İfade edeyim mi, “tek günah keçisi” müteahhit olmadığıdır..  Projelerde imzası olan zat-ı muhteremler, buna onay veren Belediyelerdeki zevat, inşaatı sahada denetleyen yapı denetim firması ve son halka binanın yapımını üstlenen müteahhit firma!…Ne diyoruz, “müteahhit kazançına bakar..” Aynen de öyle!.. Peki, diğerleri “neyin kazançına bakıyorlar?”…

***

Bir önemli ayrıntı da, yıkılan binalarda görüyoruz ki, “mimari ve statik yapısıyla oynanmış!..” Yani iskanı verilen binada yapılan tadilatlar?.. Nitekim, kolonların kesilmesinden söz ediliyor.. Bu kolonları kesen kim, tadilatı denetleyen kim, tüm bunların yanısıra ticari alana dönüştürülen bina altlarına işletme ruhsatı veren kim?!.. Elbette ki o bölgenin yerel yönetimi.? Yani Belediyeler.. Diyeceksiniz ki bu mesleklerin “örgütlü yapılarının da hiç mi kabahati yok?.. Var.. Hem de çok.. Onlar ise savunmalarında, “istihdamı, ülke idaresini, siyasi ve ideolojik yaklaşım kadar, üniversitelerde bol bol bölümlerin açılmasını” kalkan yapıyorlar.. Haksızlar mı değil?!..

***

Özü itibariyle demek ki; tek günah keçisi müteahhit değil.. Denir ya, deveye sormuşlar “neden boynun eğri” diye.. O da cevap vermiş; nerem doğru ki.. Hasılı kelam; “hayatı yıkan, acımasız olan sahadaki düzendir?”

***

Söz’ün dünkü “Ölümü beklemişler?” Başlıklı haberi dikkatinizi çekmiştir.. Yüzlerce insana “mezar olan” binaların hayat hikayesi ve geçirdikleri evreler.. Bunu bilahare kapsamlı irdeleleyeceğim, çünkü salt bir iki bina değil, Diyarbakır’da her an için “enkaz olmaya” aday binalar.. Hukukçuların ifasıyla, bir binanın inşaatından, “ölümle sonuçlanmayan” mevzuda 18 yıl, ölüm var ise “zaman sınırı yok?”..

***

VİCDAN YOKSUNLARI..

Gazetemizin, üç gün önceki manşet haberini içeren, Diyarbakır’daki deprem fırsatçılarının, halka yönelik estirdiği “vicdani ve insani yoksunluğunu ortaya koyan terörlerine” ilişkin, başlığı ihtiyacı ediyor; “vicdan yoksunları!” ifadesi.. Bir süredir yazıyorum.. Dün, Burhan Gül kardeşimiz arayıp, “hep ses oldun, bir kez daha benim için, ses olabilir misin?” diyerek, şu mesajı gönderdi..

***

İlgili ve yetkililerin zevatına diyerek, aynen mesajı buradan aktarıyorum.. İnşallah; birileri “vicdani ve insani yönde rahmana” gelir…

***

—“Şu an Diyarbakır’da fahiş bir kira artışı ve yine ürkütücü derecede artış gösteren konut ilanları var.  Bunu daha “sert” daha net daha açık dile getirmenizi rica ediyorum.

Bazılarınızın ev, iş yeri sahibi hatta mülkünü kiraya veren ve mülk imar eden insanlar olduğunu da biliyorum. Belki ekonomik krizde sizler de zordasınız ancak asgari ücret alan bir kiracının ya da zor bela konut sahibi olmak için borcun altına girmiş bir hemşehrinizin durumundan, durumunuzun çok daha iyi olduğunuzu biliyorum. (Rabbim malınıza mal, servetinize servet katsın. Gözümüz yok. Allah daha da çok versin.)

***

Sizden bir kardeşiniz olarak istirham ediyorum; bu rantçı ve fırsatçı şahısları siz de Hukukçular, STK’lar, Odalar, Sendikalar, Dernekler ve Siyasiler olarak ifşa edin, bu rantçı ve fırsatçı şahısları kınayın, tespit edin, şikayet edin, ilgili üst makamlarla bu konu hakkında ısrarlı bir şekilde ve ivedilikle “çözüm odaklı” görüşün.

***

Eli kalem tutan yazsın,

Dili kelam eden anlatsın,

Parası olan infak yapsın, hayır işlesin,

İmkanı olan tüm olanaklarını seferber etsin…

Ama bir şeyler aciliyetle yapılsın.

***

Rabbim şahittir geceleri uyuyamıyorum.

Şu an boşta - satılmayan ya da kiraya verilmeyen sapa sağlam daireler varken, insanların çocuklarıyla çadırlarda kalmasına aklım ermiyor. Vicdanım ve imanım buna tahammül göstermiyor.  Selam, umut, sevgi ve dua ile…

***

Yazıya nokta koyarken, iki açıklama birden geldi.. Emlakçılar Odası Başkanı Mustafa Koç.. “Yapmış olduğumuz tespit ve derneğimize gelen şikayet bildirimlerinde, ilimiz genelinde bunu fırsata çeviren bir takım ahlaksız ve vicdandan uzak ev sahipleri ile ilgili çok düşük oranda olsa da bir takım korsan emlakçılar, gün yüzüne çıkmıştır. 15 gün öncesine kadar 2 bin ila 2 bin 500 lira arası olan 2+1  meskenin kira bedelleri, 7 bin liraya 3+1 dairelerin kira bedelleri ise önceden 3 bin 500 lira iken şu anda 10 bin liraya varan rakamlara çıkarılmıştır, insanlarımız mağdur edilmektedir. Lütfen bunları şikayet edin.  Ticaret İl müdürlüğüne şikayette bulunun, biz de bilirkişi olabiliriz. Bunların ivedilikle cezalandırılması gerekir.”

***

Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu de yaşananlara tepki verdi. Platform, ev kirası arttıran ve taşınma ücretlerini yükseltenleri bu anlayıştan vazgeçmeye çağırdı. Aksi durumda isim isim teşhir edeceklerini belirterek, uyardı.

***

GÜNÜN SÖZÜ

Ne cani bir dünyada yaşıyoruz, merhametli insanı bulmak, uzayı keşfetmekten bile zor..

***

HAYIRLI CUMALAR..

***

Miraç Kandiliniz mübarek olsun…