YAŞAYAN BİLİR..!
Gelirsek, dile getirmek istediğim “çürük binalara imza atanlar kim?” sorusuna!.. Bu soruyu, çevresindeki yapıların yerle bir olmuş olduğu, ayakta kalan Adıyaman Mühendisler Odası binasının, resmi.. Ve o fotoğrafta iliştirilen, beyandan dolayı, sorgulama gereği duydum!… İşte o fotoğraf..
***
Deniliyor ki!.. “Fazla söze göre yok.. Bilim ve mühendislik böyle bir depremde dahi ayakta kalacak yapılar inşa etmeye yeter.. Yeter ki bilim ve teknik halk yararına uygulansın!..”
***
El hak!.. Doğru söze hiçbir lafım yok.. Sanmıyorum ki, hiçbir kimsenin, sözü olsun.. Ama velakin, zihnimi fena şekilde dumura uğratan, “sizin siteminiz kime” ey dostlar, diyerek iki kelam etmek istiyorum!..
***
Biliyorum!… Denilecek ki, “müteahhitler vicdansız, merhametsiz, aç gözlü, rant düşkünü, cimri, paragözler” Demirden, çimentodan, betondan, işçilikten, kolonların yapımından tasarruf edip, işi ucuza getirmeye çalışıyor.. Oun için de; binalar çürük, depreme dayanıklı değil, yıkılıyor!…
***
Aynen de öyle!… Ama velakin; O yükselen binaların, mühendisi, mimarı, teknikeri, yok mu?.. Onların imzası olmadan, bir inşaatın yapımı, yükselmesi, mümkün mü?.. Ya da kontrol eden, mühendisler?.. Şimdi o müteahhit vicdansız, peki onla birlikte “bilim ve tekniğini” resmiyet noktasında konuşturan, mühendisin vicdanına ne diyeceğiz?!…
***
O binalar göklere doğru yükselirken, “cennetten bir ev” reklamında, arzı endam edilirken, “yahu bu bina çürük ya” demeniz gerekirken, demiyorsanız.. Binalar yıkıldıktan sonra, ülke ve millet virane olup, enkazda binlerce insanın cesedi çıkarılırken, çıkıp bilim ve teknikten ahkam kesmek, ne kadar samimiyet içerebilir ki?!..
***
Kaldı ki, 10 ilimiz ve yüzlerce ilçede yerle bir olan binaların yapım alanlarına “imar izni” veren belediyeler ve teknik birimleri!.. Ki, binaların kolonlarıyla, kirişleriyle oynayan, kesip biçip ticari alana çevirenlere müsade edenler.. Oralara ruhsat verilmesindeki “bilimsel ve teknik” onaya, imza atanlar!.. Sahi bu imzalar kimin?!…
***
Diyebilir ki; “çark böyle dönüyor.. Piyasanın kitabı böyle yazıyor. İmzalar prosedür gereği.. Parayı al, imzayı at, düdüğü çal..” İyi de, ihmalin, sorumsuzluğun, keyfiyetin, izahı olabilir mi.! Ama diyeceksiniz ki, her meslekte, her işletmede, her iş sektöründe, “çürükler vardır? İşte çürüklerin yüzündendir, bugünkü enkaz halimiz?”.. Aynen de öyle!..
***
Demem o ki; “iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım..!” Benim buradaki kastım, niyetim, fikri beyanım sakın ola bir meslek grubunu, yaşanan felakette “günah keçisi” seçip, onları yargısız infaz etmek değil.. Olamaz da.. Çünkü, bugün “dimdik ayakta olan milyonlarca binanın varlığında”, bu mesleğin imzası var.. Denetim ve gözetim kamuda olduğu gibi, mesleki gruplarında da olmalı?..
***
Meramım, yıkımdan tek bir suçlu çıkarılmaması gerektiğidir.. Tek adres değil; suçlu!.. Zaten yıllar yılı, “birbirimizi suçlayıp, birbirimizi kandırarak” enkazlı, yıkılı, felaketler zinciri içerisinde, debelenip durduk.. Herkes ama herkes; yaşanan felaketin bir yerinde, suçlu!… Bugün ne diyoruz “imar affıdır, bizi hayattan koparan..”
***
GÜNÜN SÖZÜ
Umudunu yitirme, bilki şu hayatta bir şeyin bitişi, başka bir şeyin başlamasına vesiledir…