EMİRDAĞ LÂHİKASI II
Bütün bu yazılarda dikkatime çarpan cihet, Konya’daki sözlerimin tâkip olunan maksatlara ve elde edilmek istenilen neticelere göre tahrif edilmiş olmasıdır. Mes’elenin iyice anlaşılması için evvelâ Konya’daki sözlerimi bir kere daha ve o günkü Anadolu Ajansına neşredildiği gibi tekrar etmek isterim. O gün aynen şöyle demiştim :
Şimdi size lâilkil telakkimizden de bahsetmek istiyorum. Lâiklik bir taraftan din ile siyasetin birbirinden ayrılması, diğer taraftan ise vicdan hürriyeti mânasına gelir. Din ile siyasetin kat’î surette birbirinden ayrılması esasında en küçük tereddüde dahi tahammülüz yoktur.
Vicdan hürriyeti bahsine gelince : Türk Milleti Müslüman dır. Ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvelâ kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esasını kaidelerini öğretmesi edebiyen Müslüman kalmasının münakaşa götürmez bir şarttır. Halbuki mekteplerde din dersi olmayınca evlâdına kendi dinini telkin etmek ve öğretmek isteyen vatandaşlar bu imkânlardan a-mahrum edilmiş olurlar.Müslüman çocuğa dinin öğrenmek gibi pek tabiî bir haktan mahrum edilmemek icebeder. Böyle mahrumiyet ve imkânsızlık vicdan hürriyetine uygundur denilmez. Bu tibarla orta mekteplerimize din dersleri koymak, yerinde bir tedbir olacaktır. Dinsiz bir cemiyetin, bir milletin pâyidar olabileceğine inanmıyoruz.
En ileri milletlerin dahi din ile siyaset ve dünya işlerin birbirinden ayırdıktan sonra ne derece dinlerine bağlı kaldıklarını biliyoruz. Bu günkü seviye ile asil milletimize taassub isnadı reva görülmez. Millerimiz dinine sımsıkı bağlı olduğu kadar, umumiyetle dini en temiz duygularla benimsemektedir.
Müslümanlığı ve onun esaslarını, farizalarını ve kâidelerini kifayetle telkin edip öğretecek öğretmenlerimizin yetiştirilmesine ayrıca gayret sarfedilecektir. Gelecek sene lise derecesinde ilk me’zunlarını verecek olan Konya İmam Hatip Mektebinin ileri seviyede din tahsili veren bir tedris müessesesi haline getirilmesi ve bu müesseselerin benzerlerine yurtta fazlalaştırması uygun olacaktır.
‘’Konya nutkunun bu kısmını muhterem Türk efkârı karşısında öylece tekrar ettikten sora şunu ehemmiyetle tebaruz ettirmek isterim ki: Beyanatım, herhangi bir iltibasa mahal vermeyecek kadar açıktır. Yapılacak tefsirlerde, ileri sürülecek mutâalarda bu açık metine sâdık kalmak esastır. Hiç kimse benim söylediğim sözleri tahrif hakkına sahip olmadığı gibi, hiçbir zaman aklımdan geçmeyen maksadı ve niyetleri bana affetmeğe kimsenin hakkı olmamak lâzım gelir’’
Haşiye: Başvekilin Konya’daki ehemmiyetli nutku için umun Nur Talebeleri ve mektepli mâsum çocuklar namına bir tebrik yazacaktım. Şimdi kalbime geldi: Risale-i Nur’un serbestiyetine dâir müdafaatlarımızın ve ehemmiyetli bir avukatımızın ehl-i vukufa cevabının arkasında o nutku, Risale-i Nur’un serbestiyetine dâir bir sebep ve senet göstermekle Anadolu’daki Müslümanları ve Nur’un bütün talebelerini ona bir mânevi kuvvet ve duacı yapmak, Ezan-ı Muhammedîni ilânı onlara nasıl bir mânevi kuvvet hükmüne geçti; Bu nutukla Risale-i Nur’un serbestiyetin dahi, ona bir mânevi kuvvet hükmüne geçmesi için ona tebrik yerine, dâva vekilimizin müdaafasında bir hâşiye yaptık.
Rehber’in müsaderesine bahaneleri reddeden avukat Mihri’nin müdaafatı gibi, Konya’da başvekilin bu nutku da o bahaneleri reddeden bir hakikattır.
Devam Edecek