KAYYIMLAR İSYANDA

Bölge yangın yerine dönmüştü. Sokaklar bombalar için kazılmış, alınan talimatlar gereği, etraf ölüm kokuyordu. Sokaklar da insanların yaşama hakkı elinden alınmış, herkes adeta evlerine hapsedilmişti.

Bütün bunlar daha dün gibi hepimizin hafızasından silinmeyecek kadar derin izler bırakmış, insanlık vicdanını sızlatan korkunç zulümlerle, bölge halkımızın yaşadıklarına tanık olmuştuk.

Neyin adına yapılmış, nasıl bir sonuç beklenmişti?

Kimse akıl sır erdiremiyor, buna cevap veremiyordu….

Ancak ortada tek şey vardı, insanlara zarar veriliyordu. İnsanların canlarına kastediliyor, malları zeval görüyordu.

Bölgede yaşayan halk mağdurdu, özyönetim ilan ettiğini deklare eden bazı yerel yönetimlerin bulunduğu yerleşim yerlerinde, sadece bombalar kurşunlar konuşuyordu.

Bu ortama nasıl gelinmişti, devlet yokmuydu, devletin sorumluları neden zamanında seslerini çıkaramamış elindeki yetkiyle, figan eden halka halkın dillendirdiği şikayetlere ve istihbari bilgilere karşı, adeta kulaklarını tıkamış, sanki bir seyirci imiş gibi ortada duruyordu?

Yerelde kirli bir siyasi akıl ve onun tavsiyelerini dinleyerek adeta sessizliğini bunun için muhafaza eden, pragmatist bir bürokrasi eleele vermiş gibi adeta ortaklaşa bir duruş sergilemişlerdi.

Sur’da terör örgütünün altı mahallede kantonal yönetim ilan ettiklerine tanık olmuştuk.

Halkın evlerinde mazgallar açılıyor, bitişik nizamda mimarisi bulunan Sur’un varoşlarındaki sağlıksız yerleşim mekanları içinde, yaşayan namahremin harem-i ismetine saygısız ve edepsizce tecavüz edilmişti.

Tırba sîpi (Beyaz Türbe) civarından, Eyyonun deliğinden Hevsel bahçalarından silahların motorlarla taşındığını gören, Fatihpaşa, Cevatpaşa, Hasırlı, Cemal Yılmaz mahallelerinden özellikle halkın resmi makamlara yaptıkları ihbarlara sessiz kalmanın, yabancı insanların bölgeye doluştuğunu Türkçe ve Kürdçe bilmeyen insanların kapılarını çaldıklarını söyleyerek şikayet edenlere;”Karışamayız! Hükumetin aldığı çözüm süreci kararını inkitaya uğratamayız.” denilerek adeta vatandaşa sırt çevriliyor ve sokak çetelerinin hergün daha fazla           Sur’da hakimiyetlerini pekiştirmelerine prim veriliyordu.

Neticede 103 gün süren Surda ki vahim durum, tarihi dokunun mabetlerin yakılıp yıkılmalarıyla sokak çetelerinin ve resmi güvenlik mensuplarının hayatlarına son veren bir tablo ile karşı karşıya kalan Diyarbakır Sur örneğindeki öz yönetim unutulmaz acılarla son bulmuştu.

Yerelde seçilmişlerin suskunluğu, merkezde şehri temsilen seçilmiş bulunan vekillerin dillerine adeta kilit vurulmuştu.

Kısaca zarar gören halk, hem can ve mal güvenliklerinden sorumlu bürokrasi, hemde onların temsilcileri siyasiler, sorumluluklarının gereklerini yerine getirememenin acziyeti ve duyarsızlıklarıyla karşı karşıya kalmışlardı.

Nihayet 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra çıkarılan KHK mucibi teröre destek verdikleri için yargı süreci başlatılan yerel yöneticilerin yerine, mülki idareciler (vali ve kaymakamlar) vekaletten belediye başkanlıklarına getirilmiş bulunmaktadır.

Hükümetin sivillerden değil, burada mülki erkândan zevatı görevlendirmesi oldukça isabetli bir karar olmuştur.

Ancak yerelde hizmetten mahrum bırakılmış, en son ilan ettikleri özyönetimlerle bölge halkının can ve malına yönelik verilen zararlara ses çıkarmamış eski ve yeni siyasilerin yaptıkları taleplerle, bölgede vekâletten belediye başkanlıklarına getirilmiş zatları, rahat bırakmadıkları ve oldukça sıkıntılı bir ortam yaşattıkları ta Ankara’ya kadar şikâyetlerle yansıtılmış bulunmaktadır.

Keşke bu şikâyetlerin yerine, Sur’da evi yıkılmış, işyeri harap olmuş, iki elleri böğründe kalmış insanlarımız için hükümetin daha çok duyarlık göstererek hem zaman açısından hem de mali açıdan (takdir edilen oldukça komik yardım miktarlarının yerine) Sur’un mazlumlarına daha hızlı ve daha makul yardımları ulaştırmada cansiperane gayret göstermiş olsalardı!

Başta istihdam olmak üzere, belediyelerin rutin hizmetleri için, özellikle söz konusu yapılacak ihaleler açısından, seçilmiş yerel ve merkezi siyasetin uzak durması, bölgenin geleceği açısından hayati bir tasarruf olarak karşımızda durmaktadır. 

Bu vesileyle vekâletten kayım olarak atanmış bulunan belediye başkanlarımıza rahat bir çalışma ortamının sağlanması, insani ve vicdani bir görev olarak durmaktadır.

Belediye başkanlıklarına vekâletten bakan kayyım zatlar için, görevlerinde hayırlı hizmetler ve başarılar dilerken bütün temennim, görevlerini bitirip ayrıldıklarında, hizmetinde oldukları halkımız için, şairin dediği gibi;”Baki kalan bu kubbede, hoş bir seda imiş.” deyişine müzahir olmaları olacaktır.