SOÇİ MUTABAKATI ?!

Evet sevgili okurlar!

“Halk Çok Endişeli” başlıklı iki günlük yazımızın ana hedefi şuydu...

Son zamanlarda Türkiye’nin ekonomiksel olsun, ahlaki düzensizlikler olsun, toplumsal çürümüşlük olsun yani yaşamın her alanında vahim bir noktaya ulaşan, “değer kayıplarına” ilişkin hadiseler zincirinin derinden derine düşünülmesi gerektiğini vurgulamaktı…

Ve dikkatleri bu alana çekmekti...

Çünkü “toplumsal değer kayıplarını” gün yüzüne çıkaran olumsuzluklar, toplumu da, milleti de devleti de yani herkesi; kaygıya, endişeye sürüklemektedir…

İki günlük yazımızda da belirttiğimiz gibi Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın Türkiye’sinde böylesine musibet denilebilecek kadar olumsuzlukların gittikçe son yıllarda çoğalması kabul edilemezdir…

Her tarafta başıboşluğun klişeleşmesi, önemli bazı resmi kurum ve kuruluşlarda yaşanan antidemokratik hukuksuzlukların var olması der demez; “halkı hayal kırıklığına” uğratıyor…

"Bu ne hal" dedirtiyor..

Özellikle, iç meselelerimizde ve toplumun değer yargılarını sözde temsil eden kurumların, kuruluşların, hasılı kelam “yaşamın hangi alanına elinizi atarsanız atın, elinizde kalır” gerçeğiyle, yüz yüze geliyorsun.

Rüşvet, fuhuş, uyuşturucu, kumar, alkol, cinayetler, alabildiğine artmış...

Öyle ki, hayatın her alanı "mafyalaşmış" bir ağ içerisinde…

Toplumsal çürümüşlük, aile bütünlüğünü yerle yeksan etmiş durumda.

Annede, babada, evlatta; ne saygı, ne sevgi ve ne de merhamet diye bir kavram kalmamış…

Yıkıcı bir anlayışın hali hakim!…

Hele hele Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı… Millet bir yolda, kendileri bir başka yolda yürüyor?..

Çağdaşlık adına, sözde uyguladığı mevzuatlar tabiri caizse; “aile müessesinin” dibine, eşler arasındaki birlikteliğe “dinamit” koyuyor..

İşte istatistikler orta yerde..

Boşanmalar artmış, aile içi cinayetler, kavgaların artık sayısı bile bilinmiyor?

Ya birde; Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesindeki, SGK’da yaşanan manzara; gerçekten yenilir yutulur gibi değil.

Yok bu işçi haklarıymış, yok bu sosyal hizmetlermiş yok bu bilmem nedir, toplumsal denge, güvenliği sağlamakmış gibi uygulamaları, laf-ı güzaftan öteye bir anlam taşımıyor...

Çünkü kimin gücü kime yeterse!...

Hak, hukuk, adalet, nizam yok!...

Evrak üzerinde yapılan sahtekarlıklardan tutun da, haksız yere işçinin ve işverenin arasını “fitne” üreterek bozan, kışkırtan işlemlerin sözde bürokrasi adına, düzenleme hali.. Yani, toplumsal felaketlerin baş müsebbibi olarak, karşımıza çıkıyor...

Neymiş; “sosyal devlet anlayışı” bu imiş!...

Hukuku, resmiyeti tanımayan anlayışı sevsinler!..

Ki SGK gibi kuruluşların bugün Batı dünyasında esamisi okunmuyor.. Çünkü, çökmüş durumda..

Yargıya bakıldığında, işte araştırmaların sonucu.. Ki bizzat Bakan bey bile dile getiriyor.. Yargıya güven hayli düşük...

Çünkü, adliyenin kapısından tutun da, cezaevi kapısına kadar rantlar zincirini konuşmayan yok!…

Savunma erki olan sözde öylesine avukatlar var ki, maazallah!?..

Giydiği cübbe altında, sadece haksız yere zenginleşme ve parayı nasıl vatandaşın cebinden acımasızca çıkarabilirim düşüncesi içerisinde...

Sergilediği oyun ve tezgahların haddi hesabı yok...

Hep dile getiriyoruz...

Özellikle, iş mahkemelerinde böylesi zihniyete sahip avukatlar, işçiyi de, işvereni de “söğüşlüyor?”.. Büyük çapta kayıt dışı, para elde ediyor...

Diyarbakır’da, Batman’da, Mardin’de, yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde yapılan gayri insani uygulamalar ve kayıt dışı para kazanmalar, vergi kaçırma gibi temel unsurlar, ne gariptir ki “göz ardı” ediliyor...

Etkili ve yetkili kurumlar, bakanlıklar büyük bir “duymazlık” içerisinde, yaşananlara seyirci kalmaktadır...

Hal böyle olunca da; kirli çark dediğimiz sistem daha bir vahim, işleyişle, “sektörel” hale dönüyor..

Tabi bizim bu söylediklerimiz devede kulak bile olmayan iç meselelerdir…

Ki toplumsal şiddet...

Cinayet, katliam, öldürme, intihar...

Artık sıradanlaştığı gibi, yazılı ve görsel medyanın “tek satırlık, iki saniyelik” kurgulu, haberlerine döndü..

Karı-koca arasındaki ölümle biten kavgalar...

Söndürülen ocaklar...

Yetim kalan çocuklar veya dul kalan gencecik kadınlar…

Tüm bunları da yaşanan ve yaşatılanlara eklediğimizde; gerçekten “korkuya, kaygıya, endişeye” kapılmamak elde mi?

Ama ne yapacaksın...

Ancak, başımızı her iki elimizin arasına alıp, derinden derine düşünüp, ahu enin çekebiliriz..

Ötesi yok..

Hep diyoruz, tüm bu saydıklarımız Cumhurbaşkanımız muhterem saygıdeğer Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sinde meydana gelmemesi gerekirdi.

Ama ne acıdır ki, meydana geliyor...

Tabi bu madalyonun bir yüzü…

Bir de dış politikaya bakıldığında şimdiye kadar özellikle Suriye politikasında PKK/PYD, DEAŞ, FETÖ gibi terör örgütleriyle verilen mücadele hep başarıyla sonuçlandırılmıştır...

Özellikle son dönemlerde, Türkiye’nin sınır bölgesinden PYD/PKK’nın çekilmesi için yapılan anlaşma..

Hem Rusya hem de ABD ile mutabakatın sağlanması...

ABD liderinin Erdoğan’a karşı, Türkiye’ye karşı yaptığı ekonomiksel yaptırım tehdidinden vazgeçmesi,...

Tabi ki, Erdoğan’dan özür dilercesine teşekkür üstüne teşekkürlerini ifade etmesi, çok ama çok memnuniyet vericidir...

Bu büyük bir başarıdır...

İnanın bu başarı, ancak Osmanlı Devleti içerisinde yaşanmış olabilir…

Bu yetmiyormuş gibi bir de Soçi’de Rus Lideri Putin’le bir araya gelip Suriye politikasını tümüyle Türkiye lehine sonuçlandırması...

Putin’i Türkiye politikasını destekleyicisi olarak tüm dünyaya ilan etmesi...

Batı dünyasının özellikle NATO müttefiklerinin parmaklarını ısırırcasına hayrete düşürülmesi gerçekten bunlar da nerdeyse iç politikadaki olumsuzlukların hepsini bir çırpıda silip unutturuyor...

Çünkü, her adim bir zafer kadar kıymetli!..

Zaten gereken de budur…

Yakın tarihimiz boyunca emperyalizmin Türkiye’ye karşı, hatta tüm İslam dünyasına karşı beslediği hain planlara, kurdukları komplo teoriline rağmen, gelen giden hiçbir hükümet bunlarla başa çıkamamıştır.

Karşı refleks geliştirmemiştir..

Ama “Görünen köy kılavuz istemez” örneğiyle yola çıkarsak her şey orta yerde; Türkiye eski Türkiye değil...

Çünkü Erdoğan çağımızın bir Fatih’i olma düşüncesini şahsen bende uyandırmakta ve kalbi derinliklerimde bunu düşünmekteyim...

Fatih’lerin, Yavuz’ların, hatta Selçuklu İmparatorluğu’ndaki büyük devlet adamlarının  paralelinde dev adımlarla ilerleyen bir liderdir Erdoğan...

Hakkı inkar edilemez.

Tüm bunlara rağmen kamuoyu adına istek, arzu ve temennilerimiz içte olup bitenlerin üzerine gidip görmeleri gereklidir, aciliyet istiyor, kaçınılmaz bir hal yaşanılıyor..

Yoksa dahildeki yanlışlıklar, hariçteki iyilikleri insanların aklından rahatlıkla  çıkarabilir.

Çünkü içteki, özellikle devletin bazı önemli kurum ve kuruluşlarında vatandaşın “bugün git yarın gel” veyahut da Özal’ın dediği gibi “Memurum işini bilir” politikasının oluşmaması ve ilerlememesi için başta bakanlıklar olmak üzere, ciddi ve ivedi bir operasyonel hamle geliştirilmelidir...

Tüm valilikler reisin emir ve talimatları doğrultusunda; vaki olan toplumsal çürümüşlüğe karşı, seferberlik başlatmalı...

Çünkü halk böylesi bir beklenti içerisindedir.? Ki haklıdır da...

Hem de yerden göğe kadar haklıdır.

En derin saygı ve sevgilerimle…

Hayırlı Cumalar…