5 ARALIK 2004’TE, DEVLETİN KARANLIK VE DERİN YAPISI!?

Evet, sevgili okurlar.

Bugün 5 Aralık 2012.

Bugün bizim için..

Yani Söz Gazetesi ve Söz Televizyonu ailesi için tarihi ve karanlık bir gündür.

Tam 8. yıla girmek üzere!

Gazetemizin ve Söz Televizyonumuzun o günün Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Akif ALTINDAĞ’ın bugün vefatının yıl dönümüdür.

28 Şubat 1997 yılındaki Türkiye’nin geçirdiği karanlık bir kasırganın uzantısı olarak 2004’ün son ayında o kasırga bizi de vurdu.

Sistem; ne kadar karanlık, kirli, zorba, dayatmacı bir sistem olduğunu her halükarda zaten böylesine olaylarda kendini ele veriyor.

28 Şubat 1997 ile 2004 yılı arasından 7 sene geçmesine rağmen 28 Şubat’ın mucidi olan koalisyon hükümeti iktidarda olmadığı halde AK Parti’nin bir yıllık iktidarının sene-i devriyesi olduğu halde elbette ki iktidarı sindirmek için var oldukça derin yapı tüm hızıyla devlet gücünü her alanda kullanarak skandal olayları yaratmaya devam ediyorlar.

Bu derin yapının vazgeçilmez iki temel unsuru olan JİTEM ile MİT arasında büyük gizli ve derin yapının faaliyet gösterdiği hiç kuşkusuz tartışılmaz bir hakikattır.

Mehmet Akif Altındağ’ın hareketli, kabiliyetli, aktif bir işadamı olması hasebiyle hiçbir mezalime karşı boyun eğmeden, daima dik duran yürekli bir gencimizdi.

Hep hakkın, hakkaniyetin ve mazlumun yanında yer alıp, savunucusu olan inanan genç bir işadamıydı.

Onu çekemeyen ve hep aktifliğinden tedirgin olan bölgemizin ve hatta Diyarbakır’ımızın bazı iş çevrelerinin işine gelmiyordu.

Her iki yayın kuruluşumuzun yayın politikasını beğenmeyen ve hep yaptıklarını yüzüne vuran, pisliklerini deşifre eden ve zaman zaman sistemin skandal denilebilir uygulamalarını gün ışığına çıkararak ayıplarını yüzlerine vuruyordu.

Onun için de;

Her iki yayın kuruluşumuzu ve bunların başında bulunan yönetim kurulu başkanı merhum Mehmet Akif ALTINDAĞ’ı elbette ki hazmedemiyorlardı.

* * *

Vefatından tam 5 yıl önce ağabeyi Mehmet Emin ALTINDAĞ’ın aynı derin yapı tarafından bir akşamüstü Bingöl’den arkadaşı mühendis Münir MENNAN’la Diyarbakır’a gelmek üzere iki jandarma karakolu arasında, kaşla göz arasında bir trafik kazası süsü verilerek hayatlarına kastedildi.

Ve o iki gencimiz, oracıkta hayatını kaybetti..

Ne gariptir ki;

O her iki karakolun yetkilileri ile devriye gezen sözde terörle mücadele ekipleri olayı görmüyor.

Aracın uçuruma yucarlandığını fark etmiyor.

Hatta o dönemde araç kayıtları bile dikkate alınmıyor..

Olayın ertesi günü sabahleyin uçuruma uçurulan bu iki genç elektrik hatlarını çeken işçiler tarafından görülüyor.

Netice itibariyle bu olaya da verilen trafik kazası süsü, resmen bunca yaptığımız şikâyetlere rağmen dosya kapanmış durumda.

Aynı olaydan tam 5 yıl sonra bu kez merhum Mehmet Emin ALTINDAĞ’ın kardeşi Mehmet Akif ALTINDAĞ’a aynı versiyonla bu kez Lice’nin, Bingöl’ün dağlarında değil, Bolu dağında bir trafik kazası süsü organize edildi.

Derin yapının işlediği ve hayata geçirdiği organizasyona M. Akif ALTINDAĞ ile İnşaat Mühendisi Necat BARUT’un katline girişmişler.

Ama buna da trafik kazası süsü verilmiş.

Tümüyle bunlar oyun.

Karanlık bir tezgâh..

Bu tezgâhın kurucuları da yapımcıları da bölgemizde bulunan JİTEM ile Bölge Milli İstihbarat Başkanlığı’nca gazetemizin ailesine karşı işledikleri haince bir cinayet olup, ustaca devlet gücünü kullanarak trafik kazası süsü verilmiştir.

Elimizde mevcut resmi belgelere rağmen defalarca yazıp çizdik, savcılığa dilekçemizi verdiğimiz halde maalesef bir türlü “Karanlık-Kozmuk” odaların gücünü aşamadığımız gibi hakikatte dayalı da cevap alamadık.

* * *

Evet, bölgede 1993 ile 1996 yılları arasında Jandarma Alay Komutanlığı görevini yürüten Eşref Hatipoğlu, bölgenin bazı iş çevreleriyle PKK tandanslı olduğu halde çok sıkı fıkı bir irtibat içerisinde görev yapıyordu.

Keza Milli İstihbarat olarak geçinen MİT Bölge Başkanlığının bazı elemanları da öyleydi.

Hep aleyhimize yalan, iftira, tezviratlarla dopdolu sahte fişleme tezgâhlıyorlardı.

Devletin belirli kurum ve kuruluşlarına sözde rapor olarak veriyorlardı.

O günün hükümeti, bugünkü hükümet gibi JİTEM’in ve derin yapının üzerine gidemiyordu.

Kim ne yaparsa yapsın, herkes devlete karşı suçlu (!) devletin bünyesinde yaşayan rüşvetçi, vurguncu dahi olsa onlar suçsuz.

Her iki yayın kuruluşumuz merhum M. Akif ALTINDAĞ’ın taşıdığı misyon ve aksiyon paralelinde yayın yaptığı için zaman zaman bu derin yapının skandal yapılarını ve uygulamalarını gün yüzüne çıkarıyordu.

Bu ailenin iki gencini özellikle Mehmet Emin ALTINDAĞ’ı Jandarma Genel Komutanlığı’na uyduruk fişleme ve iftiralarla şikâyet eden o günün Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu, 7. Kolordu Komutanlığı ve Asayiş Bölge Komutanlığı başta olmak üzere Jandarma Genel Komutanlığı’na hatta Genelkurmay Başkanlığı’na defalarca merhum Emin ALTINDAĞ’ı şikâyet etmiştir.

Onun o şikâyet yazıları tümüyle uyduruk bir fişlemeden ibaret olup, Jandarma Genel Komutanlığı tarafından tüm Jandarma birliklerine ve JİTEM’e o günün Tümgenerali Mehmet Çavdaroğlu’nun imzasını taşıyan resmi bir yazı ile Mehmet Emin ALTINDAĞ’ı veya ALTINDAĞ ailesinden her kim olursa bunların gözetim ve tarassut altına alınarak mutlaka gerekenin yapılmasını emir yazısıyla bildirmiştir.

***

Netice itibariyle burada tüm olup bitenleri yeniden tekrarlamaya gerek duymuyoruz.

Amma bu bir gerçektir ki, bu iki gencimizin gerçek katili trafik kazalarından fazla bunu uyduran ve oluşturan arka plandaki derin yapıdır, JİTEM’dir ve o günün Milli İstihbaratıdır.

Merhum Akif ALTINDAĞ’ın 5 Aralık 2004 sabahı arkadaşı merhum Necat BARUT’la beraber kendisi araç kullanarak yola çıkıp, Sakarya’daki Devlet Hastanesinin inşaatına gitmek üzere hemen aynı yapı tarafından takip altına alınıyor ve Bolu dağında bir trafik kazası süsü veriliyor ve orada alçakça hıyanet girişimi gerçekleştiriliyor.

O günün iktidarı AK Parti iktidarı ise de İçişleri Bakanı hemşerimiz Abdülkadir AKSU ise de fakat olayın üzerine gidilmedi, olayı rasgele örtbas etme cihetine gidildi.

Olaya müdahale eden avukatlarımızın anlattıklarına göre Bolu Asliye Ceza Mahkemesindeki yürütülen bu davanın duruşma hâkimi adeta bizlerle alay ediyorcasına duruşma yapıyordu.

O hâkimin tutumunun tarafgirliği anlaşılınca merhumun babası Mehmet Ali ALTINDAĞ tarafından reddi hâkim istenmiş, hâkimi reddetmiş, duruşmadan uzaklaştırma isteğinde bulunmuş ise de yargının meşhur meslek taassubu nedeniyle redde red gelmiş.

Ama buna rağmen haklı bulunduğumuz dava Asliye Ceza Mahkemesi değil Ağır Ceza Mahkemesi olması gerekiyordu.

Ve nihayet Asliye Ceza Mahkemesi’nden dosya Ağır Ceza Mahkemesi’ne intikal etti.

İşi yapan şoför cüzi bir ceza ile cezalandırıldıysa da bizim için bir kıymeti harbiyesi teşkil etmiyordu.

Zira olay trafik kazası olayı değil, bilakis derin oluşumlar tarafından işletilen bir cinayet.

Buna rağmen Türkiye’de her zaman söylediğimiz gibi; temiz helal ana sütüyle büyüyen hâkimlerimiz ve savcılarımızın var olduğundan da hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Ama heyhat!

Olup bitenler o günden bugüne kadar bu karanlık tezgâhların tezgâhçıları maalesef elini kolunu sallayarak serbest dolaşıp yaşıyorlar.

Hani sevgili okurlar, deniliyor ki “Görünen köy kılavuz istemez” misali bu bir gerçektir.

Gerek yürütme erki ve gerekse yargı erki olsun uygulamalar güçsüzden, haklıdan yanında olmaktan daha fazla hep güçlünün lehine uygulanıyor.

Onun için memleket kendini terör garabetinden kurtaramıyor.

***

Evet, başta söylediğimiz gibi bugün her iki yayın kuruluşumuz için karanlık bir gün.

İşte ümit varız ki, hak daima tecelli edecektir.

Bir çekirdek dahi toprağa gömülüyorsa da mutlaka o toprak belli bir süreç sonra onun varlığını dışarıya atıyor, filizleniyor, boy veriyor, bitki oluyor veya ağaç oluyor, oluyor da oluyor…

Çünkü bir gerçektir, toprak o gerçeği sindirmiyor, saklamıyor, kaybetmiyor.

Her nedense hukuku tanımayan derin yapı, Suriye gibi Türkiye’de de belirli bir geçmiş süreç içerisinde hep böyle devam ede gelmiştir.

Ama olaylar hiçbir zaman bu gizlilik içerisinde kendini masum gösteren derin yapının yanına kar kalmayacağı inancındayız.

Saygı ve sevgilerimizle.

DİYARBAKIR SÖZ