YARGI HALA DA MİLLETİ HİZAYA GETİRMEK Mİ İSTİYOR?

Evet, sevgili okurlar.

İki gün önce Anayasa Mahkemesi Başkanı muhterem Haşim Kılıç Manisa Barosunun davetlisi olarak katıldığı “Anayasal Haklar ve Hürriyetler” konulu konferansta, çok önemli açıklamalarda bulundu.

Gerçekten bize göre Haşim Kılıç ihraz ettiği o şerefli makamın ve mevkiinin hakkını vermiştir ve koltuğunu doldurmuştur.

Hiç de boş bir insan değil...

Dopdolu bir hukuk adamı, bilim adamı, medeniyet ve inanç zirvesinde yürüyen bir akademisyen.

Her ne kadar mesleği iktisatçılık olarak biliniyorsa da hukuk meselelerinin en derinliğine inmiş, incelemiş ve araştırmış bir insan.

Keşke, Türkiye’de yasaları ve anayasaları uygulayan şimdiye kadar 3–5 kişi daha onun gibi olmuş olsaydı da ama heyhat, hiç de olmadı.

Birçok yönüyle zaman zaman kışkırtıcı konuşmalar yapılıyordu o yetkililer tarafından.

İdeolojik, sol Marksist, inançsız bir edayla lâikliğin, demokrasinin, cumhuriyet kavramlarının gerçek manaları değil, içi boş kavramların arkasına sığınarak konuşuluyordu.

Ama bugün değil.

Türkiye bugüne kadar gelmişse, herkesin Allah’a şükretmesi gerekir.

***

Sayın Kılıç;

“Anayasa eşittir, insanlık onuru” diyor.

Bu ifade çok anlamlıdır.

Devamla şöyle diyor;

“İnsan dendiği zaman, insan onuru, insanlık onuru akla gelmektedir.

Bu onurun içini de açmak gerekiyor.

Bunun altında insan hak ve özgürlükleri görebilirsiniz.

Devlet olarak, sahip oldukları bu temel hak ve özgürlüklerini en geniş anlamda bu insanlara yaşatabiliyorsanız, onurunu yüceltiyorsunuz demektir.

Anayasa dendiği zaman eşittir, insanlık onuru olarak algılıyorum.

Temel hak ve özgürlükler bu kadar önemli.

Bunların içinde öne çıkan, doğuştan sahip olduğumuz devredilemeyen haklar, bu onurun önemini göstermektedir.

Yaşama hakkı, düşünce ve inanç hakkı, düşüncelerini ifade etme özgürlüğü ilk planda sayabileceğim haklar içindedir”

***

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, yargı kurumlarının geçmişte imza attığı kararlarla ilgili özeleştirilerde bulundu.

Kılıç, yargının milleti hizaya getirmeye çalıştığını ancak bunu başaramadığını söyledi.

Haşim Kılıç bakınız bu meyanda ne diyor?

Diyor ki;

“Ve bizler yargı olarak bu milleti hizaya getirmeye çalıştık.

Ama hizaya getiremedik.

Olmazdı da zaten.

Çünkü o dediğimiz insanlık onuru buna engeldir. Maalesef yaşananları hepimiz biliyoruz.

Yavrularımıza yapılan o zulümleri, eğitim haklarının ellerinden alınması, ikna odalarının kurulması, bir kimlikle ikna odasına girenlerin arka kapıdan başka bir kimlikle çıktığını, onurlarının zedelendiği, kırıldığına hepimiz şahit olduk.

Değer miydi?

Ne oldu, ne kazandık, neyi hallettik?

Bugün milli gelirin 30 bin dolar olması gerekirken, 3 binlerde gezinip durduk.

Bu devlete düşman insan yetiştirmekten başka bir şey yapamadık. Çünkü hakları, özgürlükleri gasp edildi.

Çift kimlikli insanlar meydana getirdik. İnsan onuruna yapılan bu zulümler hiçbir zaman onurlandırmaz...”

***

El Hak.

Sayın Başkan Haşim Kılıç’ın ağzından bal damlıyor.

Zira bu millete yıllardan beri adil olmayan devletin himayesinde yapılan antidemokratik keyfilikler, zulümler bu milleti inim inim inletmiştir.

Ve hala zaman zaman devam etmektedir.

Zulmün, acımasızlığın, vicdansızlığın karanlık tabloları hala da devletin önemli bazı kurumlarının bünyesinde yaşamakta olduğu gibi yargının bünyesinde de yaşamaktadır.

* * *

Evet, iki gün önce 32 yaşındaki bir Yargıtay Hakimiyle ilgili, Vatan Gazetesinin 1. sayfadan manşetten verdiği haberin içeriğine bakıldığında “yargının yüz karası” demekten başka hiçbir şey denilemez.

Öte yandan Ankara 2. Aile Mahkemesinin Hâkimi İlhan Kadıoğlu’nun “Takdir(!)” kullanarak Danıştay’ın “Başörtülü olarak avukatların duruşmaya girebileceği” kararına rağmen sözde “Takdir” kullanarak, hukukun yargının üç önemli sacayağından birisi savunma ayağını hiçe sayarak, savunma hakkını elinden alarak mahkeme dışına çıkarması hukuk literatüründe rastlanabilecek böyle bir ayıbı bulamazsınız, Türkiye’den başka bir yerde.

Aynı zamanda yapılan araştırmalar sonucunda anılan hâkimin, meşhur ve malum YARSAV’cı olduğu ortaya çıkmıştır.

Bu tür batıl, çürümüşlük, yer yer Türk yargısında aranırsa rastlanabilir.

Ancak bu şekilde yargı kutsallığı zedelenebilir ve küçük düşürülebilir.

Yargının dokunulmazlığı arkasına sığınarak, çelişkili ve keyfi kararlarla karşılaşıldığı zaman “Hâkimin Takdiridir” diye sütten çıkmış ak kaşık gibi ortaya çıkıyorlar.

Oysaki hiçbir hâkim takdiri; hukukun, hakkın ve hakkaniyetin üstünde olduğu düşünülemez.

“Hâkimin takdiri” hep yasalar ve hukukun üstünlüğü paralelinde olmalıdır.

Nitekim aynı anlayış, yıllardan beri Güneydoğu’da özellikle Diyarbakır’ın bazı mahkemelerinde hala da varlığını sürdürmektedir.

Ta 28 Şubat 1997’lerden günümüze dek!..

Tümüyle olmasa bile yer yer devam etmektedir.

Örnek mi istiyorsunuz?

* * *

Evet, iki gün önce Diyarbakır Söz Gazetesi’nde yayınlanan “Manşetten” yazısı tüm çıplaklığıyla gerçekleri ortaya koymuştur.

Bugün de birinci sayfadan sürmanşetten “İşte bilirkişiye isyan çığlığı” başlığıyla verilen haber bu olayların birer delilidir.

Bahse konu İş Mahkemesinin hâkimesi, bunca pervasızca hareket ederek, keyfilikleri sürdürmeye devam ediyor.

Nitekim olayın canlı şahidi, Diyarbakır’ın ve Türkiye’nin sayılı inşaat şirketlerinden birisinin 20 bin liralık bir tazminat karşısında hala da 172 bin liralık teminat mektubunu derdest ederek, Yargıtay’ın kararlarına rağmen mektubu iade etmemekte diretiyor.

Biz, hukukun ve yargının temel ilke ve ahlak değerlerine yakışmayan bir şekilde böylesi keyfilik içerisinde davranan bir hâkimi kamuoyu nezdinde HSYK’ya bildiriyoruz.

Bakalım, sonuç ne çıkar?

Böylesine yargının bünyesindeki rahatlık ve keyfilik “Hâkimin Takdirini” “İlahi Takdirden” daha ön plana almak gibi görünüyor.

Zira Adli İlahide böylesine mezalimler ve hukuk dışı uygulamalar söz konusu olamaz.

Şerefiyle, izzetiyle bilinen bu kutsal yargı kurumunun, böylesi yanlış ideolojik anlayışlardan arındırılması gerekir.

Sayın Başkan Kılıç’ın düşündüğü gibi artık bu tabular yıkılmalıdır.

Saygılarımızla.

Diyarbakır Söz.