“YARGI ÖNCE KENDİ İÇİNİ TEMİZLESİN”?! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Bu ülkede rasgele herkes konuşuyor.

Ama her konuşan demek değildir ki doğru konuşuyor.

Zira görünen odur ki birilerinin konuşma tarzı; gerçek tarihe, kültüre, insan temel hak ve özgürlüğüne dayalı değil, şov yapmak, gösteriş yapmak, kirli ideolojisini insanlara enjekte etmektir.

Ve zırvalamak, boşboğazlık yapmak, hele hele siyasi platformlarda olsa apayrı bir şeydir.

Siyaset meydanlarına giren bazı siyasi partiler ve onların öncülüğünü yapan lider durumunda olanlar ne yaparsa yapsınlar, kendini tarihi CHP’nin bulanık siyasetinden kurtaramıyor ve onun etkisi altında kalıyor veyahut da işine öyle geliyor ki hani diyorlar ya “Kurt, dumanlı havayı sever” misali.

Onların taşıdıkları ideoloji hiçbir zaman demokratik olmamıştır ve olamaz da.

Hukukçuluk niteliğiyle kendini nitelendiriyorlar ise de inanın, batıl ideolojiden başka hukukun “H” harfini dahi bilmezler.

Hukuk demek, insan temel hak ve özgürlüğünü bilmek ve ona riayet etmek, benliğini, varlığını hukuk yolunda harcamaktır.

Eğer kirli ideolojilere veya bilinen tarihi komplo teorileriyle topluma suikast düzenleyenlerin gölgesinde yürüyerek, hukuku gukuka çevirenler varsa ki vardır, onlar hiçbir zaman hukukçu olamazlar, her ne kadar hukuk fakültelerinden diploma almışlarsa da, adalet cübbesini sırtlarına giymişlerse de, gerçek manada onların yeri dünya hukuk literatüründe yer alamaz.

Dünya hukuk literatürü, hukukun yalnız boş bir kavramdan ibaret değil, lafzın telaffuzundan değil, hakkın, hakkaniyetin, adaletin terazisiyle her şeyi tartarak ancak hukukçuluk vasfını taşıyabilir.

Eğer bu sayılan nitelikleri taşımıyorsa, aldatmacadan ibaret olur ki o da tehlikenin en kritik zemininde yürümüş demektir.

Zira Hukuku hakkıyla taşıyamayan, hukukçu da olamaz.

İsterse beş diploma sahibi olsun.

Eğer birileri hukukçu olarak kendini nitelendirip de hukukun uygulamalarıyla hukukun semtinden geçemiyorsa ve hukukçuluk kisvesiyle kendini lanse etmeye çalışıyorsa, o hukukçunun yükü çok ağır olur, taşıdığı sorumluluk da çok ağırdır.

O yüce İslam Peygamberi (s.a.v), bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurmaktadır:

“Bir insan, adaleti ve hukukun üstünlüğünü, hukuk manası paralelinde gerçekleştirmiyorsa, keyfiliğe ve ideolojiye dayalı adalet terazisini yamuk tutuyorsa, veyahut rüşvet ve rant paralelinde hukukçuluk adı altında yürüyorsa o insan kör bıçakla kesilen bir koyun gibi olur”

Bu Efendimiz (s.a.v)’in tespitidir.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Dün de anlattığım gibi CHP’nin altı ok ideolojisi paralelinde hukuk uygulaması yapılıyorsa, direk topluma ve ülkeye yarar yerine büyük zarar verir ve vermekte olduğu da zaman zaman kendini gösteriyor.

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan YARSAV eski başkanı Eminağaoğlu’na iki gün evvel şöyle seslendi;

“Haddini bil.

Bir taraftan hukukçuyum diyeceksin, bir taraftan orada konuşma yapmak isteyeceksin.

Sen kimsin?!

Bir defa haddini bil!

Sen illa burada konuşmaya çok meraklıysan, mensubu olduğun zihniyet seni de milletvekili yapar.

O zaman orada konuşursun, bunlar hukukçu filan değil, böyle bir provokatör anlayış ile buralara geliyorlar, o havayı da maalesef kirletiyorlar”

***

Evet, sevgili okurlar.

“HSYK’ya çekidüzen vermeyi ön gören teklifin, komisyonlardaki görüşmeleri yine olaylı geçti.

CHP milletvekilleri ve Yargı-Sen Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, görüşmeleri provoke etti.

Millet iradesini temsil eden vekilleri aşarak, komisyonda konuşma yapmak isteyen Eminağaoğlu, Başkan İyimaya’dan söz alamayınca şova başvurdu.

Elinde tuttuğu gazeteyle AK Parti sıralarına laf attı, vekiller ayaklandı, CHP’liler de tahrike destek verdi ve nihayet Eminağaoğlu dayak yiyince o salonu terk etti.

Bilindiği üzere CHP; hep tarihi yanlışlara, skandallara, antidemokratik hareketlere, hukuk dışı davranışlara imza atmaya devam ediyor.

Yalnızca bugün değil, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne dek bu topluma hep komplo teorileri hazırlamış, toplumu kaygan zemin üzerine oturtturmak istemiş, zorba kanunlarla milleti yönetmeye çalışmış, dayatmacı askeri vesayet ve darbeci cuntaların savunucusu olmuş ve bir türlü ellerini bu milletin yakasından çekmiyor.

Bela mı diyorsan bela, fitne mi diyorsan fitne, yalancı mı diyorsan yalancı.

Düşünmek lazım, gerçekten bu memleket nereye gidiyor?

Bu HSYK denilen kurumun atadığı nice hakim ve savcılar var ki adalet cübbesini giymiş, bazı hukuk fakülteleri sanki hatıra binaen diploma vermiş ve uyguladığı yargılama şekli ve verdikleri kararlar büyük bir tutarsızlık içerisinde olup, çelişkilerle dopdoludur.

Ama ne yapacaksın, buna takdir-i ilahi mi diyelim, yoksa sosyalist ve inkârcı bir düzenin takdiri olabilir ki her dalda yetişen önemli bazı bürokrat kesimler, hatta siyasetçiler bile gerçek mesleği mana anlamını taşıyamıyorlar.

Eğer AK Parti, HSYK’ya bir çekidüzen vermek istiyorsa, kimse bunu 17 Aralık karanlık baskınına teşmil etmesin.

Aslında kuruluş biçimi yine CHP’nin dayatmacı bir siyaset paralelinde kurulmuş ve kendileri gibi düşünen ya mezhepçi, ya sosyalist, ya şarapçı bir anlayışa bağlı adamlarını oralara atamıştır.

Bize göre iktidara düşen yegâne görev, ne yapıp yapıp bir an evvel bu HSYK’ya çekidüzen verdirip, anormal insanları değil, normal hukuk ekseninde yetişen ve hukuk bilimine sahip olan kimseleri oraya oturtturmaktır.

Oraya oturan her kim olursa olsun, gerçek bir hukuk mensubu olsun ki vicdanıyla, izanıyla, Allah’tan korkarak, o kutsal adalet koltuğunda otursun.

Aksi takdirde Türkiye, gerçek manada hukuk yörüngesinden çıkıp, batıl ve yanlış mecralara girmekten kurtarılamaz.

Allah korusun badireyi bekleyen bir Türkiye değil de gerçek adalet ve hukukun üstünlüğüne sahip bir Türkiye olmalıdır.

Bu itibarla diyoruz ki;

Yukarıda anlattıklarımız sakın, zinhar yanlış anlaşılmasın.

Ben adalet, hukuk ve yargı camiasının tümünü kastetmiyorum ve çok değerli hukukçuları tenzih ediyorum, bağımsız ve yansız hakim ve savcılarımıza ve verdikleri kararlara da saygı duyarız.

Hoşçakalın.

En derin saygı ve sevgilerimle.