28 Şubatın akıbeti!?

Sevgili okurlar

Bilindiği gibi tarihimizin parlak sayfalarını karalayan 28 Şubat süreci artık yavaş yavaş sonlandırılmaya yüz tutmaktadır.

Anlaşılan şudur ki;

Demokrasi, İnsan Hakları, Özgürlükler, İnanç ve Düşünce hürriyeti başta olmak üzere, sosyal, siyasal ve ekonomik alanda çağdaş modern bir yapı oluşmakta ve gelişmektedir.

Evet,

28 Şubat 1997’den günümüze kadar nerden bakarsanız 15 yıl gibi uzun bi süreç geçmiş.

O gün doğan bebekler bugün evlilik çağına gelmiş, yani “akla-karayı” seçebilir hale geldiler.

***

Hiç kuşkusuz ki;

Türkiye, hele ki 75 milyon insanıyla birlikte “o günün karanlık maceralarını” asla unutmaz/unutamazda!

İnanan bir toplumun inancına karşı tavır alan,

Tarihine karşı kin besleyen,

Kitabına ve kıblesine karşı tavırlar takınan güruh bir yapı vardı.

Toplumun alın terinden alınan vergilerle beslenip-palazlanlardı.

Ve sözüm ona kendilerine birer kurtarıcı kahraman unvanını takarlardı.

Ama velâkin, her halükarda kendilerine İsrail devletini “hami” kılarlardı.

Gizliden gizliye işbirliği içinde olan öylesine Generaller vardı ki, Genelkurmay başkanı olabilmek için Kudüs’teki ağlama duvarını mabet olarak seçerlerdi.

Gidip kemal-i huzurla eğilir ve ağlamaklı duruş sergileyerek icazet alıp Türkiye ye geri dönenlerdi.

Sonra da, “vesayetçi” bir kimlikle ülke yönetimini elde tutarlardı.

Ama bugün; o güruh yapının aktörlerinin hal-i pürmelâli ortada!

***

Zaten,

İhanetin, küfrün, inançsızlığın, İslam’a karşı kin beslemenin akıbeti de bu olmalıdır.

Bakınız,

Şeyh Sadi Şirazi’nin şöyle güzel bir vecizesi var.

Tabi bu vecize aynı zamanda ibretlerle ders-i ikmale sahip.

Sizlerle bu vecizesi paylaşmak istiyorum.

            Gürgizade gürk şevet

            Gerçi ba ademiyen büzürk şevet

Yani; Kurt yavrusu insanlar arasında büyüse bile yine Kurttur.

Güvenilmez!

Fırsat kollar, yakaladı mı, ihanetini ve hamlesini gerçekleştirir.

***

İşte başta ifade ettiğim gibi;

Toplumun kültürüyle, eğitimiyle, inancıyla yaşayıp büyüyen ama toplumun hiçbir yönüyle ortaklaşmayan hep mutlu ve kutlu kesimin içinde yaşayıp dikta rejimini yaşatan ve masum insanları inim inim inleten 28 Şubatın “BÇG”unun darbeci anlayışı bugün artık dünya nezdinde sorgulanmaktadır.

Bu milletin emeği, ahu-figanları artık onları yakalamış sorguluyor.

Gerçekten İnanan bir toplumun da yapması gereken budur.

***

Çünkü,

İnanan Müslüman bir toplumun 1500 seneden beri ciddiyetle üzerine eğilip yaşadığı “tevhid inancının” olmazsa olmazı olan Kitap ve Sünnetin getirdiklerini yaşamaya ve yaşatmaya tüm güçleri ile engel koyan bu darbeci keferetül fecereler’den, hesap sorması gerekir.

Ki bugün artık o hesap soruluyor.

Ve o ağır faturaları da ödemeye mahkûm olmuşlardır.

Malumunuz üzere dün 28 Şubat’ın bir numaralı ismi olan Emekli Genelkurmay Başkanı İ. Hakkı Karadayı gözaltına alındı.

Bilindiği gibi, Karadayı ünlü İsrail ağlama duvarının müdavimlerinden biri!

Doğrusu gözaltına alınması haberinin kamuoyuna yansıması, iki eksende yankı buldu.

“Şok” etkisi yarattığı gibi, büyük bir sevinçle de karşılanmıştır.

Özellikle, 28 Şubat sürecinin “hesabının” sorulması noktasında.

***

Şöyle ifade edersek,.

İnsanlık kaderi de buna tarih şahittir ki zalimlerin zulmü hiç bir zaman yanlarına kar kalmamıştır/kalmazda!

Bugün;

O karanlık ve Türkiye’nin en acısı süreci olan 28 Şubat’ın yargılanması, adalet önünde hesap sorulması bize göre çok sevindirici olup ümit vericidir.

Ki bu millet artık yeter deme günün geldiğinin bilincindedir.

***

Bakınız sevgili okurlar!

Buradan “Tevbe süresinin 29. ayetinin” yüce mealinin ana hedefini size sunmak istiyorum.

Yüce Allah c.c şöyle buyuruyor

‘Tüm tarih boyu yeryüzündeki Müslümanlara şöyle seslenmektedir.

‘Allah ve kıyamet gününe inanmayanlarla maddi ve manevi mücadele veriniz, gerekirse savaşın. O kimseler ki Allaha ve kıyamet güne inanmadıkları gibi Allah ve resulün haram kıldığı şeyleri de helal olarak lanse edip toplumu entrikalı yollarla, hedeflerinden şaşırtanlar hak dini kabul etmeyenler kulaklarını gerçeklere tıkayan münafıklarla savaşarak mücadele vererek meşru zeminde savaşın diyor.

***

İşte bugün o günün sahte kahramanlarının yaptıklarına karşı mücadele veren bu toplum artık hedefine odaklanmıştır.

Ulaşacak yola girmiştir.

Ancak ne var ki iktidarın Ergenekon’un, BÇG’nun generalleri ile yetinmeyerek bunların paralelinde bunlara brifingler veren o günün yargı mekanizmasındaki nice kilit noktaları işgal eden yargı mensuplarına da yönelmesi gerekir.

Sıranın onlara gelmesini istiyor!

Bu halk o yargı mensupları içinde aynı uygulamaları dört gözle beklemektedir.

Hani Anayasa Mahkemesinin o meşhur eski başkanı olan Yekta Güngör Özdenler, Yargıtay Cumhuriyet başsavcısı Vural Savaşlar, Abdurahman Yalçınkayalar, Nuh Mete Yükseller,  Nihat Çakarlar, Sabih Kanadoğulları gibi simalar...

Nerdeler?

Onların da bir an evvel yargı önüne çıkmaları gerek.

Ama ne çare ki uygulanmamakta!

Zira meslekleri gereği yargıda büyük bir meslek taassubunun varlığı söz konusudur.

Yahudileşen İsrail oğulları gibi hak ve adaleti kanunlar doğrultusunda değil zorbaların yanında tatbik etmektedirler.

Enderin saygılarımla hayırlı cumalar.