50 HAKİM VE SAVCIYA ÇETE İNCELEMESİ!?

Evet, sevgili okurlar.

Türkiye’de yıllardan beri adalet, hukuk ve yargının nerelerden yürüdüğünü ve kimlerin elinde olduğu tartışmasından kendini kurtaramamıştır.

CHP’li Mehmet Moğultay’ından tutun da, Dede Seyfi Oktay’ına kadar.

367’li Sabih’inden tutun, Ömer Faruk Eminağaoğlu’na kadar, Nihat Çakar’larına kadar ve daha kimlere kadar?

Türk adaletini, hukukun üstünlüğünü, karanlık ideolojiler paralelinde biçimlendiren nice nice hukukçuların var oluşu ve devletin kilit noktalarında yer aldıkları kimsenin meçhulü değildir.

Ne gelirse bu tür hukukun ve adaletin, bu tür insanların ve ideolojilerin elinden gelir?

Hukuk da, adalette böylelerinin elinde tersyüz edilerek gâh meslek taassubu ile yürümeleri, gâh adam kayırma hareketleri..

Pek tabi ki böylelerinin elinde daha neler icra edilmemiştir ki.

İşte bu bedbah durumla karşı karşıya kalan millet kendine hep şu soruyu soruyor.

“Bu işin sonu nereye varacak?" diye!

Toplumun bir kesimi gibi;

Biz, bir medya grubu ve iş çevresi olma hasebiyle çok acısını çektik.

Bizim gibi daha nice suçsuz, günahsız insanlar, suçlu olarak fişlendi ve damgalandı.

Ve nice ocaklar söndürüldü.

Özellikle yaşadığımız coğrafya, bir türlü kendini kandan, gözyaşlarından, ahu-eninden kurtaramamıştır.

Neden mi?

Bu işin nedeni belli..

Özellikle bizler Sistemle aynı anlayışı paylaşamadığımızdan!

Ve bizim gibi nice yöre insanları..

Sahte evrak tanzim edilmiş olmasından tutun da, rüşvet şaibesinden, adam kayırma ve meslek taassubuna kadar, kendini kurtaramayan özellikle bölgemizdeki bazı yargı erkinin mensupları tarafından böyle hukuk dışı uygulamalar yapıla gelmiştir.

****

Sonuç itibariyle zaman yüzde 99 haklılığımızı onayladı.

Bizim, yazdıklarımızda haber olarak manşetimize taşıdığımızın Yüzde 90’ı basın ahlak yasaları paralelinde yazmışız ve halkımızla paylaşmışız.

Tabii ki zülfiyara da zaman zaman dokunduğumuz için veya “İyi çocuklardır” diyenleri suçüstü yakaladığımızdan, yargı bir türlü meslek taassubundan ve kendi meslektaşlarını kayırmaktan kendini kurtaramadığı için; "bizi susturmaya" çalışmışlardır.

Hala da ne yazık ki, Türkiye genelinde olmasa dahi bu coğrafyamızda birçok yönüyle, yargı tam manasıyla adil olamamış ve yaman çelişkilerle dolu kararları vermiştir.

Yazdığımız gerçek haberleri ve özellikle devletin önemli kurumlarında bulunan bazı bürokratların yaptıkları usulsüzlükler ve yolsuzlukları kaleme aldığımızdan, zaman zaman yargı onların yanında yer almış ve antidemokratik, tarafgirane çelişkili kararlar vermiştir.

Bunun da hukuk çerçevesinde peşini bırakmamışız, o çelişkili kararları veren nice hâkim ve savcıları deşifre etmişiz, zaman zaman birileri hak ettiği cezayı da görmüştür.

Günü gelmiş, haklılığımız gün yüzüne çıkmıştır.

Ama hani diyorlar ya; Burası Türkiye, kimin eli kimin cebinde?

Deveye sormuşlar “boynun neden eğri” deve demiş ki; “Nerem doğru ki?”

Sistemin ne kadar antidemokratik bir yörüngede olduğu kimsenin meçhulü değil.

* * *

Bakınız, dünkü Yeni Şafak Gazetesinin birinci sayfasının sol alt köşesindeki habere dikkatinizi çekiyorum.

“50 Hakim ve Savcıya Çete İncelemesi”

Haber aynen şöyle devam ediyor;

“İstanbul’da düzenlenen bir operasyonda aralarında Kürt İdris lakaplı İdris Özbir’in yeğeni Nihat Ö.’nün de bulunduğu 7 kişi adil yargılamayı etkileme, zorla tahsilât ve kumar oynattırma suçlamasıyla gözaltına alındı.

HSYK’nın 100’den fazla dava dosyasını etkiledikleri iddiasıyla 50 hakim ve savcı hakkında inceleme başlattı”

Bu haber çok düşündürücüdür.

Bize göre 50 hakim savcı değil, 150 de değil, 550 de olsa yine abartılı değildir.

Çünkü bu milletin algısında ve kamuoyunun ilgisinde hep bu sorun söz konusudur.

Türk yargısı hala da CHP’li Moğultay’ların Adalet Bakanlığı dönemindeki uygulamaları, Dede Seyfi’nin bakanlığından günümüze dek yargı erki bugüne kadar karma ve karanlık ideolojiler yaşamıştır.

Antidemokratik, hukukun üstünlüğü paralelinde değil, tam tersine uygulamalar yapılmıştır, kilit noktalara atamalar sağlanmıştır.

Kamuoyunun merakla beklediği gerçek de budur.

Hepsinin bugün bu köşeye sığdırılması mümkün değil.

Ama çok ilginç, 2003’lü yıllardan 2006’lara kadar şikâyetçi ve müdahil olarak bulunduğumuz çok önemli 28 Şubat’ın tehlikeli amacı paralelinde gerçekleşen nice dosyalar maalesef adam kayırma, mesleği taassubu ile hareket etme gibi düşüncelerden dolayı dosyalarımız ele alınmamış ve raflara konulmuş.

Sonuç itibariyle 2006/19198 sayılı hazırlık dosyası her şeyi ele veriyor.

Bu dosyanın uğradığı kirli akıbette kimlerin yanında olduğunun gösterilmesi yeter de artar bile.

***

Bu nedenle Yeni Şafak Gazetesindeki “50 Hakim ve Savcıya Çete İncelemesi” haberi Türk yargısının "içerisine sızmış kirli insanların" gerçek yüzünü ortaya koymaktadır.

Bizim burada genel olarak hiçbir adil, vicdanına danışan, herhangi bir hakim ve savcıyı karalama ve küçük düşürme kastımız yoktur.

Olamaz da.

Ama “Görünen köy kılavuz istemez” misali gerçekleri yazmakta bir çekingenliğimiz de yoktur.

Zira haberin tümüne bakılırsa, inanıyoruz ki birçok yönüyle ileri sürdüğümüz eleştirilerimizden dolayı bizi haklı bulacaktır.

Ama her zaman söylediğimiz gibi olup bitenlerin peşini bırakmıyoruz ve kimlerin kimin yanında yer aldığını da mercek altına almayı ihmal etmiyoruz.

Elbette ki yazacağız, çizeceğiz, birilerini deşifre edeceğiz, hakkımızda verilen kararlara uyarız ve uymak zorundayız; ama hukuka ve adalete uymayan, sığmayan ve yakışmayan o kararlara karşı hiçbir zaman saygılı olamayız.

O da bizim tabii ki hakkımız.

Biz burada hiç kimseyi karalama düşüncesinde değiliz.

Hele hele küçük düşürüp, hor bakmak bizim defterimizde yazmaz.

Ama her şeyden evvel gazeteciliğimizi de arka plana atmayacağız.

Yazarız, çizeriz, kamuoyunu aydınlatmaya çalışacağız.

***

Ülkemizde oturup kalkan, yatıp uyanan herkesin, merakla beklediği gerçek; temel hak ve özgürlüklerin var olması, hukukun gerçek üstünlüğünün beklenmesi, adaletin ve kanunların daima güçlüden yana değil, güçsüzlerden yana tecelli etmesidir.

Bunun yolu da mevcut yargıdan, anayasadan ve hukukun üstünlüğünden geçiyor.

Ama bu ülkede ne yazık ki, beklenen her şey olduğu gibi tecelli etmiyor, gerçekleşmiyor, tam tersine başka yöntemlerle biçimlendirilerek tersyüz edilen uygulamalar milletin başına sorun oluyor.

Bu nedenle ülke; barış, kardeşlik, sevgi, birlik ve ittifak içinde yaşama gerçeğini yakalayamıyor.

Neden mi?

Yukarıda saydığımız erklerin ehliyetli insanların değil, ehliyetsiz insanların elinde hükümranlığını devam ettiği içindir.

Ehliyetli insanlar, gerçek manada hukuku, adaleti, temel hak ve özgürlükleri, gerçek adalet terazisinden geçirip ölçü ve mukayeselerini hukukun üstünlük paralelinde yürüttükleri zaman zaten sorun çıkmaz!..

En derin saygılarımla.