“FİKR-İ KAVMİYETİ TEL’İN EDİYOR PEYGAMBER!” (III)

Evet, sevgili okurlar.

Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi devletimizin, ülkemizin bütünlüğünün, milli birlik ve beraberliğimizin sağlanabilmesi için ve bu ülkede kardeşçe yaşayabilmek için, özellikle yakın tarihimizdeki olup bitenleri her daim gözden geçirmemiz lazım.

Dün de böylesi konulara değinmiştim…

Kendi milletine karşı dost görünüp de düşman muamelesini yapan hıyanet şebekeleri yıllardan beri bir habis ur gibi devletin de milletin de ve yönetimlerin de içine sızmış durumda.

Ortaçağ cahiliye kalıntısından kalan bu habis ur..

Ne yazık ki, ırkçılık, kavmiyetçilik taassubuyla gittikçe büyümüş ve büyümeye de devam ederek, bugünlere gelmiştir.

Nitekim; bundan 1500 sene evvel Ortadoğu, putçuluk ve vahşet cahiliyesi tamamıyla kavmiyetçilik taassubundan oluşarak gelmiştir.

O gün ne kadar koyu ve zifiri karanlık içerisinde büyüyen bir cehaletin varlığı söz konusu olmuş ise bugün de bir uzantısı yeryüzünde aynı haleti ruhiyeyi fazlasıyla taşımaktadır.

İnsanlar, öyle acımasızca bir hal ve davranış içerisinde yürüyorlar ki inanın sevgili okurlar, ormandaki saldırgan, vahşi canavarlar bile o kadar acımasızca saldıramıyorlar.

Yanli böylesi katliamları yapmazlar.

***                             

Zira bazı belgesel filmlere bakıyoruz ki Afrika ormanlarında ve büyük sahralarda aç kalmış Aslanlar, yavruları için Ceylanlara saldırırken bir Ceylanı yakaladığı zaman o an için onunla yetiniyor.

Birazını yiyor, yavrularını çağırıyor ve hemcinslerine geri kalanı bırakıyor.

Aynen onlar için kurulan o sofra(!) sağdan soldan gelen Şahinler, Kartallar, Akbabalar dahi faydalanıyor ve o Ceylan sofrasını oraya koymuş, o saldırgan Aslan karnını doyurup gidiyor.

Ancak bir aslanın bir günde, yüzlerce ceylana saldırıp, öldürdüğü görüşmemiştir.

Ama bakıyoruz ki bugünkü insanlık dünyasında hiç de öyle değildir.

Afrika ormanlarındaki vahşi canavarların kat be kat daha fazlasıyla işlenen saldırganlık, dünyayı insan kanına boğmuştur.

Özellikle İslam dünyası!..

İnim inim inleyen İslam dünyası sözüm ona BM Genel Sekreterliği büyük bir suskunluk içerisinde demagojik ifadeler kullanarak zaman kazandırmaya çalışıyor.

Bir hafta önce yine bir gazetede BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun’un ağzından çıkan şöyle bir ifadeyi okuduk:

“Her gün 840 milyon insan yatağa aç giriyor..”

Bu itirafıyla beraber ne yazık ki, insanlık dünyası üzerinden bu badireyi ve bu acımasızlığı kaldırmak için bir arpa boyu kadar da adım atmıyor.

Sormazlar mı, bu ne hal?

* * *

 

Hani çağdaş, temel insan hak ve özgürlüğü?

Hani Avrupa İnsan Hakları Beyannamesi ve o Beyanname paralelindeki uygulaması?

Bunlara baktığımızda, uygulamada karşımıza kocaman bir “HİÇ” çıkıyor.

Demek ki başta anlatmaya çalıştığım gerçek, insanlık dünyası makyajlı bir dünya üzerinde yaşarken, iç dünyası ise tümüyle çürümüş, vicdan yokluğu içerisinde o çürümüşlüğe devam ediyor.

Bu nedenle aynı bu köşeden dün de ifade ettiğim gibi, Türkiye’miz için önümüzdeki 3 yıl içerisinde yerel bazda olsun, Cumhurbaşkanlığı seçimi olsun ve TBMM seçimleri olsun, demokratik sistem içerisinde halk layık gördüğü insanları seçmek zorunda.

Ama ne var ki sistem vesayetçi bir sistem olma hasebiyle yakın tarihimizi bulandıran ve donduran vesayetçi bir anayasanın mevcudiyeti söz konusu.

Bu vesayetçi anayasa değiştirilmediği müddetçe, hiç kimse seçim propagandasındaki atılan nutuklarla toplumu kandıramaz.

Toplum, artık nice deneyimlerden geçmiştir.

Yerel seçimlere bakıldığında, hangi parti kimi getiriyorsa öncelikle ve özellikle çevresini, yakınlarını, “eş, dost, ahbap, çavuş” misali düşünürken kişisel rantını da unutmamakla beraber ön plana alıyor.

“Ben almam, cebime koy” misali sureti haktan görünüyorlar.

***

Netice itibariyle bir bakıyorsun ki vergilerle, cezalarla, halkı inim inim inletmiş ve büyük zararlara uğratmıştır.

Acımasız vergi ve hukuk dışı cezalandırmalarla kendi halkını üzmüştür ve ezmiştir.

Ama kitabına uydurmak kaydıyla..

Ne var ki başvurulacak, itiraz edilecek herhangi bir merci de yok.

Zira resmiyet mefhumunun varlığı söz konusu, ne olursa meşhur Mehmet Ağar’ın dediği gibi “Ne yaptıysak, devlet için yaptık”.

Buna rağmen kendini hukukun pençesinden kurtaramadı.

* * *

Vatandaş, bazı belediyelerin uygulamalarını beğenmediği için ve ona dayanmadığı için itiraz kaydıyla imzaladığı şeyleri, her ne kadar yürütmelerini durdurmak için idare mahkemelerine başvuruyor ise de genellikle o başvurular reddediliyor.

Yalnız sistem öylesine acımasız bir sistemdir ki;

Kamu iktisadi teşekküllerinin zaman zaman halkın üzerine hegemonyasını sürdürerek kene gibi kanını emmekten de geri kalmıyor.

“Altta kalanın canı çıksın” misali uygulamalar böyle antidemokratik hukuksuzluklarla devam ederken, 4-5 ay sonra yerel seçimler de kapımızı çalacak.

Bakalım, bu milletin şansına kura torbasından kim çıkacak?

En derin saygı ve sevgilerimizle.