“YARGI ÖNCE KENDİ İÇİNİ TEMİZLESİN”?!

Evet, sevgili okurlar.

Herşeyden önce;

Dün akşamki "Kandil" gecemiz ve günümüz kutlu olsun, mutlu olsun...

Tüm okurlarımızın da mübarek gece ve gündüzünü tebrik ediyoruz.

Allah, böylesine gece ve gündüzleri tüm "âlem-i İslam’a" ve bizlere de barış ve huzur içinde nasip eylesin..

Hayrından ve bereketinden mahrum etmesin.

O yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)’in yüzü suyu hürmetine, yeryüzü küfrün karanlığından, şirkin ve nifakın bataklığından, eli kanlı tağuti düzenlerden temizlendi.

Miladi yılın 571. gecesinde Mekke-i Mükerreme şehrinde dünyaya teşrif etmesiyle yeni İslam medeniyeti yeryüzüne dağıldı, yer küresi okşayıcı rahatlatıcı nefes aldı.

Tüm dünyaya, dosta, düşmana kendini kabul ettirdi ve miladi 610’da “bi'set” devri başladı.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Hira Dağı’nda ilk inen ayeti olan “İkra (Oku)” emir ayetiyle; beşeriyeti okumaya davet ederek, cehaletten ve tağuti düzenlerden kurtarmak üzere, yola çıkan o İslam Peygamberi, kısa bir süreç içerisinde yeryüzünün üçte birini İslamiyet medeniyetiyle donattı..

Çünkü bir rahmet Peygamberi olarak yani “Rahmeten lil Âlemin” olarak dünyayı Kur’an nuruyla ışıklandırmak üzere insanlara gönderildi.

Evet, gerçekten bu yüce ve kutlu doğum gecesi tekrar tekrar tüm İslam dünyasına hayır ve uğurlar getirmeye vesile olsun.

* * *

Sevgili okurlar.

Tüm bunlara rağmen ne çare ki bu ümmet, bir türlü tüm beşeriyetin önderi olan o büyük İslam ve insanlık Peygamberine layık olamadı.

Çünkü ümmet olarak yolunu takip edemedik, izinde yürüyemedik, Kur’anı, kalbi ve ruhi derinliklerimize yerleştiremedik, kendimizi ona bir türlü uyarlayamadık.

Bu nedenle 23 yıl gibi çok kısa bir süreç içerisinde Medine’de yüce bir İslam devletini kuran o yüce ilahi önder, ne yazık ki bugün ona intisap eden bir ümmet vasfını ne derecede taşıyabiliyor, diye kendi kendimize bu soruyu sormadan, düşünmeden edemiyoruz.

İşte, bakın sevgili okurlar.

Hali âlem meydanda…

Birileri çıkıp İslamiyet adına bu mübarek gecede Bosna Hersek’ten açık saçık bayanlardan oluşan müzik korosunu Türkiye’ye getirip, başı açık, kolları, göğüsleri açık kadınlarla Resulullah’ın adını anarak, geceyi kutluyorsa, vay halimize demekten başka diyeceğimiz bir şey yoktur.

Bu ne kozmopolitlik, bu ne devşirmelik?

Ve nereden çıktı bu "rezalet" durum, demekten insan kendini alı koyamıyor.

***

Sevgili okurlar.

İşte kozmopolitliğin diğer bir versiyonu da Suriye, Mısır, Irak, Afganistan, Filistin, Kuzey Afrika ve daha nice İslam ülkelerinde yaşananlar?

Bugün küfrün, şirkin ve nifakın hegemonyası altında inim inim inlerken bunu Müslüman olarak görmezlikten gelip, nefret duygularımızı bile doğru dürüst ortaya koymuyoruz/koyamıyoruz..

Ve utanmadan da “o yüce Peygamberin ümmetiyiz” demekten de geri kalmıyoruz.

***

Evet, sevgili dostlar.

Yıllar öncesinde İsrail’in devlet lideri durumunda olan eli kanlı, Siyonist Ariel Şaron, üç seneden beri ölümle pençeleşirken dün ölüm haberini aldık.

İnanın ki sevgili okurlar.

Bu eli kanlı canavarın ölümünü duyar duymaz, zaten kanımca yaşı da 70’li yıllarda olması gerekir.

Hemen Efendimiz (s.a.v)’in şu ilkeli ve mecazi ifadesi olan “70 seneden beri yuvarlanan bir taş, cehennemin derinliklerine yeni ulaştı” Hadis-i Şerifi aklıma geldi.

Bir gün Efendimiz (s.a.v), bir mecliste otururken, aniden büyük bir gürültü duyuluyor..

Ve, soruyorlar kendisine:

“Ya Resulullah bu ne ses, bu ne gürültü...”

Efendimiz buyuruyorlar ki:

“70 seneden beri yuvarlanan bir taş, cehennemin derinliklerine yeni ulaştı...”

Kısa bir süre sonra bir adam geliyor.

Efendimiz (s.a.v)’e falanca mahallede "70 yaşında bir münafığın" öldüğünü bildiriyor.

O zaman o yüce Peygamber diyor ki:

“Demin size anlattığım 70 seneden beri yuvarlanan taş, Medine’nin falanca mahallesinde bulunan 70 yaşındaki bir münafığın ölümü olarak kastetmiştim”

İşte, eli kanlı Siyonist Ariel Şaron, yıllar öncesinde Lübnan’da Sabra ve Şatilla kamplarını basarak üç bin beş yüzden fazla masum ve günahsız Filistinliyi katletmişti.

Bu büyük katliamdan sonra adı “Buldozer Kasabı” olarak anılmaya başlanmıştı.

O eli kanlı kasabın, bugün Allah huzurunda o üç bin beş yüz masum, maktul ve mazlum insanla hesaplaşma günü!

Günümüzde özellikle Türkiye’mizde ve tüm İslam dünyasında tağuti rejimlerin ve inkârcı düzenlerin bünyesinde öylesine ajan ve piyon insanlar vardır ki devletin birçok kurum ve kuruluşlarına sızmış veya sızdırılmış, kimliksiz Ariel Şaronlar vardır.

Ki bu devletin hem nimetlerinden faydalanarak, hem de güzel havasından teneffüs ederek, yaşamakta oldukları hepimizin malumudur.

Ama ne yazık ki yıllardan beri batıl ve inkârcı, sosyalist, komünist, masonik bir anlayışla devletin önemli kurumlarını ele geçirmişlerdir.

Öylesine zorbaca hareket ediyorlar ki milli iradeyi elinde tutan meşru bir hükümete zaman zaman kumpas kurarak, adeta çetevari bir biçimde devlete el koymak istemişler/istiyorlar.

Bu Mossad güdümlü İsrail çetesi durumunda olan kimlikler ve anlayışlar, hala da devletin önemli kurumlarının başına yerleşmiş ve çetevari cunta tipi hareket etmektedirler.

Bu ise TBMM’nin çalışma azmini de kırarak zaman zaman CHP’nin kanadı altında meclisi çalıştırmamak için elinden geleni yapıyorlar.

**

Örneğin;

HSYK denilen yargının en üst seviyesi durumundaki kurum!

Yıllardan beri CHP ideolojisi paralelinde, cunta tipi çalışmalarıyla, mezhepçilik anlayışıyla, meşhur YARSAV’cılarla ittifak halinde yola çıkmakta olup, işbirliği yaparak meşru hükümeti çalıştırmama gayreti içindeler.

Hükümetin ne yapıp yapıp bu hileli düzenin hilebaz oyuncularını kesinlikle ayıklaması gerekir.

Tüm samimiyetimle ifade edeyim ki bu çetevari çalışan HSYK ve onun paralelinde düzenbazlık yapan YARSAV’ın eski başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, tüm şaibeli geçmişiyle bilinen bu kişi hiçbir resmi sıfatı olmamakla beraber, meclis çalışma komisyonu içine girerek, kavga çıkarmak isteyen bu insan hakkında meclis neler düşünüyor acaba?

Dokunulmazlığı olmamasıyla beraber, elini kolunu sallayarak, meclise girer, meclis komisyonu koridorlarında dolaşarak, HSYK ile ilgili düzeltme yasası çıkarmamak için elinden geleni arkasına koymuyor.

Kışkırtıcı hareketiyle komisyonu birbirine düşürüyor, üyeler yumruklarla birbirine saldırmak suretiyle meclisin ortasında terör yaratılıyor.

İşte bu hareketle yola çıkan anlayış, bu ülkeyle alay edercesine kirli emellerine ulaşmak üzere ajanca çalışan tipleri kullanmaktadır..

Tüm bunların yanı sıra şimdiye kadar muhafazakâr, sağcı, milliyetçi vasfıyla yola çıkan, kendini cemaat medyası olarak tanıtmaya çalışan bir medya grubu var ki bunların yaptığı edepsizlikler gerçekten ayyuka çıkmıştır.

Artık bu millet ne onlara, ne cemaatlerine, ne de bu hareketleri himaye eden liderlerine güvenmemekle beraber, itibar da etmez.

Zira liderleri durumunda olan birisi çıkıp “Allah bana kıyamet gününde şefaatçilik diye emir verirse, ben ilk olarak Ecevit’e şefaat ederim” diyen bir insanın cemaatinin neresine güvenecek bu halk.

Bu anılan medya CHP ile işbirliği içinde olup, HSYK’cı YARSAV’cıların yanında yer almaları, bize göre en azından katil Ariel Şaron kadar tehlikelidir.

***

Yıllardan beri kendini İslamiyet’le, muhafazakârlıkla, cemaatçilikle, tanıtıp, milletin bütçesinden katrilyonlarca sermaye biriktirip, İslam davası savunma adıyla yola çıkmışsa ne oluyor da bugün İslam düşmanlığı yapan ekiplerle işbirliği içine girip, milli iradeye sırt çevirmiş durumdadır.

Bize göre bu ülke insanına, inanan kesimlere ve milli iradeye karşı kurulan tuzaktan başka hiçbir şey değildir.

Hükümete düşen ve hiç zaman kaybetmeden, hemen yürürlüğe sokulması gereken olay; öncelikle ve özellikle derhal yasa düzenleyip, HSYK yasasını çıkarıp, yeni bir düzenleme getirmek suretiyle bünyesinde cunta gibi çalışan bazı hukuk baronlarını hak ettikleri yere getirmeleri gerekir.

Zira Başbakanın dediği gibi “Bu ülkenin selameti ve refahı için öncelikle başta yargı olmak üzere devletin önemli kurumlarının kendi içini temizlemesi lazım”

Eğer yargı içini temizlemezse demokratik hukukun üstünlüğüne inanan bir yargı olamaz.

Ne yazık ki 27 Mayıs’çı yargıç ve savcıların durumuna düşmeleri de kaçınılmaz olur?

Veya da yeni İstiklal mahkemelerinin hortlatılmasıyla, yargı o duruma girme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir?

Aksi halde Türkiye; her zaman için hükümetiyle, devletiyle, milletiyle hep birlikte böylesine yamuk anlayışlar tarafından kurulan kumpaslarla karşı karşıya kalacaktır.

En derin sevgi ve saygılarımla.