ABUSEN KAMTARİRA?! (Asık, çirkin yüz)

Evet, değerli can dostlar.

Gerçekten diyorlar ya tarih tekerrürden ibarettir, aynen de öyledir.

Çünkü zaman olayların en büyük müfessiridir.

Yani zaman gerçekleri açıklayan en büyük tefsirdir.

Bu nedenle bugünkü Türk basınında ve Türkiye kamuoyuna yansıtılan olay hem de manşetlere ve sürmanşetlere taşınan “12 Eylül” olayıdır.

Ve gerçekten tarihi bir vakadır.

Gerçekten tüyler ürperten bunca mezalim 32 sene sonra olsa dahi ne kadar kabuk değiştirse, zamanın sarsıntılarına uğrasa bile tıpkı toprağın altında saklanan çekirdek misali, gerçekler ve hakikatler, hesap sorma noktasında toprağı çatlatarak filizlenmektedir.

Hak, hukuk hiçbir zaman Allahû Teâlâ’nın levhu’l mahfuzunda, kudret kaleminde kayıt altına alınan ne ise o gün yüzüne çıkacaktır.

Tıpkı günümüzde de aynı olaylar geç bile olsa su yüzüne çıkacaktır.

Zulüm, zulümdür.

Karanlık demektir, gölgelenmek demektir.

Mazlumun ahı daima zalimi yakalatmıştır, hem de suçüstü!

***

12 Eylül döneminin karanlık tablosu insanlarımızın mazlum ve mağduriyetlerinden gelen feryad-u figanları ne ise, Cumhuriyetin altı oklu rejiminin döneminde de, aynı mezalim yaşatılmıştır.

Aslında;

12 Eylül o dönemin bir uzantısıdır.

Ve tağuti şiddetin bir yansımasıdır.

Bakınız;

Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor;

“Evet, dinsizlik hüküm ferma olduğu o dehşetli devirde din ehli (inanan kesim) terzil edilmeye çalışılıyordu (aşağılanıyordu).

İşkencelere maruz kalıyordu, hatta Kur’an-ı Kerimi dahi tamamen kaldırmak ve Rusya’daki gibi dini akideleri tamamen imha etmek düşünülmüş.

Fakat millet-ı İslamiyece bir aksül ameli netice verebilmesi ihtimali ileri sürülünce bundan vazgeçilmiş, yalnız şu karar alınmıştı:

Mekteplerde yaptıracağımız yeni öğretim usulleriyle yetişecek Gençlik.

Kur’an’ı ortadan kaldıracak ve bu suretle milletin İslamiyetle olan alakası kesilecek.

Bütün bu dehşetengiz planları çeviren o müthiş fitnenin membaları şimdiki dini inkişaf muarızı ve düşmanları olan harici dinsiz cereyanların reisleri ve adamlarıdır."

Evet, nurun milleti içerisinde meydana getirilen o dehşetli hadisenin iç yüzünün tafsilatını, istikbalin hakikatperest talihlerine ve bunları şimdiki demokrat idaredeki serbestiyetiyle bir derece neşretmekte olan İslam Türkiye muharrirlerine havale ediyorum (Türk medyacılarına).

Bizim vazifemiz yalnız ve yalnız iman ve Kur’an gerçekleriyle meşgul olmaktır.

Biz yalnız ve yalnız iman ve İslamiyet cereyanındayız.

***

Bakınız;

O dalalet ve zındıkanın en azgın devrelerinde Bediüzzaman Saidi Nursi bile daimi nezaret ve tarassut altında olmuştur.

Ve böyle müthiş ve pek çok ağır şerait içerisindeydi.

Nemrutların, firavunların, şeddadların ve Yezidilerin yapmadığı zulümlerin enva-i Bediüzzaman’a yapılıyordu.

Yirmi beş sene böyle devam etti Bediüzzaman.

O zaman;

Âlemi İslam maddeten fakirdi ve müstevliler esaretinde bulunuyorlardı.

Bütün gizli fesat ve dinsizlik komiteleri hem Türkiye’de hem âlemi İslam’da müthiş faaliyetler yapıyor ve taraftarları onları destekliyor ve hepsi de İslamiyet aleyhinde ittifak ediyorlardı”

***

Bize göre ne kadar ittifak ederlerse etsinler bir şey çıkmaz.

Bakınız, Trakya’dan bir şair neler yazıyor;

“Ne mümkün zulüm ile beydad ile imhayı hürriyet

Çalış vicdanı kaldır muktedirsen ademiyetten

Elbette ki doğacaktır bir gün şemsi hakikat

Hep böyle mi kalır bu zulmet-i âlem”

İşte “12 Eylül”ün Türkiye âlemini zulmetine, karanlığına kaplayıp duran nemrutlaşmış anlayış bugün yanına yaptıkları kar kalmadı.

Adaletin vicdanlı terazisine havale edildi.

Düşünün, Türkiye nereden nereye geldi?

Üç yüz elli den fazla general tutuklu veya tutuksuz olarak bugün Türkiye’de sorgulanıyor, hem de vesayetçi generaller bunlar.

Bunu milletin geleceğine müjdeleyici bir unsur telakki ediyoruz.

Birkaç gündür kamuoyu ayakta “mübarek gibi adliye huzuruna getirin diyor” halk.

Yani “12 Eylül” davasına müdahil avukatların talebi damgasını vurdu?

Duruşmaya gelmeyen Evren’in Mısır diktatörü Mübarek gibi kafeste getirilmesi isteniyor.

Demişler ya “Zulüm ile abad olanın sonu berbattır”

***

Star Gazetesi manşetinde şöyle diyor;

“BUGÜNLERİ DE GÖRDÜK”

“12 Eylül cuntasına demokrasi ve hukuk önünde hesap soran tarihi dava başladı.

Çocuklarını, yakınlarını kaybeden, işkence gören her kesimden binlerce darbe mağduru Evren ve arkadaşlarından hesap sormak için Ankara Adliyesine çağırdılar”

Evren’in şu yüzüne bi bakın.

Gerçekten hayatında Abdest suyu yüzüne değmemiştir.

Çünkü abdest suyu yüzüne değmeyenlerin yüzleri kendini gösteriyor.

Mücrimler (suçlular), en son mahkeme huzurunda sanık masasında oturacak ve “sanık kalk ayağa” denilecek.

Bize göre ibreti âlem olsun diye bu mücrim ve kara yüzlere bir an evvel ne gerekiyorsa yapılmalı.

12 Eylül darbesinin mimarları Evren ve Şahinkaya ilk duruşmaya gelmedi.

Yeni Şafak gazetesinin başlığı ise şöyle;

“Şükür bugünü gösteren Allah’a”

Türkiye, idam edenler, işkenceler ve cinayetlerle milyonlarca vatandaşına unutulmayan acılar yaşatan 12 Eylül’ü sanık sandalyesine oturttu.

Tarihi günde, iktidarından muhalefetine, sağcısından solcusuna her kesimden binlerce kişi darbecilerden hesap sormak için adliyeye akın etti.

32 yıldır bu günü bekleyen mağdurlar, acılarını tazelerken, teselli buldu.

İşte “sanık kalk ayağa” diyen hâkim.

Ne mutlu o hâkime ki bunu diyebiliyor ve bir toplumun açıklanmayan ifade tarzına açıklık getiriyor.

Dört buçuk asırdan beri İslamiyet’in birliği ve beraberliği fedakâr ve cesur cami ve taraftarları olarak yaşamış ve dini ananesiyle sadakati gayeyi hayat bilmiş olan Kürtlere 12 Eylül zulüm abidesidir.

***

Gelelim;

Yazımıza başlık olarak kullandığımız ifade "Abusen Kantarira".

Anlamı şudur;

Yani zulmün karanlık çirkin yüzü bu dünyada dahi "zalimin" yüzüne yansıyacaktır.

Bu çirkin görüntü ne kadar; "suçluluğun" alâmetifarikası ise, fiziksel olarak yüzlerine yansıyor ise de.

Aynı biçimde;

İmanla, merhamet ve şefaatle yaşayan insanların yüzüne de, "abdest suyu yüzü hürmetine", nuraniyet ve aydınlık olarak yansımaktadır.

Her iki görüntü de;

Bugün 12 Eylül davasında, "yüzleri" açık bir şekilde yansımaktadır.

Evren'in yüzü ne kadar çirkin ise,

Berfo Ananın yüzü de o kadar nurlu ve mutludur.

Hayırlı cumalar.

En derin saygılarımla.