ADAMINA GÖRE ADALET DÜŞÜNÜLEMEZ AMA?!!

Sevgili okurlar.

Bilindiği gibi hukuk ve adalet literatüründe geda ile padişah birdir. Yani köle ile sultan adalet terazisinde ve hukuk literatüründe bir seviyede tartılır.

Bilimsel tarihi gerçeklere dayanmak üzere; başta yüce İslam hukuku olmak kaydıyla Bolşevizm ve Yahudi hukukundan başka diğer tüm sistemler eşitlik ister.

Yahudileşen İsrail devletleri ve onlardan türeyen Bolşevizm, komünizm hariç tüm inançlar yeryüzünde hep aynı paralellikte uygulana gelmiştir.

Ne yazık ki bizim ülkemizde siyasilerimizin de özellikle muhalefetin dayatmaları sebebiyle hukukun gerçek literatüründe yaşamasını istemiyorlar veyahut görmezlikten geliyorlar.

İllaki adaleti hakkaniyete, kanunlara dayalı değil güçlüye, üniformaya, makama, şahıslara yönelik uygulamak isterler.

Bu ise hukuk ve adalet duygularına tamamıyla aykırıdır.

Bakınız, ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu özel mahkemelere, özel savcılara karşı gittikçe hırçınlaşıyor.

Adet ta Adalete meydan okuyor?

Özel mahkemelerin hâkimlerine, yargıçlarına ve savcılarına hakaret vari konuşmalar yapıyor.

Buna karşı tabiatıyla elbette ki dayanamayan Silivri Başsavcılığı hemen harekete geçerek, "hukuku ve adaleti" işlemek üzere dokunulmazlığının kaldırılması için adalet bakanlığına fezleke yazıyor.

Vay sen misin yazan!

CHP kendi liderlerini sütten çıkmış ak kaşık gibi koruma altına alarak, hem hükümete hem de yargıya meydan okuyor.

Öbür yandan emekli Org. İlker Başbuğun tutuklanması Sayın Başbakan dâhil olmak üzere tüm parti liderlerini de rahatsız etmiş gibi görünüyor.

Neden mi?

Zira iki sene Genelkurmay Başkanlığının görevini icra etmiş bir insan artık kıyamete kadar mutlak bir dokunulmazlık zırhında olması gerekir dercesine onu tutuklayan yargıyı topa tutmuşlar.

Başbakanın dünkü medyaya verdiği beyanata bakın.

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğun tutuklanmasıyla ilgili Başbakan şöyle diyor;

Arzumuz tutuksuz yargılama.

Ancak,

Türkiye halkının arzusu da bir Genelkurmay Başkanı hiçbir zaman kendi milletinin milli iradesine komplo teorileri hazırlamamasıdır.

Devletin ona vermiş olduğu görevi ve o yüce makam ve üniformasını, layık olduğu bir seviyede tutması gerekir.

Görevi boyunca halk, ondan dürüst olma gerçeğini beklemekte ve arzu etmektedir.

Oysaki orta yerde görünen dokümanlar ve deliller muvacehesinde hiç de öyle değildir.

İnternet Andıcı.

Darbeyi hazırlamak, hükümeti devirmek, anayasayı ortadan kaldırmak, internet üzerinden irticayla mücadele eylem planını gerçekleştirmek isteyen Ergenekon darbeci andıç, tümüyle İlker Başbuğun direktifi altında gerçekleştirilmek istenmiştir.

Ki, her şey orta, yerdedir!

Peki, buna rağmen neden; tüm siyaset platformu Genelkurmay Başkanlığı makamının kutsiyetini kişilerin şahıslarında görme hatasını yaşıyorlar.

Sayın Başbakan her ne kadar konuyla ilgili yasal süreç başladı, herhangi bir değerlendirme yapmam uygun olmaz. Ancak iki yıl beraber çalıştığımız bir mesai arkadaşımızdır ve burada tutuklama yoluyla değil de tutuksuz yargılama bizim her zamanki arzumuzdur, bunun da süratle neticelenmesi şahsımın ve partimin arzusudur.

Bunu isabetli bir yol olarak görmüyoruz demesi bize göre yargıya karşı bir nevi dayatmadır.

Ve bağımsız yargıyı etkileme olmasa dahi hükmen bu açıklama onu ifade etmektedir.

Diğer yandan;

Ana muhalefet partisi olsun, MHP lideri olsun, nerdeyse meclisin çatısı altında" gök kubbesini" kaldırırcasına bar bar bağırıyorlar.

İnanın, herhangi birisi olsa ne Başbakan ve ne de diğer siyasi parti liderleri kesinlikle hiç umursamazlar ve onu savunmayı akıllarından geçirmezler.

Oysaki yıllar yılı bu milletin bütçesiyle beslenen generaller keşke milletine karşı, ülkesine karşı dürüst olsaydılar.

Elbette ki bugün bu badireyle karşılaşamayacaklardı.

Keşke zaman zaman ordu evlerinde geceler tertip edip şarap şişeleriyle eğlenip o masaların üzerinde irtica eylem planlarını planlamasaydılar.

Ama heyhat ne çare ki TSK bünyesinde bir yere gelebilmek için öncelikle karanlık kurulların direktifleriyle İsrailin ağlama duvarına gidip orda icazet almaktır

Geldikten sonra; ülkenin, milletin bekçisi, kollayıcısı ve koruyucusu olma anlayışıyla değil, bilakis milletin tarihiyle, inancıyla, kültürüyle, diniyle mücadele etmeleri ve Ezan-ı Muhammedinin orijinal cümlelerini tağyir, tebdil etmekle görevlendirilmeleri uğraşmaları tarih sayfalarına geçmiştir.

Halkın inandığı ve bağlı bulunduğu İmam Hatip okullarını, ilahiyatları, cami ve cemaatlerine karşı İsrail siyaseti paralelinde tavır almamış olsaydılar.

O zaman bu halk da aynen siyasi liderler gibi düşünürlerdi.

Altı oklu CHPnin lideri Kılıçdaroğlu meclis kürsüsünde aynen şunları söylüyor;

Şimdiye kadar her şeyi anladık da ama bir Genelkurmay Başkanının terörist olacağını hiç düşünmedik.

Eğer Genelkurmay Başkanımız teröristse Başbakanımız nedir? diye alay edercesine arzı endam ediyor.

MHP lideri Bahçeli ise Genelkurmay Başkanı eğer terörist ise İmralıdaki caniye ne diyorlar? diye yanlış mukayeselerle hep gaf yapmaktan kendini alıkoyamayan siyasetçiler daha bu memleketin üzerinde ne zamana kadar yanlış anlayışlarını sürdürecekler.

* * *

Bakınız sevgili okurlar.

Stardan Ahmet Kekeç şöyle diyor;

İlker Başbuğ tutuklanınca sevinçten havalara zıplamadım, zil takıp oynamadım.

28 Şubatçı refiklerim gibi işte bu, işte bu diye höykürmedim.

Üzüldüm mü?

Koskoca ordunun içine düştüğü ya da düşürüldüğü duruma üzüldüm.

İşi askerlik olan en üst düzey komutanın üzerine vazife olmayan işlerle uğraşmasına.

"Kâğıt parçası ve boru tartışmalarını hatırlayalım.

Ve nihayetinde darbecilik suçlamasıyla yargı karşısına çıkarılmasına üzüldüm.

Başbuğ ile ilgili düşüncelerimi ve şahsi gözlemlerimi dün yazmıştım, tipik darbeci paşa görüntüsü vermiyordu, sözleri ve davranışlarıyla darbeyi bir seçenek olarak sunmuyordu.

Darbe gibi kötü işlere tevessül edecek en son asker izlenimi uyandırıyordu; ama darbeciliği tescillenmiş personel ile ilgili de bir şey yapmıyordu

Deneyimli kalemlerden yine efsanevi yazar Fehmi Koru ise; Başbuğun samimiyetine Büyükanıt tanıklık edebilir başlığı altında şöyle diyor;

Org. İlker Başbuğun saatler süren sorgulamasından gazetelere yansıyan ifadeleri dönüp yeniden okuyunca içime bir kurt düştü, ya gerçeği söylüyorsa!

Ne cevap vermişti Başbuğ savcılara?

Lav silahı için boru, irticayla mücadele andıçı için kâğıt parçası dediği hatırlatıldığında, ben Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkanıydım.

Komutan olarak TSKya moral verme, iyi niyetle yapılmış açıklamadır.

Peki ya darbe amacıyla bazı çalışmaların karargâhta yürütüldüğü ihtimaline karşı verdiği cevap şöyle;

Benim böyle kötü bir amacım olsa 700 bin kişilik gücü elinde tutan bir komutan olarak bunu yapmanın başka yolları da olabilirdi

Biz de Başbuğun özel savcılara vermiş olduğu bu beyanatı karşısında dün köşemde de ifade etmiştim.

TSKnın camiasına gerçek dışı moral olmaz.

Aslında TSKnın bu tür andıç ve Ergenekon anlayışları paralelindeki moral ya birliklerdeki eratlara karşı dansöz oynatıyorlar ve irticayla eylem planı için geceler tertipleyip şarap şişeleri devirirlermiş diye dün açıklamıştım.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Her zaman sizlerle paylaşmak istediğimiz yakın tarihimizin gerçekleri ile Türkiyede güçlünün güçsüze karşı dayatma eylem planları daima hükümran olmuştur ve geçerliliğini bir türlü yitirmemiştir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde oluşa gelen darbeler, andıçlar, cuntacıların varlığı artık inkâr edilecek bir şey değil ve keza milletin hizmetinde görev yapması gerekirken tam tersine milletin aleyhine kendileri tarafından gizli planlar hazırlanmıştır.

Tüm bu söylediklerimizi kanıtlayan, tarihi gelişmeler hep bizi haklı çıkarmıştır.

Dünkü Şemdinli davasında yine karar çıktı.

Büyükanıtın iyi çocuklardır dediği JİTEMciler adaletin pençesinden kendilerini kurtaramadılar.

Derin devletin suçüstü olduğu Şemdinli davasında tutuklu yargılanan Astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile itirafçı Veysel Ateş yeniden 39 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı

Bu yepyeni bir gelişme!

Ama yazı uzun olmasın diye devamı yarına bırakıyoruz.

Saygı ve sevgilerimle.