AHTAPOTUN YETMİŞ KOLU!?

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi bugünlerde revaçta olan hareket BDP’nin demokratik(!?) newroz gündemidir.

İyi niyetli(!?) hareket bize göre kapsamlı bir kirlenmeye çekilen şal kamuflajıdır.

Yoksa durup dururken devletin de, gelen giden hükümetlerin de 21 Mart günü newroz kutlamaları mutat olarak yapılırken üç gün öncesine almak isteyen BDP’nin şahlanması hiç de hayra alamet değildir.

Her halükarda der demez hal hareket ve davranışlarıyla kendini ele veren BDP kamuoyu nezdinde kışkırtıcı oyunlarıyla bir yerlere gelmek istiyor ise de muhafazakâr kendini bilen kamuoyu bunun farkında.

Ama olayın aslına bakıldığında BDP’nin bir siyasi parti olarak PKK terör örgütü ile beraber attıkları adımlar gün gibi aşikâr.

Demokratik siyasi bir parti olarak kendilerini lanse eden ve bu unvanla TBMM’nin çatısı altında rahatlıkla siyaset yapan bu siyasi partinin yaptığı antidemokratik her eylemin sorumlusu kendileri değil, tutarsız yamuk duran iktidar partileri ile meclis çatısı altında bulunan muhalefet partilerinin ta kendileridir.

Anılan bu partinin yalnız newrozla ilgili değil tüm günlük siyasi hareketi bünyesinde aşırıcılık taşımakta, kışkırtıcı politika gütmekte olduğunu “sağır sultan” dahi bilmektedir.

Her ne kadar zaman zaman Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hiddetlenerek “Dostlar alışverişte görsün” misali kızgınlık ifade eden konuşmalar yapıyor ise de bize göre hiç de göründüğü gibi değildir.

Yalnız bugüne münhasır değil.

AK Parti iktidarının 10 yıllık süreç içerisinde özellikle Güneydoğunun AKP’li milletvekillerinin birçoğu BDP’lilerle sıkı fıkı bağlantılı olduklarını hatta yeri gelmiş beraber çalıştıkları kimsenin meçhulü değil.

Bu tür politikalar “Tavşana kaç, tazıya tut” misali kamuoyunun dikkatinden de kaçmıyor.

Bakınız, BDP’nin newroz kutlamalarının 18 Mart’tan başlaması hareketinin yanı sıra yine Diyarbakır’da bulunan Günsiad (Güneydoğu Sanayici İşadamları Derneği)’nın organizasyonuyla Çırağan Sarayı’nda newroz resepsiyonunun aynı günde yapılması apayrı bir alâmetifarikadır.

Zaten her halükarda Günsiad kendisini ele vermekten bir türlü kurtaramıyor.

Keza yandaş ticari kuruluşlar da öyledir,

Kürt burjuvazisini bünyesinde toplayan Günsiad tarafından dün akşam İstanbul Çırağan Sarayı’nda newroz resepsiyonunda bulunan renkli ve karma toplantı çağrısı her şeyi anlatmaktadır.

Bu memlekette kimin ne yaptığını ve ne derecede ahlaki çöküntüler içinde olduğunu ahtapotun yetmiş kolu gibi her alana kol  atma becerisinde..

Bukalemun gibi renk değiştiren ve her kulvarda oynayan bölgenin maskeli birçok işadamı kamuoyu tarafından biliniyor ve takip ediliyor.

Ama bunu da bilmiş olalım ki bu tür renksiz ve belirsiz siyasi oyunların ahtapot misali ne kadar yetmiş koldan yürüyorsa, muhafazakâr geçinen iktidar partisinin de Başbakanı tenzih etmek üzere zira Başbakan çok inançlı bir insan olma hasebiyle, çok da uyanıktır.

Öyle düşünüyoruz ki böylesi karanlık kollara pabuç bırakmaz; ama partinin bünyesinde bulunan yalaka çevre ise maalesef maskelerle dolu..

Bu nedenledir ki;

İktidar partisinde “Kimin eli kimin cebinde..”

Belirsizlikler içerisinde yürüyüp giden bu iktidar partisi öyle görünüyor ki önümüzdeki seçimlerde gerek belediyeler olsun ve gerekse milletvekilleri seçimi olsun, daha fazlasıyla gerileyeceğine inanıyoruz.

Zira diyebiliriz ki şimdi dahi Doğu ve Güneydoğu’da bu parti her ne kadar iktidarda ise hükmen yeniktir.

Neden mi?

Zira “Görünen köy kılavuz istemez” misali bölgede yürütülmekte olan politika her ne kadar kendini sureti haktan gösteriyor ise de kendini yukarıda geçen bahse konu olan ahtapotun yetmiş kolundan kurtaramıyor.

Çünkü o kulların uzantıları parti içerisine sızmıştır.

Günsiad’ın sarayda newroz kutlaması ve devletin birçok resmi sıfatı da davet etmesi o da siyasi kurnazlığın apayrı bir versiyonudur.

* * *

Her zaman bu köşede belirttiğim gibi yakın tarihimiz boyunca devlet bu coğrafyamızda kendine düşen görevi yapamamıştır ve bugünde yapamaz durumda olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Yakın tarihimiz boyunca;

Devletin bu yöredeki tüm istihbarat birimleri olsun, valilikler olsun, güvenlik teşkilatları olsun, askeri ve yargı kanatları dâhil olmak üzere icra edilen en önemli hareket inanan muhafazakâr Müslümanları ablukaya alınması olmuştur.

Gizli devlet güçlerini kullanarak zamanını cemaatlerin faaliyetlerini takip etmekte geçirmiştir.

İrticacılık adı altında tüm devlet gücünü oraya yönelik kullana gelmiştir.

Ve nice nice muhafazakar insanlar kirli fişlemelere maruz kalmıştır.

Her ne kadar son on yıl içerisinde AK Partinin yumuşak politikası paralelinde bu hususta biraz geri kalmış ise de; ama her nedense bölgede oynanan kirli ve karanlık oyunlar renk değiştirerek her tarafa kol atan yalaka, madrabaz, sözüm ona işadamları özellikle terör örgütü PKK’yla iç içe olanlar üzerine gidilmemiştir.

Ve bundan sonra da gitmeye de pek niyetleri yok gibi görünüyor.

Bu hal böyle devam ederse görünen odur ki; Irak’ta yıllardan beri yaşana gelmiş siyaset, politika neyse aynı proje yavaş yavaş Türkiye’ye de sıçramaktadır.

Yıllar yılı Kuzey Irak’ta Kürt milliyetçiliği adı altında çalışan Celal Talabani, bölgenin en namuslu muhafazakâr dindar kesimiyle iç içe olan Barzani’yle sık sık çarpışmış, nice nice peşmergelerin kanı dökülmüş ise de; ancak mevcut pozisyona girmiştir.

Ama olan yine Kuzey Irak’lı masum ve yoksul Kürt insanlarına olmuştur.

Celal Talabani Haçlı ve Siyonist emperyalistlerin kullandıkları bir maşa olarak nihayet devletin zirvesine oturtturabilmişler.

Gerçi ondan önce Saddam da aynı şekil baas partinin başında olan biri devletin kilit noktalarına getirilmiş ise de sonu hüsranla neticelenmiş.

Cılk yumurta gibi “birisini diğerine çal” misali Celal Talabani batı dünyasının üstatlarına samimi (!?) hizmet verdiği için bugün devlet başkanlığı koltuğuna oturmuş.

Tıpkı Saddam gibi..

Edinilen bilgilere göre Kuzey Irak’ta Barzani’yi sıfıra indirmek için Süleymaniye’de aşırı derecede Marksist Leninist, sosyalist bir Bolşevizm hareketiyle Kürt gençlerini büyük bir aktiflikle ele geçirmek istemektedir.

Dün bir toplantıda birkaç Kuzey Irak’lı genç ulema kesimleriyle görüştüğümüzde sohbet esnasında bunu açık ve net olarak kendileri ifade ettiler.

* * *

Türkiye’nin özellikle Güneydoğu Anadolu’nun bu hali pür melali hiç de bundan uzak değildir.

Zira bu devlet, özellikle gelip giden iktidarlar hep demokrasi aldatmacasıyla beyinler uyuşturulmuş gibi davranmakta olup “Kimin eli kimin cebinde, kim nerede çalışıyor, dost kim düşman kim?” belirsizlikleri içerisinde kıvranıp duran iktidar bir türlü anlaşılmaz tavırları sergilemektedir.

PKK yıllardan beri bu memlekette, bu coğrafyada hatta Türkiye genelinde büyük çapta aktif rol oynayarak nice nice masum insanların kanlarını dökmüşse kesinlikle Türk Ergenekonlarıyla, Türk soluyla, Türk JİTEM'ine kadar, bugünkü siyasi muhalefet partileriyle işbirliği içinde olduğu hiç kimsenin meçhulü değildir.

Buna rağmen kocaman TBMM çatısı altında gösterilen bu gayrimeşru oyunlar bir türlü iktidar tarafından tatminkâr, caydırıcı bir politika sergilenmemiştir.

Zira bu coğrafyamızda oynanan kirli oyunlar ahtapotun yetmiş kolundan birkaç kolu iktidara atılmış diğer kollar bölgenin ekonomisine uzanmış, kendilerini sureti haktan gösteren mafya türü çalışan sözüm ona işadamları, öbür tarafı da insanları kandırarak birer figüre malzemesi olarak kullanmakta olduğu net ve aşikârdır.

İşte Günsiad gibi..

Ve onun paralelinde çalışan diğer bazı ticari kuruluşlar gibi..

Bu kuruluşları ele geçiren karanlık ahtapotun oyunları bunu göstermektedir.

Güneydoğu’nun geleceği Allah’tan ümit kesilmez; ama hiç de hayra alamet görünmüyor.

Siyaset; tek yüzlü değil, çok yüzlü bir siyaset  icra ediyor.

Ne halka, ne yöreye, ne devlete, ne de millete bir şey veremedikleri gibi, ancak ve ancak kendilerine ve ideolojilerine çalışmakta olduğunu millet biliyor ise de baskıcı oyunlardan dolayı kimse bunu "ses" çıkarmıyor.

Görmezlikten geliyor.

Ancak Gizli Tanık’ın verdiği bilgiler doğrultusunda çok çarpıcı oyunlar ortada görünüyor ise de; fakat yetkili ve etkili çevrelerden de bir kıpırdanma da görünmüyor.

* * *

Bakınız, dünkü bir manşet de şöyleydi.

“PKK’dan kaçan gencin itirafları şu doğrultuda;

Kandil’de oruç yasak, domuz eti mecburdur”

En derin saygılarımla.