AK PARTİ’DE MUAMMA BİR CİNAYET!? (2)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımda da ifade ettiğim gibi siyaset arenasında gizlenen kimlikler, kesinlikle zarar vermekten başka bir şey değildir.

Zira siyaset demek, çok yüzlü politik oyunları sergilemek demek değildir.

Çünkü,

Siyaset ve siyasiler halkın iradesini temsilen yola çıkıp, şeffaf olmaları lazım.

Halka mutlak bir hareketle hizmet etmeleri gerekir.

O nedenle;

Kendi siyasi çıkarını ön planda tutan hiçbir siyaset veya siyasetçi kendi partisine yararlı olamadığı gibi seçmenlerine ve ülke bütünlüğüne de yarar getirmez.

Onun için gâh orada, gâh burada.

Hani diyorlar ya “Nerede akşam, orada sabah” misali.

Çıkar için nerede fırsat yakalarsa orada görünür.

Ama zarar gören de halk ve halkı temsilen yola çıkan parti, ister iktidar olsun, ister muhalefet olsun.

Dünkü yazımın son bölümünde demiştim ki;

“Yöremizde ve ilimizdeki AK Partinin bünyesinde kimliklerini gizleyen çıkarcı bir grup insan maalesef partiyi bir yerlere getirme yerine, çok geri planlara bıraktırma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadırlar”

* * *

Bakınız, bir haftadan beri belirsizlikler içerisinde sürdürülen Umut Aydın’ın cinayet olayı aradan yedi sekiz gün geçtiği halde, hiçbir ümit belirtileri yoktur.

Ailesi özellikle maktulün, bağrı yanık iki tane kız kardeşi figan ve ağlamaları yürekleri dağlıyor.

Ama ısrarla diyorlar ki;

“Kardeşimizi öldürenler, cinayeti işleyen katiller partinin içerisindedirler.

Kardeşimiz bazı kirli oyunları öğrenmiş ama korkusundan saklı tutmuş, fakat Başbakanın gelişiyle deşifre edebilecek düşüncesiyle ortadan kaldırarak yok etmişlerdir.”

Bu ifade Türkiye kamuoyu için, dünya kamuoyu için ve insanlık hukuku için çağımızdaki hukuk literatüründe çok anlamlı ve kapsamlıdır.

Birilerinin kimliklerini açığa vurmamak için büyük tehdit gören Umut Aydın ve ailesi neticede ağır fatura ödemiştir.

Gerçekten ilimiz olan Diyarbakır’ımızda iktidarda bulunan AK Partinin vermiş olduğu hizmet önemlidir, gözden kaçmaz.

Ama muhterem Başbakan gerek Diyarbakır için olsun, gerekse de tüm Doğu ve Güneydoğu yöresi için olsun büyük bir umittir. Çünkü bölgenin gelişmesi için büyük çaba harcamaktadır.

Ve alınan oy potansiyeli de gerçekten Başbakanın oylarıdır.

Ama ne çare ki,

Güneydoğu’daki parti teşkilatlarının pasif davranışları..

Özelliklen de Diyarbakır'da AK Parti İl Teşkilatının vurdumduymazlığı, halkın iktidardan ve Başbakandan yavaş yavaş kopmasına neden olmaktadır.

Hele hele bürokratik engeller had safhasında.

Önemli bazı kurumların yetkili ve etkili kişileri büyük bir sorumsuzluk içerisinde çok rahat adım atmakla beraber, verdikleri yanlış kararlar ve uyguladıkları antidemokratik hukuk dışı uygulamalar hep iktidar partisinin aleyhine olmuştur.

Deyim yerindeyse, bostan korkuluğu gibi orta yerde görünen ve hiç sıcağa soğuğa dokunmayan, büyük vurdumduymazlık içerisinde gaflet uykusuna dalan parti teşkilatının sorumluları kulağını tıkatmış, gözlerini kapatmış durumda.

Hukuk dışı uygulamaları görmezden geliyor.

Keyfi işlemler, peşkeş edilen ihaleler ve iktidar partisiyle hiç alakası olmayan bazı kimliksiz kişiler partinin ön saflarına getirilip gerçekten partiye gönül bağıyla bağlı olan insanlar da hep saf dışı bırakılmıştır.

Aslında olayın gerçek yüzüne bakıldığında bir ilde İl Valisinin görevleri ve uygulamaları direk iktidar partisini ve devletini nasıl temsil ediyorsa ve o sorumluluk bünyesinde yaşanıyorsa bir siyasi partinin il teşkilatları da o kadar sorumludurlar.

Ve o sorumluluğu bünyesinde taşımalıdırlar.

Aksi takdirde iş tamamıyla badirelere dönüşür.

Ama heyhat ne çare ki, hiç de bu anlatılan pozisyon gerçekleşemiyor.

Bir partinin, özellikle iktidar partisinin İl ve İlçe Teşkilatlarının başındaki sorumlu insanlar hiçbir zaman birer bostan korkuluğu olmamalıdır.

Cibilliyetiyle, aktifliğiyle, dürüstlüğüyle, yürekliliğiyle adım atması gereken yerde, tam tersine olumsuzluklarla karşı karşıya kalan bu tür yöneticiler, kendini “gülünç” duruma düşmekten kurtaramazlar.

Eğer parti içerisinde birileri jakobence davranıyor, gelecek ve çıkar uğruna etkisini ve yetkisini sürdürüyorsa ve neticede parti bünyesinde biriken sorunlar yumağı gittikçe büyüyorsa ki maktul ve mağdur Umut Aydın’ın olayı da bunun kanıtlayıcı bir delilidir.

Parti bünyesinde oluşan bu karanlık tablonun ileriki zaman dilimi içerisinde Başbakan farkına varır ve tersyüz eder ki o zaman çarkıfelek ters dönebilir.

Kimse kimsenin hali durumlarına aldanmasın ve kendini aldatmaca pozisyonlarına da sokmasın.

Zira her bir gecenin nasıl gündüzü varsa, her baharın da bir yazı vardır. Ki aynı şekilde siyaset arenasında da koltuklar hiç kimseye ilelebet saltanat kalmaz.

İlla bir gün olaylar tersyüz edilir, her şey deşifre edilir ve olaylar tüm çıplaklığıyla ortaya konulur ve insanlara çok ağır fatura ödettirilir, hem maddi hem de manevi.

Zulme ve mezalime karşı susan insanlar mutlak olarak bilmelidirler ki, bir gün aynı bu tür mezalimle karşı karşıya kalarak başlarına da gelebilir.

Fakir ve mazlumların bir şeyi yok.

Onun en büyük zenginliği refah ve mutlulukla yaşamının sürdürülmesidir.

Onun sıhhati ve sağlıklı hali, ahlaki değerleridir.

Eğer bunlar da yitirilirse, artık vatandaş nereye sığar.

Bakınız, Akif ne diyor?

“Köylünün bir şeyi yok sıhhati, ahlaki bitik

Bak o sırtındaki mintan bile tiftik tiftik

Bir kemik bir deridir ölmedi kaldıysa diri

Nerde evvelki refahın acaba onda biri

Dam çöktü, arsa rehin, bahçeyi icra ister

Bir kalem borcu bedel faizi defter defter

Hiç bakım görmediğinden mi, nedendir toprak

Verilen tohumu da inkâr edecek öyle çorak

Bire dört aldığı yıl köylü emin ol kudurur

Har vurur harman savuran

Bitmeyecekmiş gibi harman harman

Uğramaz gün kavuşur çiftine yahut evine

Sabah iskambil atar kahvede akşam domine”

Yani tek kelimeyle gel keyfim, git keyfim.

“Nerde akşam orda sabah” misali büyük vurdumduymazlıklar içerisinde kavrulup duran siyaset ancak bu kadar olabilir.

En derin saygılarımla.

Hayırlı Cumalar.