ALLAH, BOZGUNCU VE FESAT ÇIKARANLARI HİÇ SEVMEZ?!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre yıllardan beri gerek tavsiye mahiyetinde olsun, gerek yetkilileri uyarma babında olsun, gerek toplumun fesat ve bozgunculuktan korunma hususu olsun, bir çok mevzuyu burada dillendirdik!…

Hep yazdık-çizdik ve yetkilileri de; “sorunların” çözümü noktasında, uyardık.

Kendi görüş ve tespitlerimizden daha fazlasıyla yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ve onun büyük tefsiri durumunda olan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadisleri çerçevesinde, hasbihalde bulunduk.

Yazılarımız, sohbetlerimiz  “dilimizin” döndüğü, yaşama dair nefes aldığımız, sürece devam edecektir!...

Kimi zaman sesimiz duyuldu, kimi zaman etkili ve yetkililer “üç maymunu” oynadı..

***

Evet, hakikatleri hep haykıracağız!..

Hakkı, hukuku, adaleti “çiğneyen ve ayaklar altına alan” zihniyetleri de, deşifre edeceğiz..

Bugün değil, yıllar yılıdır söylenip duruyoruz; “vahim bir toplumsal çürümüşlüğün batağında” bu millet inim inim inlemektedir.

Aslında, “çürümüşlük” yaşamın her alanında faal...

Ahlaki çöküntüler..

Zorbalıklar...

Maddi ve manevi gasplar..

Uyuşturucu..

Fuhuş..

Terör..

Şiddet, taciz, tecavüz, cinayetler!...

Rüşvet, suiistimaller..

Rant temini..

Makam ve mevkideki “ehil ve liyakatsizliğin” fütursuzca yaşanır olması!?..

Tüm bu yıkımlar yetmiyormuş gibi, insanlığın başına musallat olan; “Kovid-19” nam-ı diğer koronavirüs hastalığının, kol gezmesi!?..

Yeryüzü sarsıntı i çerisinde!...

Yaşananlar aslında, “sıradan” hadiseler değil..

Hele k bu salgın ve koronavirüs, hiç de sıradan değil..

Nitekim sıradan bir tedavi şekli de yok.

***

Sevgili okurlar...

Bir bütünlük açısından, ortaya çıkan resmin vahameti açısından yazımıza; “ALLAH, BOZGUNCU VE FESAT ÇIKARANLARI HİÇ SEVMEZ?!” başlığını taşıdık...

Bakınız, Bakara suresinin 205. Ayetine...

Ayetin, yüce meali şöyle...

 “Ne zaman ki hâkimiyeti eline alır almaz yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Allah bozguncuları hiç sevmez.”

Bu ayet-i celilenin yorumu aynen şöyledir;

“Bugün dünyada elinde imkân bulunan bir zümrenin ekinin ve neslin bozulması konusunda çok büyük bir gayret içerisinde olduğunu görüyoruz.

Az çalışarak dünyaya egemen olmak isteyen bu tür zümre, canlıların genleriyle oynayarak ekolojik sisteme ve biyolojik çeşitliliğe zarar verecek.

Dünya ve insanlık adına çok büyük felaketlere sebep olacak çalışmalar yapmaktadır.”

***

Sevgili dostlar.

Bu yüce ayet-i kerime, kelimesi kelimesine hatta harfi harfine öylesine gerçekleri bizi uyararak anlatıyor ki; insanı taaccübe bırakıyor...

Ki insan parmağını ısırmak zorunda kalıyor.

Hem de çok hayret verici bir şekilde...

Bugünkü koronavirüs salgınının biyolojik bir savaş olduğunu ve yeryüzünün hâkimiyetini elinde tutan kirli güçlerin, rantiyeci devletlerin sinsi bir eseri olduğuna yeryüzünün tümü olmasa bile birçok bilim insanı dahi inanmış durumdadır.

Hem buna sebep olup, hem de bir çare arayıp ki buldukları çare de aşılama şeklidir.

Para kazanma düşüncesi ön planda.

Ama olan insanlığa oluyor.

Olan devletlere oluyor, ülkelere oluyor.

Zalim yine zalimdir.

Fesat ve bozgunculuğu çıkaranların yaptıkları nerdeyse yanlarına kar kalıyor.

Devletler, bunlara inanarak uymakta ve uyumakta nerdeyse sıraya girmiş durumda.

Oysaki bu bozgunculuk, hem nesli hem neslin onunla yaşam bulduğu gıdalarını bozarak insanlığı zehirliyorlar?...

İnsanlığın yok edilmesine neden oluyorlar.

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bu işin sırasına giren devletler arasında elbette ki Türkiye’miz de var.

Tabii ki haklı olarak vatandaşın selametini, sağlığını sağlamak zorunda kalan yönetimler, iktidarlar, bunu yapmak zorundadırlar.

Başka çareleri de yok.

Kovid-19 salgını bir veba hastalığı olmakla beraber, toplumumuzda, Türkiye’mizde, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’muzda haddini aşan, böylesine toplumu zedeleyen, toplumun huzurunu bozan, devleti değil de siyaseti eline geçirmek isteyen öylesine gizli, güçlü mafya türü vardır ki, tahribat üzerine tahribat yapıyorlar...

Bu mafya türlerinin başını çeken de arsa mafyalarıdır.

Bu arsa mafyaları, zorbalık yöntemleriyle devletin arsalarını ele geçirmişlerdir?...

Devlet bir yandan piyasaya arsayı satıyor, öbür yandan bunlar el koyuyor.

Ve satın alanlardan da haraç alıyor.

Alamadığı zaman kan döküyor.

Bu tür zorbalıklar, edepsizlikler, bize göre bölgemizde tıpkı kovid-19’un nam-ı diğeri koronavirüsün apayrı bir şeklidir.

Maddi ve manevi başka bir versiyonudur.

Devlet, hükümet ve iktidar, bize göre öncelikle bu kirlenmeyi ortadan kaldırmak için büyük bir mücadele vermesi gerekir.

Nasıl ki PKK militanlarının yerlerini İHA’larla tespit edip, basarak yok edebiliyorlarsa, lütfen bunların da aynı şekilde haklarından gelmesi lazım.

Devletin bu alanda büyük mücadele vermesi gerekir.

Yoksa gün gelir, tıpkı PKK’nın kundakçıları gibi bunlar da hem millete, hem devlete birer kundakçı yetiştirmek üzere, örgütleşecekler?..

Bu bizden dostça bir uyarıdır.

Tüm bu gerçekleri kaleme alırken Yeni Akit Gazetesinin deneyimli kalemlerinden Abdurrahman Dilipak’ın da dünkü yazısından birkaç paragraf sizinle paylaşmak istiyorum.

Bakınız, Sayın Dilipak Hoca neleri bize anlatıyor?

Ki gerçekten vicdanları titreten, çağın yüz karası durumunda olan, insanların sağlığıyla oynayan kirli vicdanların hâkimiyetini anlatıyor.

“Siz zannediyorsunuz ki!” başlıklı yazısı şöyle;

“Evet, siz zannediyorsunuz ki, birileri bu kadar acımasız, bu kadar vahşi olamaz. Eğer uyanık olmazsak, dün yaptıkları gibi yine yaparlar. Tarih tekerrür eder. İnsanlar fıtratına yabancılaşınca Şeytanlaşır, “Belhum adal” olur da, hatta Şeytanı da kıskandırabilir.

Dün yaptılar, bugün yine yaparlar, hem de tereddüt etmeden. Modern Stalin’ler, Hitler’ler, Mussolini’ler hayattalar.

Bizim diktatörlerin çoğu onların gayrimeşru çocuklarıdırlar. Savaşlar, terör ve darbeler onların işi. Her ülkede, her toplulukta benzer insanlar var ve onlar birbirlerini buluyorlar. Sonuçta zulüm tek bir millettir.

Covid, maske, aşı, orman yangınları aynı zihniyetin günümüzdeki devamından başka bir şey değil. Sadece sağlığımızla oynamıyorlar, gıdamızla da oynuyorlar. Havayı, suyu, toprağı, hayatımızı kirletenlerin başında onlar geliyor. Bir de insan hakları, çevre, özgürlük diye bize akıl verip önderlik yapmaya kalkıyorlar.

Bizim batı kafalılara, batılıların mikrop yayıp ilaç sattığını anlatamazsınız. Çevreci ve insan hakları savunucularının aslında insan hakları ihlallerinden sabıkalı olan darbecilerin arkasındaki güç olduklarına, çevreyi asıl kirletenlerin onların işbirlikçileri olduğuna inandıramazsınız. Hele o pozitif bilim, onlar için bir düşünce şekli değil adeta “iman”a dönüşmüştür. Covid sürecinde bunu bir kez daha gördük. Bu kafalara aşı ve kısırlaştırma, bir nüfus politikası aracı olduğunu anlatamazsınız.”

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Ortam belli.

Gerçekler silsilesi her gün biraz daha kendini ele veriyor.

Ama her şeyden evvel, tek kelimeyle diyebiliriz ki ülkenin iç ve dış meselelerinin başında gelen toplumsal huzurdur, barıştır, kardeşliktir.

Hukukun üstünlüğüdür.

Ve adalettir.

Bu mefhumları da arayıp bulma zemini ve mekânı da yine İslam’dır ve İslam hukukudur.

Onun dışında, başka yerden dost ararken, düşmanın eline düşülme tehlikesinin söz konusu olabileceğini unutmamak lazım...

En derin saygı ve sevgilerimle.