KUR’AN HÂKİMİYETİ GEREK!? (III)
Hiç kuşkusuz ki öyle olmalıdır… Zira Kur’an-ı Kerim’den zerre-i miskal taviz verilemez… Verilmesi halinde, gaflet ve dalalet kaçınılmaz hale gelir…
***
Bize yüce yaradanı bildiren, Allahû Teâlâ’yı anlatan, ona kulluk vazifemizi yerine getirmeyi emredendir Kur’an-ı Kerim... En büyük ebedî mucizedir Kur’an-ı Azîm Şan…
***
Nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi, bize öğretendir… Vazifelerimizin ne olduğunu? Aynı zamanda; rehberimizin ve mürşidimizin kim olduğunu en güzel ve en doğru şekilde bize dersini verendir…
***
Her kelimesi, kurulu olan her cümlesi, Allah’ın kelâmıdır.. Yer küresinde yaşayan her canlı için; hidayet kaynağıdır. Kalplerimize kuvvet ve gıdadır…
***
Kur’an, akıllarımıza nur, ışık ve gınadır. Ruhumuza ise ab-ı hayattır… Nefsimize ise ilaç ve şifadır. Hakikî mürşidimiz, en büyük üstadımız, her işte rehberimiz ve imamımızdır; Kur’an-ı Kerim!
***
Kulluk vazifesiyle dünya ve ahiret hayatımızı en güzel şekilde, huzurlu, mutlu, sağlıklı, sevgi, saygı, şefkatli, merhametli, insani ve vicdani şekilde düzene sokan İlahî bir nizamnamedir?
***
İşte bu hakikatleri yıllar yılıdır bu köşeden, sesimizi gürleştirerek, haykırarak, yazıyoruz, çiziyoruz ve dilimizin döndüğü kadarıyla da konuşuyoruz... İkmale getirdiğimiz her yazıyı da şeffaf ve samimiyet karinesi içerisinde sizlerle, bu görüşleri paylaşıyoruz…
***
Bu görüş derken, sadece kendi görüşlerimiz değil! Her kurulan cümle, Kur’an-ı Kerim’in hazinesinden çıkandır, bizatihi o görüştür... Kaldı ki Kur’an görüşleri de ortak bir yaşam içerisinde, toplumun hayat nizamnamesinde vaki ise! Çıkan tüm görüş; “ortak paydanın” aklı ve fikridir…
***
Herkesin “ameli” bu minvalde olmalıdır... Aksi takdirde “lafla peynir gemisi yürümez” vecizesiyle, kendi kendimizi ne kadar “İslam, İman ve Kur’an” ifadeleriyle süslendirirsek, süslendirelim... Enva-i şekilde de makyajlandırırsak, makyajlandıralım; “nafileden” öteye gitmez, gidilemez!
***
Bugünkü İslam dünyasının hal-i perişanlığı işte bu hakikati ifade ediyor… Herkes ama herkes Kur’an’a bağlılığını bildiriyor... Onunla yaşamak da istiyor… Elinden gelirse, imkânlara kavuşursa, hâkimiyeti, sağlayacak...
***
Ama heyhat! Ağız söylüyor, lakin kalpler ırak... Kur’an’ın ciddiyetinden fersah fersah uzaklar… Kendi benliğiyle hareket eden, bugün ne yazık ki tek bir İslam ülkesi dahi yok! Ne hazindir ki dünya keferelerine karşı da kendini ne koruyabiliyor ne de karşı koyabiliyor?
***
Başını taştan taşa vuruyor… Ne yapacağını şaşırmış halde… Enva-i muzdariplik içerisinde, huzuru, istikrarı, saadeti, birliği, dirliği, kardeşliği ve de barışı temin edemiyor? Kendi içinde kardeşkanı akıtıyor. Dünya keferelerinin, Siyonizm’in bile akıttığı kana karşı direnç gösteremiyor…
***
Bakınız aylardır Siyonist İsrail devleti, ABD ve Avrupa’nın faşizan anlayışının verdiği destekle, Gazze’de giriştiği “soykırım” katliamı, dünyanın gözü önünde gerçekleştiriliyor… İnsanlık katlediliyor… Peki, yerküresinde insani, vicdani bir merhamet var mı karşı çıkış adına? Yok!
***
En önemlisi de, İslam dünyasının, buna karşı “dik duruşu” var mı yok? Fiili bir müdahale söz konusu mi, zerre-i miskal yok... Tamamen deve kuşu misali kafalar kuma gömülmüş vaziyette! Yegâne ilaç, yegâne kurtuluş reçetesi olan Kur’an vaki iken, batının batıl anlayışından, “medet” umuyor…
***
Haykırarak ifade ediyorum ki! Bugün yer küresinde, özellikle de İslam dünyası, büyük bir samimiyetle Kur’an-ı Kerim’e sarılıp, onu hâkim kılmış olsaydı, “bu sahipsizliği, pısırıklığı, perişanlığı” yaşamazdı… Yüce Yaradan buna rıza göstermezdi…
***
Her zaman bu köşede “ders-i ibret” noktasında nakşettiğimiz Nisa Suresinin 65. Ayeti var… Bir kez daha aktarmak istiyorum... Ayet der ki;
***
“Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”
***
Ayet-i kerime bizi açık ve net bir şekilde uyarıyor... Demek ki yegâne kurtuluş ilacımız ve reçetemiz, Kur’a-ı Kerimdir… Yerimizi de, iman meşalemizi de, yaşam kültürümüzü de, medeniyetimizi de, buna göre, konuşlandırmalıyız… Yoksa hal-i perişanlık, beterin beteriyle ikmal olur!
***
Sevgili okurlar…
Tarihte görülen İslâmî hâkimiyetler Kur’an’a hizmet sayesinde olmuştur. Bunu anlayan düşmanlarımız bizi hâkimiyetleri altına alabilmek için milletimizi Kur’an’dan uzaklaştırmaya çalışmışlardır.
***
Çok eskilere gitmeye gerek yok... Son 1,5 asır içerisinde yaşadıklarımıza bakın… Bu cennet topraklarda yıllarca Kur’an okumaya, "Allahû Ekber!" demeye prangalar atıldı, yasaklar ikmal edildi… Öylesine dehşetli bir karşı direnç gösterildi ki medreseler, zikirhâneler kapatıldı?
***
Bugün kısmi olsa da, Allah'ın yardımıyla o zulüm çemberi yarılmış, küfrün plânları bozulmuştur… Bilelim ki, yeryüzünde hâkimiyet Kur’an’ın hakkıdır. Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi, “İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet'in olacak ve hâkim hakaik-i Kur'aniye ve îmaniye olacak!”
***
Duamız ve ümidimiz; İnşallah olacaktır!
***
Sevgili okurlar…
Yazıya döktüğümüz haykırışın sesi, bizim sesimiz değil... Tamamen, “Kur’an’ın” sesisidir, onun ilhamıdır... Bir ölçüde aldığımız talimatları, sizlere aktarıyoruz... Bu itibarla âcizane sizinle paylaşmak istediklerimizin temel amacı ve ana davası, Kur’an hakikatleri rotasında kendimize şifa bulalım…
***
“İnanan bir İslam topluluğunun, Kur’an’la hayatını idame etmesi gerektiği” gerçeğiyle, insanlarımızın düşünmesini sağlamaktır tek gayemiz! Ona göre, kendi yaşamlarını biçimlendirmeleri gerektiği yönünde, öncülük etmektir bizim mücadelemiz! Nitekim Kur’an hâkimiyeti demek, aynı minvalde toplumun hâkimiyetinin tesis edilmesi demektir.
***
Şayet, inanan bir toplumun inancı gereği Kur’an hâkimiyeti olmazsa, toplum hâkimiyeti de olmaz... Ahali, perişan bir hal yaşar... Zalim düzen peyda olur… Halkta, bu şoven düzenlerin altında inim inim inler... Ki bugünkü yaşanan ve yaşatılan hal, bunun göstergesidir…
***
Bu itibarla diyoruz ki; Kur’an neredeyse biz de orada olalım… Aksi takdirde, “havanda su dövmeden” öteye gitmeyiz. Sormak istiyorum... Küfür dünyasına karşı, tüm insanlığa karşı, İslam dünyasının yeri nerede? Yerimiz bir hâkimiyet yeri midir? Maalesef, değil…
***
Özetlemek gerekirse, “biz Müslüman’ız” diyoruz... Ama rastgele diyoruz…
Elbette ki Müslümanız… Peki, bağlı bulunduğumuz Hz. Muhammed (S.A.V)’in yolunda mıyız? Şeriatın hükümleri var mı? Ya Allahû Teâlâ’nın kelamı olan Kur’an-ı Kerim’in hâkimiyeti vaki mi? Verebilecek bir yanıt, söylenebilecek bir kanıt var mı? Ne yazık ki?
En derin saygı ve sevgilerimle.