ANARŞİLİK ADINA VATAN, MİLLET VE HÂKİMİYET-İ İSLAMİYE’YE HIYANET!

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten manzara çok kötü…

Gündemdeki güncel olaylar, çok üzücü durum teşkil ediyor.

AK Parti 11 yıldan beri halkın teveccühüne mazhar olan bir parti.

Son iki döneme ait seçimlerde aldığı yüzde elliden fazla oy potansiyeli ve muhterem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gösterdiği performans, verdiği mücadele kuşkusuz ki Türkiye’yi "tarihsel" bir noktaya getirmiştir.

Ama her alanda…

Ekonomide, kültürde, teknolojide, yatırım alanlarında küçümsenmeyecek kadar kendini dünyaya gösterdi, Türkiye’yi tanıttı.

İhtilalci, darbeci, terörle, kan ve gözyaşlarıyla yatıp kalkan bir Türkiye değil, çağdaş muasır bir medeniyet seviyesine tırmanan, her gün biraz daha ilerleme kaydeden bir Türkiye haline getirdi..

Bu tarihsel performans söz konusu iken ne hazindir ki partinin içine sızdırılan kirli emelli insanlar yüzünden son dönemlerde çok iğrenç ve büyük kirlenmeyle karşı karşıya kalmıştır.

İçten çökertilmek istenilen bu parti ne yazık ki hep arkadan hançerlenmiştir.

* * *                                    

İnanın, sevgili okurlar.

Zaman zaman aralıklı olarak bu köşede ifade ettiğim durum ve değindiğim noktada bu idi.

Hep yazıyordum.

Anlatmaya çalışıyordum.

Ve bu anlattıklarımı kamuoyuyla paylaşmak istiyordum.

Ve “Dost acı söyler” diyordum.

Sayın Başbakana olsun, parti genel merkezine olsun, birçok noktada işaret veriyordum ve hala da vermeye çalışıyorum.

“Başbakanın biraz etraflıca bakması gerekiyor, at bakışıyla değil, geniş bakış açısıyla etrafa bakması gerekiyor” diyordum.

“Partinin önemli bazı il teşkilatlarında ve Başbakana yakın bazı çevreler, çok yanlış iş yapıyorlar” diyordum.

Ama bir türlü kendimi dinletemedim.

Zira siyaset alanı apayrı bir alan…

Hele hele İslam dünyasını hegemonyasına alan emperyalist Amerika, İsrail ve AB gibi haçlı ve Siyonist hegemonya elbette ki Türkiye’deki gelişmeleri, ilerlemeyi, kalkınmayı istemez!

Hele hele terör odaklarıyla yıllardan beri boğuşan bir Türkiye, onlar için bir nimettir.

Zaten bu nimet ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle; Türkiye bir türlü kan ve gözyaşlarını önleyememişti.

Ancak son üç beş sene içerisindeki Sayın Erdoğan’ın Türkiye’si onun da üstesinden geldi.

Bir “Barış Süreci” ortaya koydu.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu insanlarına barış için el uzattı.

Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Lideri durumunda olan Barzani ile büyük dostluk diyalogu kurdu.

Ve 26 milyar dolarlık bir ticaret anlaşmasına imza attı.

İstanbul’a 153 sene evvelden tasarlanan Marmaray projesini gerçekleştirdi.

IMF’ye yıllardan beri borçlu olan Türkiye’nin borçlarını kapattı.

Artık borç alan bir Türkiye değil, borç veren bir Türkiye haline getirildi.

Böylesine gelişen bir Türkiye’nin görüntüsü elbette ki birilerini rahatsız etti ve hala da etmeye devam ediyor.

Dost görünen münafık tinetli insanlar, ne çare ki birer hıyanet erbabı olarak ortaya çıktılar.

Hatta ahmak dost olarak kendilerini gösterdiler.

Zira ne yaptıklarının farkında olmayan Amerika’nın ve içteki derin odakların adına adım atmaya başladılar.

Böylece hainane bir biçimde hem kendilerini, hem AK Parti’yi, hem de ülkeyi büyük bir sıkıntıya soktular.

17 Aralık’taki uyduruk, karanlık bir “rüşvet ve yolsuzluk operasyonu” adı altında yargıyı ve polisi harekete geçirdiler.

İktidar partiyi karalamak için elinden geleni ardına koymadılar.

Nihayet üç tane Bakanın istifasına kadar emellerine ulaştılar.

Ama bundan sonra da daha beklenen çok vahim olaylar olabilir.

Bu hususta halk endişeli, iç ve dışa bağımlı devletin derininden gelen iç nifak ve fitne elbette ki bu olaylardan çok hoşnut.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Biz burada siyaset yapmıyoruz.

Bir basın kuruluşu olarak objektif bir gözle, vicdani noktada, bilimsel açıdan olaylara bakmaktayız.

Ve bizim gibi herkes vicdanına danışarak, derin muhasebe ile kendini sorgulamadır.

İnandığımız yüce kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’in değişik versiyonla beş surenin içinde geçen şöyle bir ayet var;

Özellikle “Fâtır” suresinin 18. ayeti diğer surelerin aynı ayetiyle pekiştirilerek, aynı manayı diğer ayetlerin de anlamlarını bünyesinde taşımaktadır.

“Fâtır” suresinin 18. ayeti bilimsel olarak bize şöyle yol gösteriyor;

“Velâ tezir-û vâziretun vizre uhrâ”

“Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri hâlde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah’adır”

Yani bir miskal-i zerre olsa dahi şu günahımı al sen de taşı diyen biri olursa, yakını dahi olsa yanaşamaz ve taşıyamaz.

Kısacası başkasının işlediği suçan dolayı, bir başkası sorgulanamaz. Bu babası dahi olsa!

Bu bir kaidedir, usuldur!

Zaten, İlahi bir mesaj olarak bizi uyarıyor bu ayet.

* * *

Peki, şu halde inanan bir toplum olarak, muhafazakarcılık ve cemaatçilik adı altında yola çıkarak, varsayımla diyelim başkasının işlediği suç bir başkasına nasıl yüklenebilir?

Acaba bu hangi hukuk literatüründe vardır ki?

Baba bir suç işlese onun yerine oğul cezalandırılsın veya oğul bir suç işlerse diyelim zina yaparsa, cinayet işlerse, kumar oynarsa, devlete karşı bir suç işlerse, babası da onunla beraber o suçu işlememişse veyahut işlemişse de kanıtlanmamışsa hiçbir surette o baba o evladın yaptığı suçtan dolayı suçlanamaz, sorgulanamaz.

Dün Türkiye’nin bir manzarası olarak gerek medya olsun, gerek muhalefet olsun, istifaya zorlanan üç bakanın eğer varsa çocuklarının yapmış olduğu suçtan dolayı bakanlar neden istifaya zorlandı?.

Bu bir hukuk skandalıdır.

Sistemin ve rejimin ayıbıdır bize göre.

Olay Türkiye’yi suçtan arındırma şekli değil, bir siyaset mühendisliğidir.

***

Burada Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin “Şualar” isimli kitabının 14. Şua’sında bize şöyle bir tavsiyede bulunuyor ve ders-i ibret olsun diye uyarıcı mesajını sizinle burada paylaşmak istiyorum.

“Biz, Risale-i nur şakirdleri olarak, Risale-i Nur’u değil dünya cereyanlarına belki kâinata da alet edemeyiz.

Hem Kur’an bizi siyasetten şiddetle men etmiş.

Evet, Risale-i Nur’un vazifesi ise hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dünyeviyi de dehşetli bir zehirlenmeye çeviren küfr-i mutlaka karşı imanı olan hakikatlerle gayet kat’i ve en mütemerrit inatçı zındık, filozofları dahi imana getirip, kuvvetli deliller ile Kur’ana hizmet etmektir.

Onun için Risale-i Nur’u hiçbir şeye alet edemeyiz.

Hele hele siyasete hiç alet edemeyiz.

Evvela: Kur’anın elmas gibi hakikatlerini ehl-i gaflet nazarında bir propaganda-yı siyaset tevehhümüyle can parçalarına indirmemek ve o kıymetdar hakikatlerine ihanet etmemektir.

Saniyen: Risale-i Nur’un esas mesleği olan şefkat, merhamet, hak ve hakikat ve vicdan, bizleri şiddetle güdümlü dünya siyasetinden ve devlet idaresine ilişmekten men etmiş.

Salisen: (Üçüncüsü): Bu vatanın ve bu milletin hayat-ı içtimaiyesi (sosyal dengesi) bu acayip zamanda anarşilikten kurtulmak için beş esas lazımdır ve zaruridir.

Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet ve asayişi temin etmek, serseriliği bırakıp Allah’a itaat etmektir.

Demek Risale-i Nur’un ekseriyet-i mutlakası eczalarına ilişenler, herhalde bilerek veya bilmeyerek yani yüce İslam dinini kendi kirli emelleri için dünya siyasetine alet etmek, bilerek veya bilmeyerek, anarşi hesabına vatana ve millete ve hâkimiyet-i İslamiyeye hıyanet demektir”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bakınız, şu üç paragrafta Üstat Hazretleri dünyamızı dahi bize öğretiyor.

Ahiretten daha önce dünyamızdaki sosyal dengemizin nasıl korunacağını ve nasıl birbirimize karşı davranmamız gerektiğini bize nazikâne bir biçimde bildirmektedir ve ders vermektedir.

Şu halde bize ne oluyor ki dünyaperestlikle, devletin bazı yerlerine gelen birilerini nerde ise siyaset bataklığına boğulmakla kişisel rantını ön planda tutup, başkasının nefretini çekmeye sebep oluyor.

Öbür taraftan yıllardan beri Risale-i Nur’un gölgesinde İslamiyet adına yola çıkmış, milletin gücüyle, parasıyla, maliyetiyle, mana ve maddesiyle bir yerlere gelmiş, dünyaya el atmış durumda iken birden bire tarihi İslam düşmanlarına ve hatta kendilerine dahi yıllar yılı kin ve düşmanlık besleyen insanlara alet ediyorlar..

Hedef hükümeti yıpratmak, Başbakanı karalamak ve iktidardan düşürmek ise ki öyledir.

Farkında olmadan, kirlenmiş derin odaklar adına başkasına beddua etmek.

Doğrusu bir türlü buna mana veremedik.

Allah korusun!

Bir çırpıda bunca sene yapılan mücadele ve Allah’a karşı yapılan ibadetler dualar, ansızın bir hiç uğruna yok olup gitmeye neden olmuş durumda.

En derin sevgi ve saygılarımla.