ATATÜRK TÜRKİYESİ’NDE NELER OLUYOR? (2)

Bilindiği üzere dünkü yazımda; 'yargının' yansız olması, çağdaş, demokratik, hukukun üstünlüğüne bağlı, devletin temel unsurlarından birisi olması gerekir demiştim.
Nitekim Sevan Nişanyan isimli bir yazarın "Yanlış Cumhuriyet" adlı kitabının arka kapağından örnekler vermiştim.
O örnekleri burda tekrar etmemize gerek duymuyorum. 
Çünkü; dün bir bölümünü sizinle paylaşmıştık.
Ancak Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi Hacer Bayraktar – (21998)’ın adil olmayan yanlı, asaletten ve gerçekçilikten yoksun hukukdışı olarak vermiş olduğu bir karardan dolayı hem Adalet Bakanlığı’na, hem de Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’na şikayette bulunduğumu ifade etmiştim.
Şişli 7. Asliye Ceza Mahkemesi Esas: 2001/221 E.K. 2005/526 sayılı karar ile Abdulkadir Çelik (Kadir Çelik)’in hakkımda gerçekleştirdiği 'hakaret içerikli yayın nedeniyle mahkum olmuş, daha sonra yasa değişikliği nedeniyle yapılan başvuru neticesinde aynı yönde karar verilmiş ancak, daha sonra yapılan başvuru üzerine birtakım gerçeklere ve hukuka aykırı tespit ve değerlendirmeler ile yargılamanın yenilenmesi kanun yoluna gidilmek suretiyle beraat kararı verilmiş olmasını kabul etmek mümkün değildir' demiştim.
Bu maruzatımı daha detaylı ve daha biçimli bir şekilde üç sayfadan ibaret bir şikayet dilekçesini Adalet Bakanlığı’na gönderdiğimi bu köşemde dile getirmiştim.
Siz değerli okurlarımızın bilgilerine sunmak üzere Diyarbakır Söz Gazetesi’nin bugünkü nüshasında birinci sayfada manşetten bu skandal kararı tüm detayıyla aktarmaktayız.
İşte bizim burada açıklamak istediğimiz ana gerçek şudur ki; Türkiye yıllardan beri ehliyetsiz, iradesiz bazı iktidarların ve siyaset bezirganlarının elinden ne kadar aldatılmış, ne kadar yanılmış ve ne kadar badirelere sürüklenmiş durumunu tüm çıplaklığıyla kamuoyuna sunma hususudur.
Ancak bereket versin ki AK Parti yedi yıldan beri 'iktidarda' olup milli iradeyi temsil etmektedir. Az da olsa Türkiye’nin hastalıklarına tedavi olma çabası peyderpey kendini göstermektedir.
Zira AK Parti birinci dönemindeki beş yıllık iktidarını gerçekten çok büyük zorluklarla bitirmiştir.
Darbecilerin, cuntacıların ve bunların gölgesinde piyon ajanların kol gezdiği bir Türkiye’de AK Parti tüm çabalarıyla ancak zar-zor kendini genel seçim sürecine atabilmiştir.
Zira bir siyasi iktidar ne kadar güçlü olursa olsun bütünlük içerisinde adım atarak Büyük Millet Meclisi’nden destek alarak yasaları çıkarabilme şansı ne kadar güçlüyse ama Cumhurbaşkanı’nın imzasından geçirebilmek Büyük Millet Meclisi’nin onayından daha zordu…
AK Parti’nin karşısında Cumhurbaşkanı olarak Ahmet Necdet Sezer bulunuyordu.
Kendisi de Anayasa gereği olarak zihnen ve fikren ideolojik tarafsız bir Cumhurbaşkanı olmadığı için AK Partiyi sürekli 'kilitleyen' ileriye doğru merhaleleri hep 'engelledi'.. Mesfa almasına 'imkan' tanımadı.
Vetolarla önünü kesiyordu, ama Allaha şükürler olsun ki, bu iki yıldır artık Cumhurbaşkanı yanlı ve ideolojik bir Ahmet Necdet Sezer değil, akıllı, inançlı, tarafsız, şuur ve inancıyla hareket eden bir Abdullah Gül vardır.
Hükümetin ve meclisin onaylayıp gönderdiği kanunları engellemeden hemen onaylıyor ve Meclis'e 'icra' edilmek üzere gönderiyor.
İşte devlet böyle çalışmalı ve böyle değerli zevatın himayesinde olmalı.
Aksi takdirde tıpkı yüz yıllık bir geçmişe yönelik gelen gideni aratmış ve bir arpa boyu kadar bu halk ilerleyememiştir.
Ülke hep kan ağlamış, gözyaşları, kin, nefret, kavga, terör ve antidemokratik dayatmalar ve hegemonyaları yaşamıştır…
İşte biz bunları zaman zaman bu köşeden hep dile getiriyoruz.
Ve bugün yine aynı paralelde, aynı meyanda ve daha detaylı ve daha net olarak hükümete, özellikle Adalet Bakanı’na sesleniyor ve diyoruz ki;
Lütfen elinizi çabuk tutun, bu millet sizden çok aktif çalışmalar bekliyor.
Bunu derken özellikle ve özellikle mutlak surette olmazsa olmazı olan gerçek Türk yargısıdır, Türk hukuk kurumlarıdır. Bunlara lütfen el atarak Anayasal çerçevede yeniden bir yapılandırma, yeniden bir şekillendirme, yeniden namuslu müfettişler tarafından denetime tabi tutulması kaçınılmaz bir fırsattır ve ihmal edilmez bir gerçektir.
Türkiye’de eğer Ergenekon Terör örgütü varsa, ki vardır. Eğer özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesinden çıkıyorsa, ki öyledir.
Böyle bilinmelidir ki bu oluşum kendi başına değil, Türk yargısının göz yummasıyla ve yanlı davranmasıyla bu duruma gelmiştir.
Eğer önlenmezse daha da kabarabilir, hem hükümeti, hem milleti, hem ülkeyi daha da bilinmeyen meçhule götürür.
Bu nedenle diyoruz ki; mutlak surette hükümet, başta Genelkurmay olmak üzere, yargının ve diğer bazı bakanlıklara bağlı olan yanlı ve ideolojik çalışan, ranta dayalı önemli kurumlara ve o kurumların bünyesindeki çalışan birçok yetkililerin çalışmalarını gözlem altına almalıdır. Çağdaş, teknik bir takip sistemiyle A’dan Z’ye kadar gözlem altına alınmalıdır.
Zira yazılı medyanın her gün biraz daha şimdiye kadar bilinmeyen bir Türkiye’yi artık deşifre ediyor. Gerçek yüzünü ortaya koyuyor.
Her şey apaçık ulu orta yerde.
Mesela bugüne kadar tonlarca akıtılan masum insanların kanının, ana babaların gencecik kuzularının ya mezara ya da cezaevine girmeleri artık kamuoyu bunu öğrenmiş durumdadır, o da basının şerefli kalemleri sayesinde olmuştur.
Örneğin dünkü Taraf Gazetesi’nin sürmanşeti şöyledir:
"Allah rızası için bu acıyı bitirin"
Elini açan bir PKK’lı annesi Sakine Arat, "Savaş dört evladımı aldı, oğluma sözüm vardı. Ağlamadım, ama bir şehit anasını dinleyince tutamadım kendimi, günahtır, artık bu işi durdurun."
Demek ki bu işlere sokulan aileler ve insanlar çok büyük ızdıraplarla karşı karşıya kalmıştır.
Yeni Şafak’a bakıyoruz o da hemen aynı paralelde Ergenekon’u anlatıyor.
Ve diyor ki; "Şahin paraların üstüne yattı"
"Özel Harekatçı Oğuz Yorulmaz’ın annesi Ergenekon’da ifade verdi: ‘Mehmet Ağar oğluma cezaevindeyken para gönderdi, paralara İbrahim Şahin kondu.’"
Ve devamla şöyle diyor:
"Susurluk hükümlüsü olan ve dört yıl önce Bursa’da bir barda öldürülen özel harekatçı polis Oğuz Yorulmaz’ın annesi Nurhan Yorulmaz, Ergenekon’da ifade verdi, işte o sözler:
‘Mehmet Ağar, oğlum ve arkadaşları için cezaevine tonla para gönderdi. Ancak İbrahim Şahin oğluma 100 dolar verip parayı cebine indirdi.
Oğlum Susurluk’tan tahliye olunca Sedat Bucak’la görüşmek için Ankara’ya gitti. Mehmet Ağar, Oğuz’u görünce "Paralarla yatırım yaptınız mı?" diyor. Ancak İbrahim Şahin’in sadece 100 dolar verdiğini duyunca şoke oluyor."
Dünkü Vakit gazetesine baktığımızda sürmanşet aynen şöyle, dikkatinize sunuyorum, bakın ne ibret levhalarıyla karşı karşıyayız.
"ETÖ Sanığı Engin Aydın’dan YARSAV Başkanı Eminağaoğlu’na" üst başlığıyla verilen haber, "Ömer’im… Nasılsın Koçum!.." sürmanşetiyle şöyle devam ediyor:
"Ergenekon’un üçüncü iddianamesinin 556. Sayfasında Eminağaoğlu ile Ergenekon sanığı Engin Aydın’ın 06.06.2008 tarihinde telefonda yaptıkları samimi görüşme, dikkat çekiyor.
İddianamede yer alan ve Eminağaoğlu ile Engin Aydın arasında geçen konuşmada; ‘Ömer Faruk E’nin ‘Engin abi Ö… E..’ dediği, Engin Aydın’ın ‘Ömer’im nasılsın koçum ya… Çok çok selamı var sana İstanbul’dakilerin’ dediği, Ö.F.E.’nin de ‘Benden de aynı şekilde’ dediği, Engin Aydın’ın, ‘İstanbul’dakilerin çok selamı var. Dün ziyaretine gittim, senin de selamını, geçmiş olsun dileklerini ilettim zaten’ dediği yer alıyor.
İddianamede Aydın’ın savcılıktaki sorgusunda ‘İstanbul’dakiler’ olarak bahsettiklerinin kimler olduğu sorulduğunda isim olarak İlhan Selçuk’u verdiği ve diğerlerini hatırlamadığını söylediği de yer alıyor."
İşte buyrun gelin hep beraber bu pirincin taşlarını nasıl ayıklayabiliriz?.
Her zaman dediğimiz gibi hükümetin milli iradeye sahip çıkabilmek için ve bu fırsatı kaçırmamak için mutlaka yargıya el atması gerekir.
Bu haliyle böylesine ideolojik, siyasallaşmış bir yargıyla hükümet hizmet veremez, hep önü tıkanır.
Zira bu yargı ile Ergenekon terazinin aynı kefesinde kendini muhafaza ediyor.
Bakın Zaman Gazetesi daha çok ibret verici manşetten bir haber vermiş.
Haber aynen şöyle:
"Kıvrıkoğlu’ndan, izin vermediği yolsuzluk soruşturnmasına ilginç gerekçe;
TSK’da bazen, görev dürüstlükten önemlidir.
Eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’yla ilgili Ergenekon soruşturmasının 3. İddianamesinde şok bir bilgi yer aldı. Albay Bergütay Varımlı’nın iddialarına göre; Tümgeneral Erdal Şenel, özel ödenek parasıyla 535 bin dolara 2 daire aldı. Olayın soruşturulmasını ise Kıvrıkoğlu, ‘TSK’da bazen görev, dürüstlükten önemlidir.’ diyerek engelledi."
Evet sevgili okurlar!
İşte hali alem meydanda.
Yıllardan beri Türkiye'yi nasıl batık anlayışla yönetmiştir. Artık yorum size ait.
En derin sevgi ve saygılarımla…