"BEDİÜZZAMAN DİYOR Kİ"

Malumunuz üzere zaten görünen de o ki Türkiye büyük değişimlere ve gelişmelere hamiledir.
Ümit ediyoruz ki, bu gebelik çok sıhhatli bir biçimde nur topu gibi 'bir evlat' versin..
İstikbal, gelecek bize bunu gösteriyor.
Bundan birkaç gün önce Adalet Bakanımız Sayın Sadullah Ergin’in de ifade ettiği gibi;
"Eski hal mahal, ya yeni hal ya izmihlal"
Yani eskiye yönelik jakobence, zorbaca keyfiliklerle rasgele yönetilen devlet yönetim biçimine artık yeter.
Yani yeni hal!
Çağdaş muasır medeniyet seviyesine ulaşma atılımlarıyla tam manasıyla sosyal hukuk normları paralelinde yönetim biçimini yaşatmak.
Ya da köklü olarak milletiyle ülkesiyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilmek..
Bir devletin 'ya vardır, ya yoktur' ifadesi..
Her ne kadar Sayın Ergin ifade etmiş ise de aslında bunun kaynağı üstat Bediüzzaman Hazretleridir.
Nitekim ilk meclisi Mebusan (Büyük Millet Meclisi’nin) kuruluşundan sonra Mustafa Kemal Paşa tarafından Meclis'e çağrılır.
Meclisi Mebusanda Mebusları aydınlatması için meclise çağrılan Üstat, özellikle Büyük Millet Meclisi’ne yönelik yaptığı ilk konuşmasında milletvekillerine şöyle seslenmişti:
"Eyyuhel meb’usun, Ey mebuslar sizin omzunuzdaki görev çok önemlidir, hem bu dünyada hem ahirette o görevden sorumlusunuz.
Yerine getirmek istediğiniz ilk vazifeniz Namaz.
Namaz kılmayı ihmal etmeyeceksiniz.
Namazda fütur ve tembellik toplum için en badireli bir tehlikedir.
Yeni kazandığınız istiklal savaşından sonra Allah’ın kopmaz ipine sımsıkı sarılınız.
Şaairi İslamiye denilen dinin ana kurallarının tatbikinden gevşemeyin, hafife almayın.
Eğer siz dinde herhangi bir lakeytlıkla karşı karşıya kalırsanız ümmeti tüm toplumun gerilemesine zayıf düşmesine neden olursunuz.
Karşınızdaki mağlup ettiğiniz düşmanı da sevindirmeye neden olursunuz.
Öyle bir musibete neden olursunuz ki yeniden düşman üzerinizde üstünlük kazanabilir."
Üstat böylesine uzun uzudıya bir nutuk irad eder..
Büyük Millet Meclisinin ilk Reisi Mustafa Kemal Atatürk de, üstada şöyle der:
"Hocam bizim sizi buraya çağırmamızın amacı bizi aydınlatmanız içindir.
Sizin bu tür konuşmalarınız ise Meclise milletvekilleri arasına konuların münakaşasına ve tartışmasına neden olur.
Sizden istifade etmemiz için sizi çağırdık siz de çağrımıza icabet ettiniz, siz burada namaza ait konuları işlediniz.
Bu ise bizi ilgilendirmez.
Değişik fikirlere sahip olan milletvekilleri arasında bölünmeye sebebiyet vermiş olabilirsiniz.
Namazdan bahsetmezseniz daha iyi olur."
Mustafa Kemal’in bu konuşmaları karşısında üstat ayağı kalkar Şehadet parmağını sallayarak iki defa veya üç defa üst üste Mustafa Kemal Paşa’ya hitaben şöyle der:
"Paşa paşa, inanç ve iman akidesinden sonra İslam’ın ana gerçeklerinin başını çeken namazdır.
Namaz kılmayan kimse haindir.
Hainin hükmü ve yönetimi geçersizdir."
Mustafa Kemal buna karşı hiddetini, kızgınlığını dışa vurmadan saklı tutar ve ona Doğuda halkı irşat etmek için vaazı umumi olarak görev teklif eder.
O günkü parayla aylık 300 lira karşılığında çalışmayı teklif eder.
Bu görevi de yaparken Kürtçe olarak vaaz vermeyi teklif eder.
Neden mi.
Zira üstadtan önce, Şeyh Ahmed-i Sen-üsi Doğu'da görevlendirilmişti. Bölge halkını irşat etmek için. Ama 'Kürtçe' bilmediği için; halkla istenilen seviyete diyalog kuramıyordu.
Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa ona bu görevi teklif etti.
Ama kendisi bu teklif kabul etmedi.
Zira namaz görevini hafife alan devlet sistemiyle çalışmayı pek düşünmezdi.
Bu paralelde 20 Mart 2010’da Cumhuriyet Yazarı Ataol Behramoğlu üstat hakkında şöyle bir yazı kaleme almıştı.
"Türkiye Said-i Nursi’nin değil Kürt’ün olduğunu söylerken hakaret etmişti."
Yazar Ataol Behramoğlu şöyle devam etti:
"Benim kalbimdeki Türkiye mollaların, müritlerin, şeyhlerin, tarikatların, ulemanın Türkiye’si değil.
Günümüzde adlarının neredeyse unutulmasına kıl payı kalan Namık Kemallerin, Tevfik Fikretlerin, Ziya Gökalpların hayal ettikleri Türkiye’dir"
Evet bizde burada diyoruz ki üstat Bediüzzaman’dan Ataol Behramoğlu ve benzerlerine şöyle bir cevabımız var..
Bediüzzaman Said-i Nursi Emirdağ Lahikası adlı eserinde kendisine hücum edenlerin, ezmeye çalışanların asıl ve ana sebebi Mustafa Kemal’e dost olmadığına da dikkat çekiyor.
Bakınız üstat ne diyor.
"Bana hücum eden garazkârların en esas sebebi Mustafa Kemal’in dostluğu ve tarafgirliği vesilesiyle beni eziyorlar. Ben de o garazkâr olan gazetecilere derim ki, ölmüş gitmiş ve dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında 30 sene evvel bir Hadis-i Şerif’in ihbarı ile Kur’an davasına zararlı bir adam çıkacak dediğimi ve sonra Mustafa Kemal’in o adam olduğunu zaman gösterdi.
Ben de 500 seneden beri kahramanlığıyla ve hakperestliğiyle dünyaya meydan okuyan kahraman bir ordunun şerefini ve zaferini hilafı hakikat olarak Mustafa Kemal’e vermediğim için garazkâr Kemalistler beni 20 senedir çeşitli bahanelerle cezalandırıp eziyet ediyorlar.
Evet, mahkemede ispat ettiğim gibi şerefler, müspet hayırlar, maddi manevi ganimetler orduya ve askerlere verilir, tevzi edilir kusurlar ise menfi icraatlar başta bulunan kumandanlara verilir.
Bu bir gelenektir, savaşların temel kurallarıdır."
Evet, sevgili okurlar.
Türkiye gerçekten büyük bir değişmeye ve gelişmeye yönelik dev adımlarla ilerlemektedir.
Bunu yaparken belli aynı zamanda gizli güç odaklarıyla çatışarak ilerliyor.
Ümit var olunuz ki gelecekteki parlayan seher yıldızı inananların olacaktır.
Bilindiği üzere bugün 31 Mart 2010...
Tam 101 yıl önce Osmanlı’nın aynı bugünde yani 31 Mart 1909’da İttihatçı, darbeci paşaların Osmanlı’nın başına ördükleri çorap ve sahneye koydukları senaryo 31 Mart Vakası olarak tarihe geçmiştir.
Bu senaryo deyim yerindeyse "kendin pişir kendin ye" misali hem hazırlayıp orduyu harekete geçiren ihtilalci subayların hazırladıkları hain plan.
Bu planın gerçek yüzünü görmeyip zahiri şekline bakarak aldanan toplumun birçok ileri gelen ulema kesimleri divanı harbi urfi mahkemelerinde yargılanarak idam edilmişlerdir.
Zaten Vaka’nın temelinde yatan amaçta buydu.
O günün deyimiyle ihtilalciler hem terör odaklarını ayaklandırıp şeriatı istiyoruz dedirtmesi hem de vay sen miydin şeriatı isteyen gel buraya artık senin canına…
Gibi haller yaşatıldı.
..Ve böylece o günden itibaren cihanşümul bir devlet, bir cihan devleti kendini toparlamayıp 1914’te kasıtlı olarak 1. Dünya Savaşı’na sokulan kocaman devlet mağlup oldu ve dağıldı.
İşte tarih boyu hain planlar tıpkı günümüzdeki Ergenekon’un yıllardan beri bu millete bu ülkeye yaşattıkları terör maceraları gibi.
Tabiri caizse "tavşan kaç, tazıya tut" misali terörün derin odaklarını yaratarak işbirliği yapan darbeci cunta ve bir taraftan da "devleti savunuyorum" gibi acımasızca kanlar dökülmüştür.
20 – 30 yıl içerisinde 40 bine yakın insanlar katledilmiş, hayatlarına son verilmiştir.
İşte o günü yaşayan o günün o urfi mahkemesinde yargılanan üstat Bediüzzaman Hazretleridir.
Bakınız üstat şöyle buyuruyor.
"31 Mart hadisesinde Divan-ı Harbi urfi’de (sıkıyönetim mahkemesi) ifade verirken şöyle dedim ki, ben bir medrese talebesiyim onun için mizanı şeriatla yani şeriatın hakkaniyetiyle yaşamak istiyorum.
Ben milletimizi yalnız İslamiyet biliyorum.
Onun için her şeyi de İslamiyet nokta-i nazarından düşünüyorum.
Ben hapishane denilen lemi berzahın kapısında dururken yani kabir kapısında ve darağacı denilen ahirete giden şimenduferi (treni) istasyonunda beklerken öbür dünyaya kemali iştiyakla şevkle hazırım, müheyyayım.    
Bu asılan ulemalarla beraber ben de gitmeye hazırım.
Eğer hükümetin adaleti böyle olursa kendi kendime yaşasın cünun, delilik, yaşasın mevt, ölüm zalimler için yaşasın cehennem.
Yargılama esnasında mahkeme reisi soruyor, "Sen de şeriatı istemişsin?!" dedim ki evet.
Şeriatın bir tek hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım.
Zira şeriat sebebi saadet ve adaleti mahza ve fazilettir.
Fakat ihtilalcilerin bugünkü deyişle cuntacıların isteyişi ve istismarı gibi değil.
Tekrar sordular "sen de İttihadı Muhammediye’ye dahil misin?"
Cevaben dedim ki maal-iftihar evet, iftiharla belirtmek istiyorum ki en küçük efradındanım (bireylerindenim); fakat benim tarif ettiğim cihetiyle!.. olur.
Ve bu İttihadı Muhammediye’ye dahil olmayan dinsizlerden başka kim olabilir ki bana gösteriniz?!
Devam edecek…