BELİRSİZLİKLER İÇERİSİNDE YÜRÜYEN BİR İSLAM DÜNYASI!?

Evet, sevgili okurlar.

Malumunuz üzre, iki gündür sizinle yapmış olduğumuz sohbeti, “BELİRSİZLİKLER İÇERİSİNDE YÜRÜYEN BİR TÜRKİYE’DEYİZ” ifadesinin başlığı altında gerçekleştirdik...

Bugün, “Türkiye” yerine “İslam Dünyası” ifadesini ekleyerek, “Belirsizlikler İçerisinde Yürüyen Bir İslam Dünyası” dedik...

Neden mi başlığı değiştirdik?

Şöyle ki…

Zira Türkiye’de, Osmanlının çöküşünden günümüze dek devam ede gelen gayri İslami yaşam şekli her gün biraz daha kendini ele veriyor.

Yüce İslam dininin yasakladığı her şey bu fıtrat içerisinde meşruiyet almış, kanunlaşmış ve hatta devletin bütçesinden yardım dahi almıştır ve almaktadır.

Hızlı adımlarla bu minvalde ilerledikçe ilerlemektedir.

Onun için toplumsal ahlaki çöküşten tutun da ekonomiksel olarak meydana gelen çöküntülere kadar, her şey aşikâr cereyan ediyor...

Her gün dolar ve euro zigzag yaparken Türk Lirası oldukça değer kaybediyor.

Büyük bir ekonomiksel sıkıntı var...

Toplumsal çöküş de aynı hızla ilerliyor..

Yani hem ahlaki, hem kültürel, hem tarihi mevcudiyetimizin varlığı, ne yazık ki büyük bir keşmekeşlik içerisinde; sürekli tahribatlara uğramaktadır..

Nitekim siyaset dilinin ikili oynaması da bu söylediklerimizi bir nevi kanıtlamaktadır.

Bunları salt, Türkiye için demiyoruz!

İşte, İslam dünyasının hal-i pür melali!

İslam dünyasında, İslam’ın yasakladığı şeylere meşruiyet verilmesinin kanıtlayıcı delili de Birleşik Arap Emirlikleri, özellikle Suudi Arabistan hükümetidir...

Son yıllarda almış oldukları yeni nevzuhur kararlar, çok ama çok derinden düşündürücüdür.

Harama meşruiyet verilme şekli de artık tüm dünya kamuoyu nezdinde “aleni ve resmi bir dille” ifade edilmektedir...

Bakar mısınız, yeni alınan kararlarına!..

Alkol tüketimi cezai bir suç olmaktan çıkarıldı.. Alkol alabilmek için en az 21 yaşında olma şartı getirildi.. Evde ya da yetki verilmiş mekânlarda tüketilebilinir...

Daha önce BAE’de yalnızca 21 yaş üzeri turist ve Müslüman olmayan yabancı vatandaşların alkol tüketmesine izin veriliyordu.

Şimdi ise herkese, yani Müslüman olan milletine de ümmetine de gayrimeşru olan şeyleri meşru kılmış oldu.

* * *

İşte bakınız sevgili dostlar.

Bunun gerçek yüzünün yorumunu sizin inançlı vicdanınıza bırakıyorum.

“İslam dünyası kimlerin eline geçti?”

Nelerle karşı karşıya olduğu, söylediklerimizin birer kanıtlayıcı delili olsa gerek...

Şunu da söylemeliyim ki bu yapılanların gerek Türkiye’de ve gerekse İslam dünyasında oluşturulması, öyle inanıyoruz ki Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın hiçbir cihetle milletin böylesine bir yaşam şekline rıza göstermiyor ve göstermemiştir de.

Hatta Başbakanlık döneminde birkaç defa şu ifadesine de muttali olduk.

“Bırakın kim neyi zıkkımlıyorsa zıkkımlasın, onlarla işimiz yok” demesiyle de sarhoş edici içkilerden ve fuhuşun serbestiyetinden nefret ettiği açıktır.

Buraya kadar söylediklerimiz tabii ki Türkiye’nin yalnızca AK Parti dönemine münhasır değil.

Daha önceden.

Yani cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek tek parti şeflik ve dipçik döneminden beri izin verilmiştir.

28 Şubat gibi darbe silsilelerinin sonunda izin verilmiştir.

Bu itibarla elbette ki inanmış kamuoyu bunu hiçbir zaman kabullenemiyor.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, “Nur” suresinin 55. Ayetinde geçen Salih amel işleyen bir ümmet ve ümmetine sımsıkı bağlı olan topluma Allah’ın sözü şöyledir;

“Yeryüzünün egemenliğini, hükümranlığını, yani yeryüzüne halife ve hakim kılınmaları için Allah’ın sözü ve vaadi vardır.

Keza inanmış olduğu dinin vecibelerini yerine getirmeleri halinde, onları yeryüzünde kaygan bir zeminde değil, istikrarlı ve müspet bir zeminde temkin edeceğine dair Allah’ın vaadi açıktır.

Bu itibarla Nur suresinin 55. Ayetinin mefhumuna muhalif düşen ümmet, hiçbir zaman yeryüzüne hakim olamadığı gibi düşmanlarının esaretinden de köleliğinden de kendini kurtaramaz.

Bu itibarla diyoruz ki Osmanlının 600 yıl gibi uzun bir süre yeryüzüne halife olması ve Avrupa kıyılarına kadar at koşturmalarının ve bunların başını çeken başta Osman Gazi olmak üzere ta Fatih’in İstanbul’un fethine kadar devam ede gelmesi, büyük hikmetleri içermektedir...

Hatta 1600’lere kadar Yavuz Sultan Selim İslam coğrafyasını oldukça genişletmiştir.

Ne yazık ki Kanuni Sultan Süleyman döneminden başlamak üzere Devlet-i Âliye-yi Osmaniye yavaş yavaş inişe geçmiştir...

Ta ki 1840’lara kadar..

Ve nihayetinde küçük yaşta olan bir Padişah’tan faydalanan mason cüce Mustafa Paşa Tanzimat Fermanı adı altında devleti batılılaştırmaya götürmüştür.

Tüm bunlar kanıtlayıcı bilgilerdir.

Ve yaşanmış olaylardır.

En derin saygı ve sevgilerimle.