BİR CUMHURİYET BAŞSAVCISININ YAKALANIP TUTUKLANMASI?!!

Evet, sevgili okurlar.
Olaylar çok derin, derin olduğu kadar çok karanlık hem de zifiri karanlık.
Türkiye, son günlerde çok önemli badireler geçiriyor.
Deyim yerindeyse çalkalanıyor.
Her bakımdan tüm açıklığıyla 'olup-bitenle' kendi kendini ele veriyor.
Müesses nizam da kendini ele vermemek için hep birilerini kurban seçmekte .
Ülke çapında bunca dökülen kanlar, yaşatılmakta olan hukuk dışılık, antidemokratik mezalim ve daha nice 'vahim' hadiseler gerçekten düşündürücüdür.
Peki, ne olacak bu ülkenin 'hal-i ruhiyesi?
İşte bu soruya inanın durum aleni olsa da cevap vermek zor.
Çünkü nerden tutarsanız elinizde kalıyor.
Kimse kusura bakmasın açık ve net olarak söylemek lazım;
Kurulu düzen bozgunculuğa dayalı şeytani bir sistem ve acımasızlıklarla dopdolu.
Yıllardan beridir ülkenin tüm hayat akışları ve yaşam şekli problemler içerisinde olmuş.
Artık her biri kendine özgü 'sorunlar' yumağı haline gelmiştir.
İnanın sevgili dostlar!
Bu köşede her yazdığım yazının hedeflediği nokta;
Türkiye’nin Doğulusuyla-Batılısıyla, Türküyle Kürdüyle, Arabıyla-Acemiyle, Lazıyla-Çerkeziyle bölünmez bir bütünlük içerisinde olduğu..
Ve sahip olduğu tarihi coğrafya da kendi tarihini, inanç ve karakterini koruyarak, yaşayarak bir yerlere gelebilmesidir.
Tüm maksadım ve ana gayem bundan ibarettir.
Başka da; bir durum hasıl değildir.

* * *

Ama ne hazindir ki; 'bir gülle bahar olmaz' misali bizim de ferdi temenimizle 'ülke' salh-i selamete ulaşmıyor.
Ancak yine de; Allah'tan ümit kesilmez.
Şunu da net ifade edeyim; yalnız ben değil 72 milyon insanın bu "müesses düzenle" bir yere varılamayacağının bilincindedir.
Onun için; yegâne kurtuluş çaresi, toplumsal değerlerimize sahip çıkmamızdır.
Yediden yetmişe toplumsal tarihi gerçeklerimizi bilerek gençliğimizin ruhi derinliklerine enjekte etmekle kurtuluşa varabiliriz.
Şu bir gerçektir; var olan bu karanlık sistem, Tağuti jakoben zorbalıklarıyla bu ülke insanını sömürmekle yıllar yılı kendine kurban verdirmekle hep kendini idame ettirebilmiştir.
Devletin yaşam şekli bir anayasal düzen içerisinde kendini biçimlendirmeye çalışmışsa da, fakat hey hat olay sadece bilindiği gibi değil.
Tam tersine adlandırılan demokrasi, cumhuriyet, hukukun üstünlüğü gibi yaldızlandırılmış kavramlarla ters düşe düşe emekleyerek ancak buraya kadar gelebilmiştir.
Bundan sonra da artık önü tıkatılmış, son aşamaya gelmiş gibi görünüyor.
Mevcut AK Parti Hükümetinin tüm çabasına rağmen Cumhurbaşkanının ve Başbakanın ne kadar iyi niyetle çalışıp ülkeyi bir an evvel sahili selamete çıkarmaya çalışıyorlar ise de, fakat ne hazindir ki, hiç de göründüğü gibi değildir.

* * *

Anayasaya dayalı siyasal partilerin bünyesinde beslediği ranta ve çıkara, kin, nefret ve kavgaya dayalı bir anlayışla hep ülke insanını 'terörün' ağında cebelleştirmiştir.
O nedenle, ülke ekonomi olarak, kültürel ve tarihsel olarak, tüm ana faktörleriyle bazı karanlık dış mihrakların hegemonyasından kendini bir türlü kurtaramamıştır.
Ve gittikçe yozlaşma politikaları halkı derin bir ümitsizliğe imiştir.
Fakru zaruret, cehalet, kargaşa artık öyle bir hal almış ki, bölünmez ve ayrılmaz bir parçamız durumuna girmiştir.
Siyaset ve politika deyince akla iktidarla muhalefetin kavgası gelmektedir.
Bozgunculuk ve fesat unsurlarının varlığı hakkından 'can yakıcı' noktaya varmıştır.
Ne hazindir ki;
Yatırımlara dayalı, işsizliği ortadan kaldırmaya yönelik, ahlaki çöküntüleri ve yozlaşma şeklini ortadan kaldırmaya yönelik atılması gereken hiçbir adımın da atılmadığını görüyoruz.
Hep parlak nutuklar, politika bezirganlarının yaldızlandırılmış makyajlı ifadeler ve sadece sanal bir görüntü.
"Dostlar alışverişte görsün" misali başka hiçbir şey yok.

* * *

Bakınız sevgili dostlar.
Bu müesses nizam devleti nerden nereye getirmiş nasıl arkadan vurmuştur?
Günlük yazılı medyaya bakıyoruz.
Birinci sayfadan atılan manşetler, sürmanşetler ve resimler gerçekten son derece üzücü.
Zaten bu haliyle gelişebilen bir Türkiye’den ancak bu beklenir.
Ekilen zehirli tohumlar elbette ki diken verir, gül verecek hali yok ya.
Eğer iman, izan ve insanlığa yakışır bir biçimlendirmeye yönelik atılmış olan tohumlar yeşerseydi, bugün ülke gerçekten güllük ve gülistanlık  olurdu.
Barış, sevgi, iman ve yüce bir kitabımız olan Kur’an’a intisap olacaktı.
Ama ne çare ki, tam tersine fersah fersah uzaklaştırılmış..
Cehalet vadilerine yuvarlanmış bir toplum haline getirildik.
Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar diyebilirim ki, hiçbir medeni dünyada hukuku temsil eden ve devletin kilit durumuna gelen güvenilir bir brokratın kendi makamında, kendi odasında, kendi meslektaşları tarafından baskına uğrayıp yakalanıp sorgulansın.
Bilmiyorum! Ve ben bunu hatırlamıyorum.
Ancak ve ancak Türkiye’den başka dünyanın neresinde olmuş.
Müesses nizamın fesat ve bozguncu sistemin getirdiği sonuç ve neticesidir.
Sizi burada dünkü gazetelerin birinci sayfalarını süsleyen manşet ve sürmanşetlere götürmek istiyorum.
Gelin hep birlikte bakalım. Hangi gazete neyi 'nasıl bir başlıkla' manşet yapmış.
Aydınların ve diğer köşe yazarlarının görüşlerine de birlikte vakıf olalım..
Örneğin; Star Gazetesi.. Manşeti aynen şöyle:
"BAŞSAVCIYA PLAN GÖZALTISI"
Ve haber şöyle devam ediyor:
"Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, Ergenekon kapsamında gözaltında alındı. Örgüt üyeliği, sahtecilik, tehdit ve şantajla suçlanan Cihaner, ifade veriyor."
Ve biz de burada diyelim ki, Cihaner savcıya ifade verirken tutuklamaya gönderildi ve nihayet tutuklandı.
Aynı zamanda avukatları tarafından jet hızıyla tutuklamaya itiraz yapıldı.
İtirazları reddedildi.
Yani tanımlamak istediğim "müesses nizamın" hali pür melali bu.
Fatura gerçekten ağır.
Eğer, bir Cumhuriyet Başsavcısı kendi meslektaşları tarafından makamı basılıyor ve suç unsurları bulunuyor ve tutuklamaya sevk ediliyorsa.
Bu demektir ki olay gerçekten çok orijinal, orijinal olduğu kadar da çok da marjinal. 

* * *

Sevgili dostlar.
İşte son zamanlarda çıkan asrın davası olarak adlandırılan Ergenekon terör örgütü ve bünyesinde biriktirdiği kokuşmuşluk ve bu kokuşmuşluğun oluşturdukları alçalışlar.. Hepsi ama hepsi mevcut sistemin birer yanlışlıklarıdır.
Ve devlete millete ödettirilmek istenen maliyeti çok yüksek ağır faturalardır.
Aynı gazetenin ikinci manşetinde ise "AMİRALLERE KAFES SORGUSU"
Ve şöyle devam ediyor.
"Azınlıklara yönelik suikastları içeren kafes planında adı geçen tüm amiraller sağdıç ve tuğamiral Ilgar Şüpheli sıfatıyla ifade verdiler."
Diğer bir gazetede siyah zemin üzerine beyaz puntolarla yazılan manşet dikkat çekiyor.
"TÜRKİYE’DE İKİ İLK"
Ergenekon soruşturmasında dün tarihi nitelikte iki gelişme yaşandı. İlk kez, amirel düzeyinde iki komutan sivil savcıya giderek şüpheli sıfatıyla ifade verdi. Ve ilk kez bir Başsavcı başka savcı tarafından makamı aranarak gözaltına alındı.  
Ve haber şöyle devam ediyor.

1- KAFES’TE İKİ AMİRAL
2- GÖZALTINDA BİR SAVCI

Evet, sevgili dostlar!
Gerçekten bu olaylar, zahiri halde üzücü ve çirkin görünüyor ise de, fakat olayın temeline bakıldığında çok orijinal ve çok harika anlamlar ifade ediyor.
Ümit vericidir.
Demek ki Türkiye AK Parti Hükümeti’nin sayesinde artık 'kirli bağırsaklarını' temizliyor.
Ama bunu yaparken de çok zorluklarla karşı karşıyadır.
Hergün ileriye doğru bir adım atmak isteyen Başbakan Sayın Erdoğan ama önüne Çin Seddi gibi engeller oluşuyor.
Bu da müesses kirli nizamın oluşturduğu dayatma jakobenliğinin bir zorba halidir.
Düşünün, eğer yıllardan beri TSK’nın bünyesinde oluşa gelen darbecilik, andıç ve cunta oluşumu?
Adeta bakteri üreten bir bataklıktan başka bir şey değildir.  
Bunu derken ben TSK’nın şahsiyeti maneviyesine yönelik demiyorum.
İfade etmek istediğim bu kutsal bünye, bu yüce, bu aziz kurum, yıllar yılı nelerle karşı karşıya kalmışlığın millette yarattığı üzüntüdür.
Eğer hukukun baş temsilcisi durumunda olan bir Başsavcının terör örgütüne olan bağlılığı ve üyeliği söz konusu ise o yargının vay haline.
Bu bakteriyel durum, devletin iki büyük kurumunun bünyesinde üreme yapmış, böylesine kötülüklere neden olmuş durumda iken artık devletin hangi kurumundan neleri bekleyebiliyoruz ki?
Başsavcı önce gözaltına alındı, sorgulandı, tutuklandı, tutukluluk haline itiraz edildi ve itirazı reddedildi.
Bu bi yana!
Bunun en acımasız tarafı ve en tehlikeli şekli ise HSYK’nın kaşla göz arasında toplanarak özel yetkili savcıların görevine müdahale ederek ve despotça o savcıları yetki görevinden el çektirme kararını vermesi.
Demezler mi?
Yahu bu ne hal? Allah aşkına; bu ne rezalet?
Bir yandan hukukun üstünlüğünden, yargının bağımsızlığından dem vurulurken bir yandan da hukukun ırzına geçercesine idolojik dayatma vasıtası ile müdahale etme.
Doğrusu bir türlü anlayamıyoruz.
Başta söyledik ya müesses nizamın hali pür melali de bunu gerektiriyor.
Devamı yarın.
En derin saygılarımla.