BİR ÜLKENİN EN GÜÇLÜ KAYNAĞI GENÇLİKTİR!?

Evet, sevgili okurlar.

Bugün sizinle yapacağımız sohbet-hasbıhal, yine ülkenin, milletin iç ve dış meseleleriyle ilgili olacak...

Gerçekten manzara çok kötü…

Çünkü güncelliğini sürekli tazeleyen olayları dile getirip irdelediğimizde, çıkan sonuç “manzara hiç de iç açıcı değil” dedirtiyor...

Tabi meseleleri dile getirirken; hiçbir zaman felaket tellallığı da yapmıyoruz.

Ama her şeyden evvel denir ya  “hal-i âlem meydanda.!”

Görünen köy kılavuz istemez.

Mesele çok vahim.

“Bu ülke nereye gidiyor?” diye sormaktan başka bir çare bulamıyoruz.

Ki cevap da verilemiyor nedense.

Verilse de gerçekçi cevap olarak çok incitici oluyor..

Acı bir hal var...

***

Yazımıza başlık olarak “BİR ÜLKENİN EN GÜÇLÜ KAYNAĞI GENÇLİKTİR” ifadesini kullandık.

Bir ülkenin, bir milletin, bir devletin yarınlara dair en büyük sermayesi, gençliğidir...

Yani neslidir...

Eğer gençlik kendi benliğini yitirip ailesiyle bir türlü bağdaşamıyorsa...

Baba genç kızını yakarak öldürüyorsa veyahut oğul babayı öldürüyorsa..

Ki daha nice benzer “ ailesel ve toplumsal buhran” söz konusuysa demek ki; “nesil benliğini” kaybetmiştir...

Değer ölçüleri yok edilmiş..

İnancını, kültürünü, medeniyetini “kaybetmiştir?”...

Kısacası, ahali “asimile” olmuştur..

İşte bu hal-i durum nedeniyle “bu ülke nereye gidiyor?” sorusunu güçlendiriyor.

Bilindiği üzre tüm bunların baş müsebbibi de mevcut sistem ve müesses nizamdır...

Sekülar anlayış adına, Kemalist anlayış adına, sol mihrakların varlığı adına oldukça dinden uzaklaştırılmış bir potansiyelle, ülke ve millet karşı karşıyadır...

Bu itibarla diyoruz ki;

Artık yeter!

Herkes kendine gelmelidir.

Korkunç ve vahim bir “ahlaki” tahribat söz konusu!!...

Vahşeti simgeleyen bir kültürün bağımlısı haline gelindi...

Gençlik benlik kaybı yaşıyor..

Son üç dört yıl içerisinde camiye, cemaate giden gençlik oldukça azaldı.

Yaşlılar da kovid hastalığı nedeniyle herhangi bir toplumda bir araya gelip cemaatleşme anlayışını yaşayamıyor.

Bize göre toplumlara özellikle İslam ülkelerine böylesine bir halin yaşatılması, apayrı bir tezgâhtır.

Küfür dünyasının bir tezgâhıdır ve oyundur.

Zira korona virüs salgını ne kadar zararlıysa, ne kadar yayılmışsa, karşı tarafın aşı satması da bir o kadar kar getiriyor, rant oluşturuyor....

Milyonlarca, katrilyonlarca satılan bu aşılar sıradan aşılar değildir bize göre.

Bilindiği üzre AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un da iki gün önce basına vermiş olduğu açıklama doğrultusunda “Adaletsizlik ve hukuksuzluk, korona virüsten daha tehlikelidir” ifadesi bize çok şeyleri hatırlatıyor.

Şekli olarak her ne kadar “La ilahe illallah” kelimesini kullanıyor isek de mana değerini ruhi derinliklerimizde yaşatmıyorsak, toplumsal olarak artık geleceğimizden bir şeyler beklemek abesle iştigal olur...

Bakın ABD’ye.

Dünyaya kendini reklam eden, dünyanın en ileri demokrasisine sahip olarak kendini gösteren ABD’nin bazı önemli eyaletlerinde kızlı-erkekli gençlerin sokak ortasında derbeder bir halle uyuşturucu müptelası olduğu sosyal medyaya yansımış durumda.

TV ekranlarında iki gün evvel gösterildi.

Demek ki ABD’nin de çağdaş medeni bir devlet olma şekli sadece göstermeliktir, yalandan ibarettir, kandırmacadır, kendini dünya piyasasına zorla kabul ettirme halidir.

Bu itibarla biz de diyoruz ki;

Sadece sözde Müslüman bir ülke olma hali bizi hiçbir zaman felaketlerden kurtaramaz

Gerçekten İslam dünyası çok büyük garabetler içerisinde yaşıyor, Türkiye’mizde ne yazık ki aynı o sıralarda yer almış durumda.

Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın da bu işin içinde dirayetli bir devlet adamı olarak mücadele verdiğini, unutmayalım...

Ama bununla beraber her nedense bir netice de alınamıyor.

Ki inşallah bu batı dünyasının kirli oyunlarının farkındadır...

Öyle inanıyoruz...

Ve öyle biliyoruz ki bir gün gelecek Sayın Başkan Erdoğan, bunları kamuoyuyla paylaşmak üzere deşifre edecektir.

Tabi bunun için zaman lazım.

Toplumsal olarak beklenti içerisindeyiz.

Tüm bunlara rağmen kamu vicdanı böylesine toplumsal çürümüşlüğe dayanmıyor, artık yeter diyor.

Bitirme zamanı gelmiş, hatta geçmiştir.

Bu halk, aba ecdatlarının kimliğine dönmek istiyor.

Bin yıllık tarihine, kültürüne sarılmak istiyor.

Gerçek tarihiyle buluşmak istiyor..

Bunun da yegâne kurtuluş çaresi inanca dayalı yeni bir eğitim ve öğretim sistemine geçmektir.

Hem de İslam şuuru paralelinde ter û taze bir gençliğin yetişmesi için geleceğimize ışık tutabilecek bir kültür donanımı şart..

Aksi takdirde, dünden beter hale geliriz!..

Zaman, bu milletin aleyhine işliyor..

Dünya yaşlandığı gibi sistemler de yaşlanıyor.

Yanlış ve kirli ideolojiler de yaşlanmış durumdadır.

Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde yaşayan bu toplum, Allahû Ekber nidalarıyla şehitlerin kanına yansıtılmış ay yıldızlı bayrağı kirletmeme adına tez elden harekete geçmek lazım.

Yoksa şehitlerin kanına yansıtılan ay yıldızlı bu kutsal bayrak, İslam inkârcılarının elinde, sıradanlaşır...

24 saat hayatları boyunca İslam’ı tanımayıp, İslam’ı küçük düşürücü tavırlarla, konuşmalarla yaşayan insanların cesetlerini Türk bayrağına sarıp cami avlularına alıp onları namazla uğramak sıradanlaşır..

İşte öylesi bir halin; bize göre İslam’da hiçbir şekilde yeri yoktur.

İslam’ı küçük düşürücü hareketlerden sakınmak lazım, uzak durmak lazım...

Ve yüce İslam dininin şahadet şerbetiyle ölenlerin kanını yansıtan o kutsal bayrağı, o kirli cesetlere sarmamak gerekir.

Her ne kadar resmi dil, resmi uygulamalar, bazı şeyleri kutsallaştırıp “iş olsun” diye diğer bir tabirle “dostlar alışverişte görsün” diye rastgele herkesi camilerin musalla taşlarına koyup imam efendilerin cenaze namazını kılmalarını hiçbir zaman hak etmeyen insanlar vardır.

Başlığımızın bünyesine taşıdığı anlam paralelinde gençliğimize sahip çıkalım.

Gençliğimizin ruhunu İslam kültürüyle canlandıralım.

Ter û taze imanlı ve inançlı bir gençlikle baş başa kalalım.

En derin saygı ve sevgilerimle.