BÖLGENİN KARANLIKTA KALAN HAKİKATLERİ ve YIKILMAYAN DEMOKRASİ PUTU!(2)

Evet, değerli SÖZ okurları…

Dün, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 2014 yılı "Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı" görüşüldü.

Tabi ki, Muhalefet ve İktidar milletvekilleri "bütçeyle" ilgili görüşlerini de bir bir ifade ediyorlardı.

Ancak, TBMM’nin mutat olarak hep tarih boyu olmazsa olmazı olan "kavga, sataşma, tartışma" ve özellikle "Başbakana laf atma" âdetini bir kez daha yaşattılar.

Özellikle muhalefet tarafından yapılan böylesi çirkin hareketler, dikkatten kaçmamıştır.

Başbakanın konuşmasını sık sık kesmek isteyen muhalefet parti vekilleri alışıla gelmiş âdeti oturdukları kırmızı koltuklarda yapmaları gerçekten, Türkiye ve TBMM'nin "manev-i şahsiyeti" açısından üzüntü verici bir durum.

Böylesine hareketler halkın nefret ettiği, sevmediği hareketlerdir.

Başbakan ne kadar güzel şeyleri yaparsa yapsın, havadır.

Muhalefet olarak illaki “öküzün altında buzağı ararcasına” havadan cıvadan bahaneler üreterek, boş konuşmalarla zaman geçirerek halkın gözünde “Dostlar alışverişte görsün” diye şovmenlik yapan birçok milletvekili görmezlikten gelinemez.

Ancak bunlar gelip geçici olaylar.

Ülkemizin en büyük sorunu devletle milleti karşı karşıya getiren ve ülkeyi yıllardan beri kan ve gözyaşlarından arındıramayan en büyük sorun hukuk sorunudur, inanç ve düşünce sorunudur.

Ülkenin bütünlüğünü, milli birlik ve beraberliğini bir türlü koruyamayan sistem ve sistemi ele geçiren gelip giden hükümetlerin hiçbiri bir türlü bu sorunlara bırakın çare bulmayı, bilakis çare aramak için bile caba göstermemişlerdir.

* * *

İnanın, sevgili dostlar.

Günlük yazılı medyanın birinci sayfalarına taşıdığı bazı önemli olayların başlıkları okunduğunda insan birçok yönüyle kendini vicdan azabından kurtaramıyor. Ve utanç duyuyor.

Geçmişe yönelik özellikle askeri vesayet altında yönetilen bir devlet, ne yazık ki hep milletine karşı utanç verici hukuk dışı uygulamalarda bulunmuştur.

Ve buna da kurtarıcılık demiştir.

Vatanperverlik üniformalarıyla bunlar yapılmış.

Ama hukuk dışıdır, antidemokratiktir, utanç vericidir.

Devletlerin hiçbirinde devlet bünyesinde oluşa gelen kadrolar, özellikle elit tabaka, yüksek bürokraside çalışan üniformalılar, böylesine milletin inancıyla oynanmamıştır..

Tabi ki demir perde ülkelerden başka!

Komünist rejimler veya sosyalist geçinen bazı önemli ülkeler dahi böylesine milletine karşı hıyanet erbaplarını yetiştirememiştir.

Olmuşsa da baskıcı rejimlerde olmuştur.

Oysaki Türkiye’nin mevcut anayasasının dibacesinde hukukun üstünlüğü, milli birlik ve beraberliği, kişilerin özgürce yaşam tarzları giyim-kuşam ve inanç hürriyetleri başta gelmektedir.

* * *

Bakınız, dünkü yazılı medyada önemli başlık taşıyan iki haber vardı.

Bu her iki haber de hiç de kıymet-i harbiyesi olmayan haberler.

Haberler Toplumun hak etmediği bazı yanlışlıkları dile getirmektedir.

Star’ın birinci sayfasına taşıdığı haber şöyle;

“PAŞALAR ERDOĞAN’A GİTTİ, ELLERİ BOŞ DÖNDÜ”

Diğer haber ise hemen hemen yazılı medyanın hepsinde birinci sayfalara büyük puntolarla taşınan bir haber.

“KÜRDİSTAN KAVGASI”

Bu her iki önemli başlıklı haber, gerçekten dikkat çekiyor.

Ama gerçek manada hiç de bir kıymet-i harbiyesi yok.

Habbeyi kubbe, sineyi deve yapan bu medyamız, ne çare ki böylesi mideyi bozan haberlerle sayfalarını dolduruyorlar.

***

“Ergenekon ve Balyoz sanıklarının günlükleri askeri vesayetin zirve yaptığı 2004’te hükümetin dini motifli vakıf ve kuruluşları koruma için nasıl direndiğini ortaya koydu.

PAŞALAR ERDOĞAN’A GİTTİ, ELLERİ BOŞ DÖNDÜ

2004’te MGK hazırlık toplantısında Komutanlar, Dinçer’i irtica ile mücadele etmediği için Başbakan’a şikâyet etti.

Erdoğan, "Dinçer’in arkasındayım" dedi.

Günlüklerde ‘MGK toplantısı başlıklı notta tasfiye kararı imzalandı, bilmem ne işe yarayacak’ dendi”

Haber şöyle devam ediyor;

“Hükümete istediğini yaptıramayan güçler, muhtıra kararı verdi, günlüklerde durum şöyle yer aldı;

Amacımız hükümet bildiğini okumaya devam ederse, komuta heyetinin muhtıra verme yetkisi alacağını söylemek, ancak bu da başarılamadı”

Yani Ergenekoncu Paşalar, bir araya gelmişler, kafa kafaya vermişler.

“Bu hükümetten bir şey anlayamadık, en iyisi büyük bir darbe yetkisini alalım ve darbe yoluyla bu hükümeti indirelim”

Ama evdeki hesapla çarşıdaki hesap birbirini tutmayınca, Başbakanlıktan eli boş dönmüş ve Başbakan’ı bir türlü irtica ile mücadele yapmak için ikna edememişler.

Böylece geri dönmüşler, artık hükümetle ve Başbakanla uğraşmaya, değişik yöntemlerle başlamışlarsa da yakayı ele vermişler.

İşte bu husus, halkın ruhi derinliklerine yakın olan bir Başbakana yakışır.

Tabi bir tarz ve yürekliliktir.

* * *

Diğer haber ise “KÜRDİSTAN KAVGASI” başlıklı haber…

Demek anlaşılan şudur ki demokratik bir hukuk devleti, her nedense bir türlü demokrasinin ve hukukun üstünlüğüne inanarak, yörüngesine giremiyor.

Meclis’te 2014 Bütçe Kanunu Tasarısında BDP’nin muhalefet şerhinde yer alan Kürdistan sözünün çıkarılması için usul tartışması açıldı, meclis gerildi.

MHP’nin önerisine AK Parti ve CHP de destek verince Kürdistan sözü tasarıdan çıkarıldı.

BDP, ‘kafanıza sokana kadar bunu kullanacağız’ deyince yumruklaşmalar oldu”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Kürdistan kelimesi bu vesayetçi anayasanın hegemonyası altında cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, bu coğrafya için kullanılması yasaklanmış bir kelime.

Ama Osmanlı arşivi bu yöreye mahsus kullanılan Kürdistan kelimesi, Osmanlının resmi arşivlerinde mevcuttur.

Bunda hiç kuşku olmasın ki ülkeler, insanlar, milletler, kavramlarla değil mana değerleriyle büyürler.

Tarihini korumakla ve tarihe sadık kalmakla uzun ömür idame ederler.

Aksi takdirde böyle teferruatla oynayan devletler ve TBMM, hedefine hiçbir zaman ulaşıp, bekleneni yakalayamaz.

Zira zulümdür.

İster Kürdistan olsun, ister Türkistan olsun, ister Arabistan olsun.

Tüm bu distan eki kelimeye ilave edilmesi bir çok ülke tarafından kullanılmaktadır.

Bu yörenin eski tarihi ismi Kürdistan ise, bugün eğer BDP bu tezi savunuyorsa, güvenilmediği için haklı olduğu halde haksızlığa düşüyor.

Zira kamuoyu bunların hiçbir savunma hareketini beğenmiyor.

Neden mi?

BDP sosyalist bir tavırla yola çıkmakta olup, Kürt insanının inancı paralelinde olmadığı için onun ağzıyla Kürdistan’a halk başka gözle bakıyor.

Yani bakmaya bile değmez.

Çünkü niyet kötüdür.

Ama böyle olmayınca Türk’üyle, Kürdüyle, ister Türkistan olsun, ister Kürdistan olsun, isterse olmasın.

Hiç kimse yanlış anlayışlara güvenmiyor, itibar da etmiyor.

Aslında haklı da olsa ki haklılık payı da yüzde yüzdür, bir türlü halkın o kesime inanamadığı için, onların getirdiği bu tür şeyler bize göre boşunadır.

Üzerine kavga etmeye değmez.

Gerçek manada Osmanlı arşivlerinde bulunan Kürdistan kavramını, keşke BDP bunu savunuyor olsaydı.

Osmanlı arşivlerindeki gerçek ciddiyetini savunmuş olsaydı, hiçbir şey olmazdı.

Yani tek kelimeyle teferruat işlerle değil, gerçek ve usule dayalı işlerle uğraşmak gerekir.

En derin saygılarımla.