BOZACININ ŞAHİDİ ŞIRACI!?

Evet, değerli okurlar.

Balyoz davası!..

Kritik bir dava olduğu gibi; ülkenin dününe ve yarınına sirayetli!

Çünkü, bir çok "derin ve organize" işleri içermektedir..

Dava, Silivri 14'üncü Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte.

Burda;

İki eski Genelkurmay Başkanı ile Jandarma Genel Komutanı Bekir Kalyoncu "tanık" olarak dinlenecek!..

Emekli,

Genelkurmay Başkanlarından, biri malum şuan Silivri cezaevinde bulunan, İlker Başbuğ..

Diğeri de; Yaşar Büyükanıt!

Mahkeme bir önceki duruşma için, "davetiye" çıkarmışsa da, gitmeyen Büyükanıt için; "polis nezaretinde, zorla getirme" kararı verdi..

Nihayet, gidecek.

Yarın yani Cuma günü, polis nezaretinde değil, "kendi kendine", tıpış-tıpış gidecek!..

Tanıklık yapacak..

Aslında Büyükanıt "çok eveliyatında" sanık olması gerekirdi..

Ama velakin;

Nedense, zamanında "iyi çocuklardır, tanırım" diyerek, himaye ettiği Şemdinli aktörleri gibi, kendisi içinde mi; "iyi çocuktur" muamelesi görülüyor..

Kamuoyu yabancı değil; "yargıdaki" bu hal-i şekle!

Geçmişte;

Özelliklen de, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında, "benzer vakalar" hayli vuku buldu..

Doğrusu;

Buradan hepsini kağıda dökmeye gerek duymuyorum.. Çünkü; sayfalar dolusu yer lazım..

Köşemize; sığdırmamız mümkün değil.,

Ne diyeyim;

Başbakan güzel bir laf etti; "zülme uğrayanların", "ahı kalmaz" minvalindeki sözüyle, "Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.."

Tabi; zamanı gelince..

***

Bakın;

Faili meçhullerin kara kutusu, Albay Cemal Temizöz!..

Diyarbakır

Özel Yetkili  6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılaması devam ediyor..

JİTEM elemanı Abdulkadir Aygan'ın ifadelerine göre,

Albay Cemil Temizöz,

Astsubay Ali Kaya,

PKK itirafcısı Hıdır Altuğ ve Abdulhakim Güven’le iç içe suça teşebbüs eden bazı Diyarbakırlı şahsiyetler de, "Faili meçhul cinayetler" davasında sanık olarak değil tanık olarak ifadesinin alınması o da ibret vericidir ve şayanı dikkattir!

Tıpkı bugün Silivri mahkemesinin de meşhur e-muhtıranın mucidi Yaşar Büyükanıt için hükmettiği karar gibi..

Tüm bu olup bitenler hakkında suçlar sabit olduğu halde her nedense bir türlü sanık olarak değil de tanık olarak dinleniyor ve birileri kurtarılmaya çalışılıyor.

Sayın Başbakan’ın dediği gibi; “Erkler bundan sonra hududunu aşmayacaktır”

Bizim de temennimiz bu yönde.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

28 Şubat’ın 15. yıldönümünü de geçiride bıraktık!

Zaman, tarih geçiyorsa da olayların kirlenmesi, edepsizlerin edepsizlikleri ve alçalışları hiçbir zaman kalplerden silinmiyor ve tarih unutmuyor.

Hele hele kamuoyu hiç affetmiyor.

Bu nedenle muhterem Başbakan Sayın Erdoğan’ın dünkü yazılı medyanın sürmanşetlerine taşıdığı ifadesi şöyleydi;

“BİN YIL GEÇSE DE TARİH AFFETMEYECEK”

El hak..

Başbakan bin yıl süreceği söylenen 28 Şubat’ın mimarlarının tarihten silindiğini kaydetti.

Erdoğan; “Şundan emin olun, tarih 28 Şubat’ın mimarlarının olduğu kadar, taşeron medya, taşeron Sivil toplum kuruluşlarını da üzerinden bin yıl geçse bile affetmeyecek.

Alınlarındaki o kara lekeyi silmeyecektir” dedi..

İşte bu tarihi ifadeler, dün gazete manşetlerini süsledi..

Evet, Başbakan her hususta olduğu gibi bu tespitlerinde de çok isabetli konuşmuştur.

Ancak Türkiye kamuoyu buna yetinmiyor.

Yakın geçmişimizde olup bitenlerin yanına 28 Şubat’ı koyarsak bize göre mukayese çok eksik kalır.

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek, ülkeye ve millete altı oklu rejim tarafından yaşatılan  vahşet tıpkı Suriye’de bugünkü  yaşatılan vahşet gibidir..

1925’ten 1946’lı yıllara kadar..

1980’li yıllardan günümüze kadar yaşanmakta olan terör olayını geride bırakırsak yalnız 1925’li yıllarda Doğu ve Güneydoğu’da, Orta Anadolu’da, İstanbul’da, Karadeniz yörelerinde devrimler ve inkılâplar adı altında katliamlar yaşatıldı.

Kökü dışarıdan olup devletin bünyesine sızdırılan nice Selanik dönmelerinin ve devşirmelerinin ittihatçı uzantısı olarak yegâne hedefledikleri stratejileri ve ana hedefleri İslam dininin bu memleketten sildirilmesi, yok edilmesi ve ona envai türlü çeşitli değişik versiyonlarla başta irtica dâhil olmak üzere; nurculuk, tarikatçılık, şeriatçılık, hizbçilik gibi daha vs. vs. neler neler bahane edilerek, icra edilmek istendi.

Bu isimler altında fişlenmeleri, damgalamalarıyla başta merhum Şeyh Sait ve tabası dâhil olmak üzere nice Bediüzzamanları ve etrafında bulunan Nur camiasını ve İslam dinine mensup olan birçok ulema kesimleri değişik bahanelerle darağacında idam edildiler.

Diğerlerini hapislerde süründürdüler..

Kendi memleketlerinden sürgün edildiler..

İşte bunların hepsi “28 Şubat” gibi tarihimizin birer kara lekesidir.

Hiç unutmayalım ki bu süreç içerisinde Türkiye; ülkesiyle, milletiyle, değişik coğrafyalarıyla planlı bir biçimde arkadan hançerlenmiş, derin yara almış.

Ama heyhat!

Gören yok, anlayan yok, deve kuşu misali başımızı kuma gömmüş kendimizi saklamakla bir yere varamayacağımız herkesin malumu olmalıdır.

* * *

Evet, Sayın Başbakan’ın gerçekten içi yanıyor.

Başbakan tekrarlıyor;

“Kimsenin endişesi olmasın bu millet 28 Şubat ile yüzleşmeye devam edecek.

Darbenin ödettiği bedelin hesabı sorulacak, bin yıl geçse bile alınlarındaki leke silinmeyecek”

Evet, sevgili okurlar.

Alınlarındaki leke yalnız 28 Şubat’a ait olan bir leke değil.

1923’ten sonra tek parti dönemi olan dipçik ve şeflik dönemindeki kara lekeler unutuluyor mu?

Bir toplumu tarihinden, kültüründen, ilimden ve irfanından uzaklaştırmak için önce planlı olarak o ülkenin büyüklerini yok etme politikası gerçekleştirilmiştir.

Eğer ulema kesimi bir milletin üzerinde kalmasa o millet hükmen ölmüş demektir.

Zira yüce İslam Peygamberi (s.a.v) bize şöyle ferman buyurmuştur;

“Bir âlimin ölmesi, bir âlemin ölmesi gibidir”

Bu nedenle Sayın Başbakanımıza istirhamlarda bulunmak üzere şöyle diyoruz;

Sayın Başbakanım lütfen 28 Şubat dönemindeki Genelkurmay Başkanı olan Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun veya İsmail Hakkı Karadayı'nın ağızlarından çıkan; "28 Şubat bin sene sürecek" sloganı gerçekten karanlıktan çıkmış bir slogandır.

Ama bizim de zatı âlinizden bu paralelde bir istek ve arzumuz var.

Sevgili Başbakanım diyoruz ki;

Merhum Şeyh Sait Efendi, İskilipli Atıf Hoca Efendilerin ve Tahir El Mevlevilerin darağacına büyük dava uğruna vermiş oldukları canlarının “iade-i itibar”ı gerçekleştirilirse halk gerçekten sizi bağrına basacaktır.

Yalnız bunlar değil, Bediüzzaman Hazretlerinin 133 eser telif etmiş bir İslam büyüğünün itibarını iade etme şansına haizsiniz.

Eğer siz bu saydıklarımızın sonunda meşhur Bediüzzaman Saidî Nursî’nin de itibarını iade ederseniz daha çok büyürsünüz.

Uzun ömürlü bir siyasi hayata sahip olacaksınız ve Resulullah’ın şefaatine de nail olacağınıza hiç şüpheniz olmasın.

Onun için; dünya literatüründe zatı âliniz çok büyük teveccüh almışsınız.

Eğer daha da büyük bir teveccühe sahip olmak isterseniz şu İslam ulemalarının itibarlarını iade etmenizi ve hatta en seri şekilde yasalaştırıp gerçekleştirilmesi halkın canı gönülden temennileridir.

Biz de bu paralelde bilesinik ki; olup bitenleri yazar-çizeriz.

En derin saygılarımla.